Aklı olan karı koca birbirini üzmez

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz, (Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) ve (Kocası razı olduğu halde ölen kadın, Cennete girer) buyuruyor. Merhum hocamız da bu konuda buyururdu ki:
(Aklı olan karı koca, birbirlerini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zâlim, huysuz kimsenin hayat arkadaşı devamlı üzülerek sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, başka hastalıklar da hâsıl olur. Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuştur. Saadeti sona ermiştir. Eşinin hizmetinden, yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona, alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki, bu pişmanlığının faydası yoktur. O hâlde, ey Müslüman! Hayat arkadaşına yapacağın huysuzlukların, işkencelerin zararlarının kendine de olacağını düşün! Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalış! Bunu yapabilirsen, rahat ve huzur içinde yaşar, Rabbinin rızasını da kazanırsın.)

70, 80 ve 90 yaşlarında olan, fakat hepsi de 60 yaşındaymış gibi görünen üç kardeş vardır. 70 yaşındakine genç kalmanın sırrını sorarlar. O da, (80 yaşındaki abime sorun) der. 80 yaşındakine giderler, fakat o da (Abime sorun) der. Nihayet 90 yaşındakine sormaya giderler. 90 yaşındaki, (Buyrun, önce bir şeyler yiyelim, ondan sonra anlatırım) der. Yemekten sonra sofraya bir karpuz getirmesi için hanımına rica eder. Nine de, üst kattaki tavandan bir karpuz getirir. İhtiyar, karpuzu beğenmez, (Daha iyisini getir) der. Kadın gidip yine bir karpuzla gelir. Onu da beğenmeyip, tekrar başka bir karpuz getirmesini söyler. Nine yine bir karpuz getirir, ama onu da beğenmez. Misafirlere, (Gelin karpuzu beraber seçelim) der. Tavana varınca bakarlar ki, tek karpuz vardır. Ninenin hep aynı karpuzu getirdiğini anlarlar.

90 yaşındaki ihtiyar, misafirlerine dönüp, (Şimdi genç kalmanın sırrını anladınız mı?) diye sorar. Onlar da (Anlamadık) deyince, (Gördünüz, karpuz bir tane. Hanım beni mahcup etmemek için, her seferinde başka karpuz getiriyor gibi göründü. “Başka karpuz yok” demedi. O beni hiç üzmedi, ben de onu üzmedim. Böylece, ikimiz de genç kaldık) der.