Üç nasihat, üç bin dirhem

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Zamanın birinde, yeni evlenen gencin biri, ilim öğrenme hevesiyle köyden ayrılır. Uzun bir yolculuktan sonra şehre varıp medrese ararken, işçiye ihtiyacı olan bir zenginle karşılaşır. Zengin iyi para verince, niyetini bozup onun yanında çalışmaya başlar. 20 yıl bunun yanında çalışıp, üç bin dirhem para biriktirir. Sonra köyüne dönmeye karar verir.

Yolda, konakladığı bir yerde biri, (Bende öyle bir nasihat var ki, bunu alan dünyada ve ahirette rahat eder; fakat bedeli bin dirhem) der. Adam, (Evden ilim öğrenmek için çıkmıştım, bunu öğrenemedim, bari bu nasihati alayım, kalan iki bin dirhem bana yeter) deyip, buna bin dirhem vererek, karşılığında, (Kaza ve kaderde ne varsa o olur! Kaderde olandan başkası başa gelmez) nasihatini alır. Yoluna devam eder. Başka bir konak yerinde, yine böyle biriyle karşılaşır. Bu da, (Bende öyle bir nasihat var ki, bunu alan dünyada ve ahirette rahat eder; fakat bedeli bin dirhem) diye bağırıp durur. Adam, (Bin dirheme de, bunu alayım, kalan bin dirhem bana yeter) deyip, bin dirhem de ona vererek, karşılığında, (Gönül kimi severse, güzel odur!) nasihatini alır. Yoluna devam ederken, başka bir konaklama yerinde yine birine rastlar. Bu kişi de, (Bende öyle bir nasihat var ki, bunu alan dünyada ve ahirette rahat eder; fakat bedeli bin dirhem) diye bağırıp duruyor. Adam, bu sefer kendisiyle mücadeleye başlar. Bir yandan ilim öğrenememenin acısı, diğer yandan kalan son para! Sonunda ilim öğrenme sevgisi ağır basar, tekrar çalışır kazanırım diyerek, bin dirhem de ona vererek, karşılığında, (Hoşlanmadığın, uygunsuz bir durumla karşılaştığın zaman acele etme!) nasihatini alır.

Yoluna devam eder. Yolda bir kalabalıkla karşılaşır. Yanlarına vardığında derler ki: (Şu kuyunun içinde bir deli var, yanında da bir kız var. Köyümüzün suyunu kesti. Kim içeri girerse öldürüyor. Bizi bu sıkıntıdan kurtarana, şu çömlekteki altınları vereceğiz.)

Adamın aklına birinci nasihat olan, (Kaza ve kaderde ne varsa o olur) sözü gelir. Kuyuya iner. Deli, (Sana bir soru soracağım bilirsen suyu açacağım. Bu kız mı güzel, yoksa şu kurbağa mı?) diye sorar. İkinci nasihat hatırına gelir, (Gönül kimi severse güzel odur) der. Deli, (Aferin sana! Şimdiye kadar hep, bu kız güzel dediler, bilemediler, sen bildin) der. Deli, kurbağayı sevdiği için, bu söz hoşuna gider, suyu açar. Adam da, önceki parasından çok fazla olan altınları alıp köyüne döner.

Evinin penceresinden baktığında, içeride hanımının yanında genç birini şakalaşırken görür. Hemen bıçağına sarılır. Bu sırada, üçüncü nasihat olan (Acele etme!) sözü hatırına gelir. Bıçağı gizleyerek, kapıyı çalar. Hanımı kapıyı açınca, yanındaki gence, (Bak oğlum, baban geldi) der.