En talihsiz insan

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Dünyanın en talihsiz insanı, Allahü teâlâya güvenmeyen veya güveni az olandır. Çocuk daha anne karnındayken, Cebrail aleyhisselam, ona der ki:
(Sakın rızkından endişe etme! Allah senin rızkına kefildir. Dünyaya geldiğinde senin olacak rızıkların hepsinin üstüne senin ismini yazmıştır. Sen rızkını aradığın gibi, o da seni arar.)

Cenab-ı Hak daha anne karnında kefil oluyor. Onun için, dünyanın en ahmak insanı, rızkı için endişe duyandır. Bizi yoktan var eden, her an varlıkta durduran ve rızkımıza kefil olan, niye vermesin?

İnsanın şerefi, itibarı, ilim ve edepledir. Çok mal mülk ve yüksek etiket sahibi olmak, itibar kaynağı değildir. Cenab-ı Hak itibarı dine koymuş, itibarsızlığı dünyaya vermiştir.

(Herkes âhirette sevdikleriyle beraber olacaktır) hadis-i şerifi de gösteriyor ki, Allah ve resulü ile onların sevdiklerini sevenler, onlarla beraber haşr olacak. Ama bunlarla hiç ilgisi olmayanları seversek, biz de onlarla beraber haşr olacağız. Sonra kime dert yanacağız?

Peygamber efendimiz, (Bu dünyada garip gibi yaşa!) buyuruyor. Çünkü hiçbir dünyevî itibar bize bir şey kazandırmaz, ancak bütün varlığından çıkmış ve Allahü teâlânın kudreti, kuvveti içinde kendisini garip hissedebilenler rahat eder. Nitekim (Fakirlikle iftihar ederim) hadisi şerifinin manası şöyledir:
(O kadar her şeyden sıyrıldım ki, içimde, dışımda Allah sevgisinden, Onu hatırlamaktan, Onu anmaktan başka tek bir zerre kalmadı. Hepsinden sıyrıldım ve bununla da iftihar ederim.)

Gelip geçici olan, ölünce hiç olan bir şeyle gece gündüz uğraşanlar, öldükleri zaman hiç olurlar. O hâlde hayatı boyunca hiçle uğraşanlar da, netice itibarıyla hiçtir. Bir gün hepsini bırakıp gideceğimiz bir nesne için iftihar etmeye, övünmeye değer mi? Müminin varlığı, malı mülkü, Allah için verilendir.

Peygamber efendimiz, bir Kurban Bayramında, Âişe validemize, (Kurban etini ne yaptın?) diye sordu. Âişe validemiz, (Ya Resulallah, hepsini dağıttım, fakirlere verdim, sadece iki kürek bize kaldı) deyince, (İki kürek hariç hepsi bize kaldı. Bu iki kürek bize kalmadı. Keşke onları da verseydin) buyurdu.