İlim, ihlasla amel etmek içindir

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Amel edilemeyecek olan ilmi öğrenmek vebaldir. Bir gün İbrahim Ethem hazretleri yolda giderken, acayip bir taş görür. Taşın üzerinde, (Arkasını çevir de oku!) diye bir yazı gözüne ilişir. Arkasını çevirip okur. (Eğer bildiğinle amel etmiyorsan, niye başka ilim öğrenmeye kalkışıyorsun?) yazılı olduğunu görür. Bu söz, (İlim öğrenmeyin!) demek değil, (Öğrendiğiniz ilimle amel edin!) demektir.

İmam-ı Rabbani hazretleri de, (İlim, ihlâsla amel etmek içindir) buyuruyor. İlmi sadece beyne doldurmak yetmez. İblis de ilim sahibiydi. Hattâ meleklere hocalık da yapmıştı, ama kurtulamadı. Kurtulması için amel etmesi gerekirdi. Onu da yaptı. Her yere secde etti. Hattâ gökyüzünde secde etmediği bir karış yer yoktu. Ama ihlâsı yoktu. Yani bunları Allah için yapmadı, çok kibirliydi. O kibri yüzünden, Âdem aleyhisselama karşı secde etmedi. Ebedî tard edildi. Cehennemlik oldu. Allahü teâlâdan kıyamete kadar izin istedi, (Sana ibadet eden kullarını bozacağım) dedi. Cenab-ı Hak, (Sen ancak senin gibileri bozarsın, benim hâlis kullarıma dokunamazsın) buyurup, ona izin verdi. Böylece insanlar, Allahü teâlânın yolunda olanlar ve şeytanın yolunda olanlar olmak üzere ikiye ayrıldılar.

Ölünce, bütün bunların hepsinin gerçek olduğu gün gibi aşikâr olacak, ama maalesef oradaki pişmanlık fayda vermeyecek. Din büyüklerimiz buyuruyor ki:
Âhirete giden herkes pişman olacaktır. Cennete girenler, (Keşke biraz daha hayır yapsaydım, biraz daha dine hizmet ve ibadet etseydim, Cenab-ı Hakk’ın şu arkadaşlarıma ihsan ettiği nimetlere ben de kavuşsaydım) diyecek. Cehennemdekiler de, (Biz niye buraya geldik, keşke biz de Cennettekiler gibi inanıp ibadet etseydik, biz de şimdi onlarla beraber olurduk) diyecekler.

Dinin aslı, ilim, amel ve ihlâstır. En zor şey ihlâstır. Allahü teâlâ, (Bana dua edin, kabul ederim) buyuruyor. Eğer ihlâs yoksa, o dua kabul olmaz. Peki ihlâs ne demek? (İlahî, ente maksûdî ve rızâke matlûbî) yani (Yâ İlahî, benim bütün arzum, gayem Sensin. Onun bunun veya nefsimin değil, yalnız Senin rızana tâlibim) ifadesi bunu çok güzel anlatıyor.

Allahü teâlâ bizim Rabbimizdir. Onun rızasını bırakıp da, başkasını memnun etmek, aklımızın ucundan bile geçmemeli. Çünkü Ondan başka her şey, ancak Onun yaratması ve her an varlıkta durdurmasıyla vardır.