Her çeşit aşırılık zararlıdır

[İfrat ve Tefrit]
Sual: Orta yolda olmak ne demektir?
CEVAP
İfrat ve tefritin ikisi de kötüdür. Hak, ortadadır. İfrat ve tefriti anlatan Türkçe bir kelime yok. Tarifle anlaşılır. Aşırılık denebilir. Tefrit de ifratın zıddıdır. İfrat normalden fazla, tefrit de normalden az demektir.

Her işte ifrat ve tefritten yani aşırılıklardan uzak olmak ve vasat yani orta yolu tutmak gerekir. Dinimiz, aşırılıklardan uzak, orta yolda olmayı emretmektedir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İfrat ve tefritten uzak durun.) [Buhari]

(Aşırı giden helak olur.) [Müslim]

(İşlerin en iyisi vasat olanıdır.) [Deylemi, Beyheki]

(Din kolaylıktır. Vasattan ayrılıp aşırı gideni din mağlup eder.) [Nesai]

(İfrat ve tefritten uzak dur, vasatı tercih et; çünkü işlerin en hayırlısı orta olanıdır.) [Beyheki]

(Zenginlikte, fakirlikte orta yolu güzel tutmayan, kullukta da orta yolu güzel tutamaz.) [Bezzar]

(Doğru yolda olun, orta yolu tutun!) [Buharî]

(Her hususta orta yolu tutmak, peygamberliğin yirmi beşte bir parçasıdır.) [Tirmizi]

(Orta yolu tutun, istikametten ayrılmayın!) [Müslim]

(İlim amelden efdaldir. Amelin efdali de, orta yolda olmaktır. Allahü teâlânın dini ifrat ve tefrit arasındadır. İkisinin ortası sıratı müstakim, yani doğru yoldur.) [Beyhekî]

Demek ki vasat, ifrat ve tefritten yani aşırılıklardan uzak olmak demektir. İslamiyet vasat bir dindir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sizi vasat bir ümmet kıldık.) [Bekara 143]

İyilik, tam orta yol demektir. Vasattan ileri veya az olmak veya ortanın sağında, solunda olmak, iyilikten ayrılmak olur. Ortadan uzaklığı kadar, iyiliği azalır. Hak yol birdir. Sapık, bozuk yollar ise, çoktur. Orta yol deyince, iki şey anlaşılır: Bir şeyin tam ortasıdır. İkincisi, izafi, takdiri orta olmaktır. Yani belli bir şeyin ortasıdır. O şeyin ortası olduğu için, her şeyin ortası olmak lazım gelmez. Ahlak bilgisinde kullanılan, bu ikinci ortadır. Bunun için, iyi huy, herkese göre farklı olur. Hatta, zamana ve yere göre de değişir. Birinde güzel olan bir huy, başkasında iyi olmayabilir. Bir zamanda iyi denilen bir huy, başka zamanda iyi olmayabilir. O halde iyi huy, tam ortada olmak değil, ortalamada olmaktır. Kötü huy da, bu ortalamanın iki tarafına ayrılmaktır. İyi huyların hepsi vasati [ortalama] miktarlardır. Her birinin ifrat ve tefriti birer kötü huy olur. (Ahlak-ı alai)

Hak olan, doğru olan, ikisinin ortasıdır. Bunun tam karşılığı olan Türkçe bir kelime yok. Orta kelimesi tam karşılamıyor. Arapça vasat deniyor, itidal deniyor. Fransızca normal deniyor. İfrat ve tefritin de, karşılığı olan Türkçe bir kelime yok. İkisine de, aşırılık denebilir. İfrat normalden fazla, tefrit de normalden az demektir. Biri, diğerinin zıttıdır. Mesela, çok uyumak ifrat, çok az uyumak tefrittir. Her işin uygun olanı, aşırılıklardan uzak, vasat [orta] olanıdır. İfrat işi yapana müfrit denir. İleri giden, haddini aşan demektir.

Dünya ile ahiretini birlikte yürütebilen kişi, orta yolda gidenlerdendir. Dünya işlerinde de, orta yol üzere bulunmak, kişinin izzet ve şerefini arttırır.

İfrat, tefrit ve vasata birkaç örnek verelim:
1- Cimrilik tefrit, israf ise ifrattır. Cömertlik ise vasattır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Harcarken, ne israf, ne de cimrilik ederler; ikisi arasında bir yol tutarlar.) [Furkan 67]

2- Tembellik tefrittir, acele ise ifrattır. Tembellik, şimdi yapılması gereken bir işi geciktirmek, daha sonraya bırakmak demektir. Hadis-i şerifte, (Tesvif eden [hayırlı iş yapmayı sonraya bırakan] helak olur) buyuruldu. Acele edip düşünmeden o işi yapmak ise ifrattır. Acele edende gevşeklik ve bezginlik hasıl olur. Hayırlı bir işin olması için acele eden, gecikince, bezginliğe, ümitsizliğe düşer. Dua eder, hemen duasının kabul olmasını ister. Duası gecikince duayı bırakır, maksudundan mahrum kalır. Acele edenin ihlası, takvası bozulabilir. Şüpheli şeylere, hatta haramlara dalabilir. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Acele şeytandandır.) [Tirmizi]

(Acele eden hata eder.) [Beyheki]

Bazı şeylerin istisnası olduğu gibi, acele etmenin de istisnası vardır. Bazı yerlerde acele etmek sünnettir.

3- İnsan bir şeye kızabilir. Bunun da ifratı ve tefriti vardır. Öfkenin aşırı olmasına saldırganlık denir. Saldırgan kimse, hiddetli olur, kendine ve başkasına zarar verir, bu hâl, küfre götürebilir. Hadis-i şerifte, (Öfkenin ifratı imanı bozar) buyuruldu. (Beyheki) Öfkenin lüzumlu olanına şecaat [kahramanlık, yiğitlik], lüzumundan az olmasına da korkaklık denir. Şecaat orta yoldur. Şecaat halindeki öfke iyidir. İmam-ı Şafii, (Şecaat gereken yerde, korkan kimse, eşeğe benzer) buyurdu. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Ey Nebi, kâfirlerle [silahla] ve münafıklarla [öğütle, delille, belgeyle] cihad et, [öğüt de kâr etmezse] onlara sert davran! Onların gidecekleri Cehennem, ne kötü yerdir.) [Tevbe 73, Tahrim 9]

([Eshab-ı kiram] kâfirlere karşı çetindir.) [Fetih 29]

Düşmanlara karşı korkaklık caiz değildir. Korkarak kaçmak, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Korkak kimse, karısına, kızına karşı gayretsizlik ve hamiyetsizlik gösterir, onları koruyamaz. Zillete ve zulme boyun eğer, hainlik yapanı görünce susar.

İslamiyet orta yoldur
İslamiyet her işte orta yolu tutmaktır. Birkaç örnek verelim:
1- Çok yemek ifrattır, gerekenden az yemek tefrittir. İhtiyaç kadar yemek vasattır. Hadis-i şerifte, (Çok yiyip içmek hastalıkların başıdır) buyuruldu. [Dâre Kutni] Dayanamayan kimsenin açlık çekmesi de caiz değildir. Açlık çekmenin tahrimen mekruh olması, buna dayanamayanlar, bedenine ve aklına zarar verecek olanlar içindir. Çünkü, kendini tehlikeye düşürmek haramdır. Açlığın da tokluğun da zararı bulunduğu için, yiyip içmekte, aşırılıktan kaçmak, orta yolu tutmak gerekir.

2- Havf, Allah’tan korkmak, reca da Allah’ın rahmetini ümit etmek demektir. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek ifrattır. Allah’ın rahmetinden ancak sapıklar, kâfirler ümit keser. (Hicr 56)

Allah’tan korkmayıp rahmetini garanti bilmek de tefrittir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her istediğini yapıp, rahmete kavuşacağını ümit eden ahmaktır.) [Tirmizi]

Vasat yol ise ikisi arasında olmaktır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Havf ve reca [korku ile ümit] arasında bulunan mümin, umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur.) [Tirmizi]

3- Çok uyumak ifrattır, gerekenden az uyumak tefrittir. İhtiyaç kadar uyumak vasattır.

4- İbadet yapmakta da ifrat tefrit olur. Az ibadet etmek tefrittir. Gece gündüz hep ibadet etmek de ifrattır. Gücünün yetmediği şekilde ibadet etmeye çalışmak, mesela geceleri hiç uyumadan namaz kılmak, gündüzleri hep oruç tutmak, hanımından uzak kalmak, et, süt, tatlı gibi şeyleri hiç yememek, ifrattır, aşırı gitmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Din kolaylıktır. Vasattan ayrılıp aşırı gideni din mağlup eder.) [Nesai]

(Din kolaylıktır. Bir kimse, onu ince eleyip sık dokursa, din ona mutlaka gâlip gelir. Öyle ise, ifrat ve tefritten sakının, orta yolu tutun.) [Buhari]

(Dinimizde ruhbanlık yoktur. Et yiyin, hanımlarınızla mübaşeret edin! [Nafile] oruç da tutun! Tutmadığınız günler de olsun! [Nafile] namaz da kılın! Uyuyun da. Ben bunlarla emrolundum.) [Taberani]

Her işin bir azimet [güç] tarafı ve Ruhsat, [kolay] tarafı vardır. Azimetleri yapamayanın, ruhsatla, kolay olan, izin verilen işi yapması, azimeti yapmak gibi sevap olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın size verdiği kolaylık ve ruhsatlardan istifade edin!) [Buhari]

(Allahü teâlâ, emrettiği şeyler gibi, ruhsat, izin verdiği şeyleri yapmanızı da sever.) [Beyheki]

(Ruhsatlardan istifade etmeyen, Arafat dağı kadar günah işlemiş olur.) [Taberani]

Bu hadis-i şeriflere bakarak, mutlaka ruhsatla amel etmek lazım geldiği anlaşılmamalıdır. Çünkü (Vera üzere olan, insanların en abidi olur) hadis-i şerifi gösteriyor ki, orta yol diye her zaman yalnız ruhsatlarla amel edilmez. Yapabilenin azimetle de hareket etmesi gerekir.

Peygamber efendimiz, mübarek ayakları şişinceye kadar geceleri çok namaz kılmıştır. Fakat, ümmetine çok merhamet ettiği için, onların böyle sıkıntı çekmelerini istemezdi. Ümmetine ruhsat ile de emrederdi. Kendisi azimet ile ibadet yapardı. (Allah’ın helal ettiklerini kendinize haram etmeyiniz) âyeti, (Ruhsat, izin verilen, günah olmayan şeyleri haram saymadan, terk eder, çekinirseniz iyi olur) demektir. (Sünnetime uymayan benden değildir) hadis-i şerifi, ruhsat, izin verdiğim şeyleri yapmayan, kendine sıkıntı vermiş, sünnetime uymamış olur demektir. Günah olmayan, caiz olan işleri yapmaya, ruhsatla hareket etmek denir. İhtiyaç olmadıkça, ruhsatla amel etmemelidir.

İfrat ve tefrite örnekler
İfrat ve tefrite örnek vermeye devam ediyoruz.
1- Kibirlenmek ifrat, aşırı tevazu [temelluk] da tefrittir. Tevazu ise vasattır. Kendinden aşağı olanlara karşı tevazu göstermek iyi ise de, bunun ifrata kaçmaması, yani aşırı olmaması gerekir. Aşırı olan tevazua temelluk denir. Temelluk, ancak üstada ve âlime karşı caizdir. Başkalarına karşı caiz değildir. Hadis-i şerifte, (Temelluk, Müslüman ahlakından değildir) buyuruldu. [İ. Maverdi]

2- Hazret-i İsa’yı aşırı sevmek ifrat, sevmemek tefrittir. Hazret-i İsa’ya Allah ve Allah’ın oğlu diyen Hristiyanlar ifrattadır, onu sevmeyen, anasına iftira eden Yahudiler ise tefrittedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Yahudiler, Üzeyr’e, Hristiyanlar da Mesih’e Allah’ın oğlu dediler. Daha önceki kâfirlerin [“melekler Allah'ın kızlarıdır” diyenlerin] sözlerine benziyor. Allah onları kahretsin! Nasıl da sapıtıyorlar.) [Tevbe 30]

(Yahudiler, hahamlarını; Hristiyanlar da rahiplerini ve İsa’yı rab edindiler. Halbuki ancak tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu.) [Tevbe 31]

(Meryem’e büyük iftira edip Allah’ın elçisi İsa’yı öldürdük dedikleri için, [Yahudileri] lanetledik.) [Nisa 156]

Müslümanlar ise Hazret-i İsa’yı Allah’ın kulu ve peygamberi bilir, bu ise vasat yolda olmaktır.

3- Hazret-i Ali’ye de aynı aşırılığı gösterenler vardır. Hazret-i Ali’yi sevmeyen hariciler [Yezidiler] tefrit ehlidir. Hazret-i Ali’ye peygamber veya ilah diyen ibni Sebeciler ifrat ehlidir. Ehl-i sünnet ise, Hazret-i Ali’yi kendi bildirdiği gibi, Resulullah efendimizin bildirdiği gibi sever, bu ise vasat yoldur. Hazret-i Ali anlatır: Resulullah bana buyurdu ki:
(Ya Ali, Sen İsa gibisin! Yahudiler, ona düşman oldular. Mübarek annesi Meryem’e iftira ettiler. Hristiyanlar da, Onu aşırı yükselttiler. Ona yakışan dereceden daha yukarı çıkardılar.) [İ. Ahmed]

Hazret-i Ali bu hadis-i şerifi haber verdikten sonra, (Benim yüzümden iki aşırı grup insan helak olur. Biri, beni aşırı severek, bende olmayan şeyleri bana takarlar. Ötekiler de, bana düşman olup, birçok iftira yaparlar) buyurdu. Bu hadis-i şerifte, hariciler, Yahudilere; İbni Sebeciler de, Hristiyanlara benzetilmiştir.

4- İdarecinin elemanlarına sert davranması ifrattır, hiç ilgilenmemesi de tefrittir. Maiyete ne sert, ne de yumuşak davranmalı, orta yolu takip etmelidir! Maiyete karşı fazla yumuşak davranılırsa, laubali olurlar. İşler ciddiyetle yapılmaz. Sert davranılırsa, âmirden nefret ederler.

5- Bir kimseyi aşırı sevip bütün sırlarını ona vermek ifrattır. Arkadaşına sevgisini belirtmemek, her şeyini ondan gizlemek de tefrittir. Düşmanlıkta da aşırı gitmek ifrattır. Dostlukta da ve düşmanlıkta da aşırı gitmemelidir. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Bir kimseyi günün birinde, aranızın açılabileceğini hesaba katarak sev. Buğzettiğine de günün birinde dost olabileceğini düşünerek buğzet.) [Tirmizi]

6- Kaderi inkâr etmek tefrit, suçu kadere yüklemek de ifrattır. Mutezile, (İnsan kendi kaderini kendi çizer) diyerek, Allah’ın takdirini inkâr eder. Cebriye de, (İnsan kaderine mahkumdur. Allah her işi zorla yaptırır) diyerek suçu kadere yükler. Vasat olanı ise Ehl-i sünnetin itikadıdır.

İmam-ı a’zam, hocası imam-ı Cafer-i Sadık’a, (Allahü teâlâ, insanların istekli işlerini, onların arzularına bırakmış mı) diye sordu. O da, (Allahü teâlâ, yaratmak ve her istediğini yapmak büyüklüğünü kullara bırakmaktan münezzehtir. Ancak cebir de yoktur. Yaratmayı kullara bırakmak da yoktur. İkisi arası olagelmektedir) buyurdu.

Yani, hayır şer, Allahü teâlânın yaratması iledir. Sevap ve günah işlemek, kulların ameline, yani insanın irade-i cüziyesine bağlı kılınmıştır ki, buna kesb denir. Kesb yani bir şeyi yapmayı istemek kuldan, yaratmak Allah’tandır. Allahü teâlâ, insanlara zorla günah işletmediği gibi, bunu tamamen onların arzusuna da bırakmaz. Bu işler ikisi arası olagelir.

İslamiyet orta yoldur
Sual:
İslamiyet herhangi bir uçta mıdır?
CEVAP
Hayır, uçlarda olmak çok yanlıştır. İslamiyet, Allahü teâlânın dinidir, en güzel, en uygun olan hükümleri bildirmiştir, aşırı uçlardan uzaktır. Bir konuda ölçüyü aşıp çok ileri gitmeye, taşkınlığa ifrat deniyor. Çok geride kalmaya da tefrit deniyor. İkisi de aşırı uçtur, ikisi de kötüdür. Hak ortadadır. İfrat ve tefritin, hattâ vasatın tam karşılığı Türkçe’de yoktur. Tarifle anlaşılır. İfrat ve tefrite, aşırılık denebilir. Vasat, ifrat ve tefritten uzak, itidalli, hayırlı, âdil, şerefli, mümtaz, seçkin, doğru yolda olan gibi mânâlara gelir. İslamiyet’in, böyle vasat bir din olduğunu bildiren bir âyet-i kerime meali:
(Sizi vasat [iyi, seçkin, şerefli ve doğru yolda] bir ümmet kıldık.) [Bekara 143]

Birkaç hadis-i şerif:
(Allahü teâlânın dini, ifrat ve tefrit arasındadır. İkisinin ortası sırat-ı müstakim, yani doğru yoldur.) [Beyhekî]

(Hayr-ül-ümûr evsâtühâ = İşlerin en iyisi vasat [ortada, ortalamada] olanıdır.) [Deylemî, Beyhekî, İ. Gazâlî, İ. Süyûtî, Hadîka, Berîka]

(İfrat ve tefritten uzak durun!) [Buhârî]

(İfrata kaçanlar helak olur.) [Müslim]

(İfrat ve tefritten uzak durun, vasatı seçin, çünkü işlerin en iyisi orta olanıdır.) [Beyhekî]

(Orta yolu tutun, doğru yoldan ayrılmayın!) [Buhârî]

(Her hususta vasat olmak, peygamberlik işlerinden biridir.) [Tirmizî]

(En faziletli iş, vasat olanıdır.) [Beyhekî]

(Zenginlikte, fakirlikte vasat olmayan, kullukta da vasat olamaz.) [Bezzar]

İyilik, orta yoldur. Vasatın sağında, solunda olmak, iyilikten ayrılmak olur. İyi huy, tam ortada olmak değil, ortalamada olmaktır. Kötü huy da, bu ortalamanın iki tarafına ayrılmaktır. İyi huyların hepsi vasatî [ortalama] olandır. (Ahlak-ı alai)

Her işin olduğu gibi yürüyüşün de vasat olanı vardır. Bir âyet-i kerime meali:
([Ne çok yavaş, ne çok hızlı] vasat bir şekilde yürü!) [Lokman 19]

İfrat ve tefrite bazı örnekler verelim:
İsraf ifrat, cimrilik tefrittir. Cömertlik ise vasattır.

Acele ifrat, tembellik tefrittir.

Kazaklık yapmak ifrat, kılıbık olmak tefrittir.

Çok yiyip içmek ifrat, çok az yemek tefrittir.

Çok uyumak ifrat, hiç uyumamak veya çok az uyumak tefrittir.

Kibir ifrat, aşırı tevazu [temellük, zillet] tefrittir. Tevazu ise vasattır. Onun için derler ki:
Alçakta olanı, sel alır gider,
Yükseğe çıkanı, yel alır gider.

Çok öfke ifrat, hiçbir şeye kızmamak ise tefrittir. Öfkenin lüzumlu olanına şecaat [kahramanlık, yiğitlik], lüzumundan az olmasına da korkaklık denir. Şecaat vasattır. Şecaat halindeki öfke iyidir. Düşmanlara karşı korkaklık caiz değildir. Korkak kimse, karısına, kızına karşı gayretsizlik ve hamiyetsizlik gösterir, onları koruyamaz. Zillete ve zulme boyun eğer, hainlik yapanı görünce susar.

Bir kimseyi aşırı sevip bütün sırlarını ona vermek ifrattır. Arkadaşına sevgisini belirtmemek, her şeyini ondan gizlemek de tefrittir. Düşmanlıkta aşırı gitmek ifrattır. Dostlukta da, düşmanlıkta da aşırı gitmemeli. Sevgide ileri gidip çeşitli sırlarımızı verirsek, ileride aramız açılınca, pişman oluruz. Kırgın olduğumuz kimseye de düşmanlıkta ileri gitmemelidir. Belki bir gün dost olur da söylediklerimizden, yaptıklarımızdan utanırız. Bir hadis-i şerif:
(Arkadaşını günün birinde, aranızın açılabileceğini hesaba katarak sev! Düşmanını da günün birinde dost olabileceğini düşünerek düşmanlıkta ileri gitme!) [Tirmizî]

Arkadaşa, ne haddinden fazla güvenmeli, ne de ona hep güvensizlik içinde olmalı. Onun da insan olduğunu, nefsine veya şeytana uyabileceğini düşünerek, gizli ve mahrem bilgileri söylememeli. Herhangi bir sebeple aramız açılırsa, sırrımızı ifşa edebilir veya koz olarak kullanabilir.

Düşmanımız kâfir bile olsa, iman edip, en yakın arkadaşımız olabilir. Düşmanlıkta ileri gitmişsek, sonra mahcup olabiliriz.

Her işin ifrat ve tefriti olur. Müslüman vasat yani itidalli olmalı, aşırılıklardan uzak durmalıdır.

İbadetleri orta miktarda yapmalıdır
Sual: İbadetlerde aşırı davrananlar oluyor ve başkalarını da böyle olmaya zorluyorlar. İnsanın, ibadetleri yaparken, kendi gücünün üstünde hareket etmesi veya böyle yaparak kendini zorlaması doğru mudur?

Cevap: Abdülganî Nablüsî hazretleri Hadîka kitabında, konu ile alakalı olarak buyuruyor ki:
 “İbadetleri ne az, ne de pek aşırı olmayarak, orta miktarda yapmak lâzımdır. Bakara suresinin 185. âyetinde mealen; (Allahü teâlâ, sizin için kolaylık istiyor. Güç işleri yapmanızı istemiyor) buyuruldu. Bunun için, hastanın ve yolcunun oruç tutmamasına izin verdi. Bize ağır ve sıkıntılı işler yapmayı emretmedi. İnsan iki işten birini yapacağında, bunlardan hafif ve kolay olanını yapması daha doğrudur. Peygamber efendimiz, birinin mescidde saatlerce namaz kıldığını işitti. Mescide gelip, bunu omuzlarından tutarak; (Allahü teâlâ, bu ümmetten kolay işler yapmasını istiyor. Güç işleri beğenmiyor) buyurdu. Allahü teâlâ, bu ümmete kolay şeyleri emretti. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlâ, emrettiği şeyleri yapmanızı sevdiği gibi, izin verdiği şeyleri yapmanızı da sever) buyuruldu. Zaruret olduğu zaman, haram işlemeye ve farzı terk etmeye ruhsat, izin verilmiştir yani azap yapılmaz. Zaruret zamanında da, dinin emirlerini yapmaya azimet denir. Bazen, azimet olanı yapmak daha iyidir. Mesela ölüm ile korkutulan kimsenin, imanını gizlememesi böyledir. Öldürülürse, şehit olur. Bazen ruhsat olanı yapmak, daha iyi olur. Yolcunun oruç tutmaması böyledir. Yolcu, orucu tutarak hastalanır, ölürse günaha girer.”

Aşırı değil orta halde olmalı
Sual: Müslümanlardan bazısı, dinin emirlerini yapma konusunda çok aşırı gitmekte ve etrafındakilere de sıkıntı vermektedir. Böyle yapmak, davranmak dinimiz açısından doğru olur mu?
Cevap:
Bu konuda Mumammed Ma’sûm hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İşlerinizi, sözlerinizi ve ahlakınızı, dinini bilen ve seven, dindar alimlerin sözlerine ve kitaplarına uydurmalısınız. Salih kullar gibi olmalısınız ve onları sevmelisiniz. Uykuda, yemekte ve söylemekte aşırı gitmeyip orta derecede olmalısınız. Seher vakti yani gecelerin sonunda kalkmaya gayret etmelisiniz. Bu vakitlerde istiğfar etmeyi, ağlamayı, Allahü teâlâya yalvarmayı ganimet bilmelisiniz. Salihlerle düşüp kalkmayı aramalısınız. (İnsanın dini, arkadaşının dini gibidir) hadîs-i şerifini unutmayınız! Şunu, iyi biliniz ki, ahireti isteyenlerin dünya lezzetlerine düşkün olmaması lazımdır.

Mubah olan lezzetleri bırakamazsanız, hiç olmazsa, haramlardan ve şüphelilerden kaçınınız ki, ahirette kurtulmak umulsun. Fakat, her türlü altın ve gümüş eşyanın ve çayırda otlayan hayvanların ve ticaret eşyasının zekatını ve topraktan, tarladan, ağaçtan alınan mahsullerin uşrunu da herhalde vermek lazımdır. Bunların verilecek miktarları, fıkıh kitaplarında bildirilmiştir.

Zekatı ve fıtraları, İslâmiyetin emir ettiği kimselere seve seve vermelidir. Akrabayı ziyaret etmeli, mektupla gönüllerini almalıdır. Komşuların haklarını gözetmelidir. Fakirlere ve borç isteyenlere merhamet etmelidir. Malı, parayı, İslâmiyetin izin vermediği yerlere harcetmemeli, izin verilen yere de, israf etmemelidir. Faizden, kumarlı ve kumarsız oyunlardan sakınmalıdır. Parayı oyunlara, haramlara, çalgılara, süslenmeye, gösteriş yapmaya, öğünmeye, mal toplamaya kullanmamalıdır. Bunlara dikkat edince, mal, zarardan kurtulur ve dünyalıklar, ahiretlik halini alır.”