Kutsal aile

Sual: Hep “Ben” diye konuşan biri, (İslam’ın genel tevhid anlayışı doğrultusunda “Kutsal aile”, “Asalet”, yani asîl olmak diye bir şey kabul etmem. Bir insan doğuştan asîl veya kutsal olamaz. Bence bir insanı doğuştan asîl veya kutsal görmek apaçık şirktir. Âdem ve Nuh nebinin çocuklarından biri kâfir olmuştur. Bu da gösteriyor ki, peygamber de olsa, her çocuğu asîl olamaz. Yani hiçbir kişi, doğarken asîl olarak doğmaz) diyor. Her çocuğun günahkâr olarak doğması, Hristiyanlık inancı değil midir? Müslümanlıkta bir insan peygamber veya evliya olarak doğmaz mı?
CEVAP
Peygamberlik, kutsal aile ve asalet değil midir? Peygamber kutsal değilse kim kutsal olur ki? Peygamber efendimiz, peygamber olarak doğmuştur. Hazret-i İsa’nın da peygamber olarak doğduğu âyet-i kerime ile sabittir. (Saf 6)

Seyyid ve şeriflerin hepsi kutsal ailedir.

Birçok evliya zat da, birer velî olarak doğmuştur. Birkaç örnek verelim:
1- Seyyid Abdülkadir Geylanî hazretleri, daha doğmadan, büyük bir zat olacağına dair birçok alamet görülmüştü. Peygamber efendimiz rüyasında babasına, (Ey Ebu Salih! Allahü teâlâ bu gece sana derecesi yüksek bir erkek evlat ihsan etti. O benim oğlumdur. Evliya arasında derecesi yüksek olacaktır) buyurdu. Doğduktan sonra yüksek hâlleriyle dikkatleri çekti. Ramazan-ı şerifte gün boyunca süt emmez, iftardan sonra emerdi. Bu hâlini anlatan şiirindeki iki mısra şöyledir:
Nice üstün hâllerim, dillerde söylenirdi,
Beşikte oruç tuttum, bunu herkes bilirdi.

Doğduğu yılın Ramazan ayının sonunda havalar bulutluydu. Bunun için Ramazanın çıkıp çıkmadığında tereddüt edildi. Halk, çocuğun süt emip emmediğini sorunca, annesi emmediğini söyledi. Böylece Ramazanın henüz çıkmadığını anlayıp oruca devam ettiler.

Çocukken okula giderken meleklerle beraber yürüdüğünü görür, meleklerin (Yer açın, evliyadan bir zat geliyor) dediklerini duyardı. Melekler, (Bu asîl bir ailenin çocuğudur. İleride büyük bir zat olacaktır) derlerdi.

2- Silsile-i aliyyeden büyük âlim ve velî bir zat olan ve âriflerin sultanı denilen Bayezid-i Bistamî hazretleri, daha annesinin karnındayken kerametleri görüldü. Annesi ona hâmileyken şüpheli bir şeyi ağzına alacak olsa, onu geri atıncaya kadar karnına vururdu.

3- Annesi, Hâce Muhammed bin Ebu Ahmed el-Çeştî hazretlerine hâmileyken, karnından Lâ ilâhe illallah dediğini duyardı. Bir gün babası, ana rahmindeki bu oğluna, (Esselâmü aleyke yâ veliyullah) dedi. Çocuk da, (Ve aleykesselâm ey babam) dedi.

Doğar doğmaz, yedi defa Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah dedi. Muharrem ayının ilk on gününde hiç süt içmeyip, oruç tuttu.

4- Muhammed Mehdî hazretlerinin doğacağı gece, babası İmam-ı Askeri, evinde bulunan teyzesine, (Teyze, bu gece bizim evde bulun! Oğlumuz doğacaktır) dedi. Teyzesi, (Hanımın Nergis'te hamilelik alameti yok. Çocuk kimden olacak?) deyince, (Nergis hâmilelik yükünü çekmeden, doğuracaktır) dedi. Teyzesi anlatır:
(Gece teheccüde kalktım. Nergis de kalktı. “Sabah olmak üzere henüz çocuk doğmadı” diye düşündüm. Babası, “Teyze Nergis'in odasına git!” dedi. Nergis'in odasına gittim. Kadr sûresi ile Âyet-el-Kürsî'yi okudum. Annesinin karnında çocuk da bunları okuyor, sesi duyuluyordu. Az sonra çocuk doğdu. Babası, "Teyze, oğlumu getir!” dedi. Çocuğu götürdüm. Babası, çocuğa “Konuş!” dedi. Çocuk bir âyet-i kerime okudu. O sırada etrafımızı yeşil renkli kuşlar sardı. Bunların melekler olduğunu öğrendim.)

5- Süfyan-ı Sevrî hazretleri Tebe-i Tâbiîn’in büyüklerindendir. Annesi ona hâmileyken komşudan habersiz bir turşuyu ağzına koydu. Karnındaki çocuk, başını şiddetle annesinin karnına vurdu. O anda annesi, yediği turşuyu izinsiz aldığını hatırlayıp, komşuya koştu. Onunla helalleşti.

6- Ebü'l-Vefâ hazretleri, daha bebekken oruç tutmaya başladı. Ramazan ayında, gündüzleri annesinin memesinden süt emmez, sâdece geceleri emerdi.

7- Ahmed Kuddûsî hazretleri anlatır: Ben, ana karnındayken, (Kuddûs, Kuddûs) diye zikrediyormuşum. Bunu duyan babam, anneme, (Kimseye söyleme, bu oğlumuzun kemal sahibi olacağı anlaşılıyor) demiş. Bir şiirinden:
Validem duymuş bunu,
Ana rahminde iken,
Etmişim takdis O'nu,
Derim ben Kuddûsî'yem.

Bütün bu anlatılanlar, asîl aile, kutsal aile olduğunu göstermiyor mu? Büyük zatların çocukları, torunları, yakınları genelde iyi insanlardır. (Armut, dalının dibine düşer) atasözü de, evladın sülaleye çekeceğini bildiriyor.

Her şeyin istisnası olur. Birer istisna olan Hazret-i Âdem ile Hazret-i Nuh’un o kadar iyi çocukları varken, bir tanesini gösterip, bu gerçek olayları inkâr etmek iyi niyetli kimselere yakışmaz.

Armut, dalının dibine düşer
Sual: İyi kimselerin çocukları, torunları, yakınları genelde iyi insanlardır. (Armut, dalının dibine düşer) atasözü de, evladın ana babaya çekeceğini bildiriyor. Bunun istisnası yok mu? Mesela Tevfik Fikret’le Eknel Bey’in oğlunun Hristiyan olması, Molla Sadri’nin oğlunun, Mısırlı bir zındığın dinine girmesi, bir istisna mıdır?
CEVAP
Bu işin elbette istisnası vardır, ancak bu örnekler bir istisna olarak kabul edilmez. Tevfik Fikret’in kendisi zaten dine şaşı bakan biriydi. Hristiyan olan oğlu Haluk’un annesi de Hristiyan’dı. Armut yine dalından kopup dibine düşmüştür. Merhum Molla ise, oğluna devamlı Kur’anı ölçü almasını söylerdi. (Kur’anı doğru anlayan büyük âlimlere yani dört hak mezhepten birine uy!) demediği için, (Yalnız Kur’an) diyenler gibi, o da, mürted oldu, din değiştirdi. Eknel Bey gibi, papazları öven, komünist Nazım Hikmet’in şiirlerini, Aziz Nesin’in yazılarını başka dile çeviren birinin oğlunun Hristiyan olması yadırganmamalıdır.