Televizyonla namaz

Sual: Merkezi sistemle ezan okunduğu gibi, bazı camilerde cemaat imamı görsün diye, duvarlara televizyon ekranı konmaya başlandı. Bu da bid’at değil midir?
CEVAP
Buna benzer uygulamalar Hindistan’da da başlamıştı. Bu, Hindistan’da olduğu gibi, sanki küçük camilerdeki imamları kaldırıp merkezi camilerdeki imamlara uymaya hazırlık yapıldığı hissini veriyor.

Hindistan’da, bazı camilerde, Vehhabilerin imamsız olarak cemaatle namaz kıldıkları haberini aldık. Bu camilerin, büyük camiye bağlı olduğu, oradaki imamın sesini hoparlörle işiterek, o imama uyulduğu bildirildi. Hoparlör sesiyle ve televizyondaki imama uyarak kılanların namazlarının sahih olmadığı, Hindistan âlimlerinin Kerala’da çıkardıkları El-Muallim mecmuasının Rebiul-evvel 1406 ve Aralık 1985 tarihli sayısında uzun yazılıdır. 1981’de Pakistan’da çıkan Süyuf-ullahil-ecille kitabında da, hoparlörle namaz kıldıran imama uymanın caiz olmadığı yazılıdır. (Seadet-i Ebediyye)

Pakistan’da Camia-i Habibiyye üniversitesi dekanı, müderris Habib-ür-rahman, 1981’de hacca gidince, Vehhabi imamın hoparlörle namaz kıldırdığını görüp, namazlarını ayrı kıldığı için, ellerine kelepçe takılarak hapsedilmiş, hac yapmasına mani olunarak, geri gönderilmiştir. (İslam Ahlakı)

TV’deki duaya âmin demek
Sual: TV’de dua eden hocaya, bizzat kendi sesi olmadığı için âmin demek caiz olur mu?
CEVAP
Evet, âmin denir. Hoparlör, söyleyene vekâlet ediyor, onun adına bize ulaştırıyor, vekil durumundadır. Vekile iş yaptırmakta mahzur olmaz. Herhangi biriyle selam gönderildiği veya dua edildiği gibi, hoparlörlü cihazlarla da selam gönderilebilir veya dua edilebilir. Biz, bu yollarla da gönderilen selamı alır ve duaya âmin deriz.

Namazda ise durum farklıdır. Namazımızı vekâleten birine kıldıramayız. Hoparlörden çıkan ses, bizzat söyleyenin kendi sesi olmayıp benzeri, yani vekilin sesi oluyor. Başka bir ses hâline dönüşüyor. O dönüşen sese namazda uyulmaz. Ayrıca bid’at de olur. Ezan, namaz, Kur'an okumak gibi ibadetlerin dışında, vaaz etmek, ders vermek gibi diğer bütün işlerde vekaletle iş yaptırılır.

TV bir mizmardır
Sual: Tam İlmihal’de, çalgıya ve her türlü ses çıkaran aletlere mizmar dendiğine göre TV ve hoparlör de mizmar mı oluyor?
CEVAP
Evet, onlar da mizmardır. Bu kitabın teravih bahsinin sonunda deniyor ki:
Her türlü ses çıkaran çalgı aletlerine mizmar denir. Davul, def, ney, zurna, keman, ud, hoparlör, teyp, televizyon, birer mizmardır. (Seadet-i Ebediyye)

Mizmar, her nevi çalgı, düdük demektir. Hoparlör de, mizmardır. (İslâm Ahlakı)

Ses çıkaran eğlence aletleri, davul, dümbelek, zilli maşa, ney, kaval, hoparlör, hep çalgı aletidir. Çalgı, kendiliğinden ses çıkarmaz. Ses çıkarmaları için, yani kullanılmaları için, davul tokmağını gergin deriye vurmak, neyi üflemek, kavala ve hoparlöre [TV’deki mikrofona] söylemek lazımdır. Bunlardan çıkan ses, bu çalgıların hâsıl ettiği sestir. (Seadet-i Ebediyye)

Kur’an-ı kerimi ve [ezan, ikamet, imamlık gibi] diğer vazifeleri mizmar çalgı aletiyle okumak haramdır. Bir fâsıkın, yani açıktan günah işleyen kimsenin temiz olarak ve edeple ezan okuması caiz değildir. Hoparlör de, fısk [günah] olan şarkıları, kadın seslerini yaymakta kullanıldığı için, bu fısk aletiyle, [ses değişmese bile] ezan okumak caiz olmaz. Çünkü ibadet değiştirilemez. (İslam Ahlakı)

Cihazla ibadet etmek
Sual: Komşum, camiden evine kablo ile bir hat çekmiş. Camiye gitmeden evinden imama canlı olarak uyuyormuş. Bazen de, canlı yayında Kâbe’deki imama uyup namaz kılıyormuş. Bunun bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Evet, ikisinin de mahzuru vardır. Bir insanın kâğıt üstündeki resmi veya aynadaki yahut canlı yayındaki resmi, o kişinin kendisi değil, görüntüsüdür. Resmi yırtsak veya ekrandaki canlı görüntüyü yok etsek, sahibine bir zarar gelmez. Çünkü kendi değil, görüntüsüdür. Canlı yayındaki görüntü nasıl bizzat o kişinin kendisi değilse, sesi de öyledir.

Bir kimsenin sesi, hoparlöre verilince, elektrik ve mıknatısın hâsıl ettiği bir ses hâline dönüşüyor. Bizim duyduğumuz ses, o kişinin bizzat kendi sesi değil, elektrik ve mıknatısın hâsıl ettiği sestir. Yani hoparlörden çıkan ses, elektrik tesiriyle hâsıl olan mıknatıs kuvvetlerinin titreyerek demir levhanın meydana getirdiği bir sestir. Bu ses, o kişinin sesine, ne kadar çok benzerse benzesin, benzeridir, aynısı değildir. Bu hususu günümüzün elektrik ve elektronik mühendisleri, bilimsel olarak da ispatlamışlardır.

Mikrofona konuşan kimsenin sesi, hoparlöre verilince değişip, başka bir ses hâlini alıyor. Bir inek, fabrikanın tezgâhına konup, öbür taraftan sucuk olarak çıkarsa, artık çıkan inek değil sucuktur. (Biz inek koymuştuk, bu inektir) denmez. İnek sucuk hâline geldi. Hoparlöre verilen ses de değişiyor, metalik ses oluyor. Resimden, görüntüden o kişiyi tanıdığımız gibi, hoparlöre verdiği sesten de tanıyoruz. Görüntü bizzat o şahsın kendisi olmadığı gibi, sesi de öyledir.

Üzüm şırası beklemekle veya mayalamakla sirke veya şaraba dönüşüyor. Şaraba dönüşünce, değişir, artık ona (Bu, üzüm suyudur) denmez, (Bu şaraptır, bu sirkedir) denir. Hoparlöre verilen ses de değişiyor.

İki ayrı şey, birbirine çok benzese de, aynı değildir. Mesela Ali ile ikiz kardeşi Veli, birbirine ayırt edilemeyecek derecede benzese de, ayrıdır. Biri Ali, öteki Veli’dir.

TV’deki görüntüye imam diye uymakla, hoparlörden çıkan sese imamın sesi diye uymak aynıdır. Görüntü bizzat imam olmadığı gibi, ses de bizzat imamın sesi değildir. Onun için görüntüye ve cihazdan çıkan sese uymakla imama uyulmuş olmaz. Mekanik sese uyulmuş olur.

Hoparlörden gelen ses yankı da değildir. Yankıya da uymak caiz olmaz. Redd-ül-muhtar’da, (Dağa çarpıp yankılanan ses, insan sesi olarak kabul edilmez. Vasıtasız, bizzat insanın söylemesi gerekir. Yankı ile gelen ses, hakiki ses hükmünde olmadığı için, yankı ile gelen bir secde âyeti için secde-i tilavet gerekmez) buyuruluyor.

Namaz kılarken görüntüsü videoya alınmış imama uymak caiz olmadığı gibi, TV’nin canlı yayınında, imamı da görsek, böyle bir imama da, uymak caiz olmaz. Yahut hoparlör veya radyo vasıtasıyla gelen ses de, imamın sesi olmadığı için, bu sesle hareket ederek ibadet etmek de caiz olmaz.

Canlı yayın dense de, görüntüler canlı değildir. Görüntüye canlı demek nasıl yanlışsa, hoparlörden çıkan sese de canlı ses demek, sahibinin bizzat kendi sesi demek, hem dînî açıdan, hem teknik yönden yanlıştır.

Bu cihazları dünya işlerinde ve vaazlarda, dini yaymakta elbette kullanmalı, ama Peygamber efendimiz ve şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, namazı nasıl kılmışlar, ibadetleri nasıl yapmışlarsa, aynen öyle yapmalı. Bir şeyler eklemek, dini değiştirmek olur. İbadetlere bid'at sokmakla daha güzel ibadet edilmiş olmaz. Peygamber efendimizin, (İbadetleri bizim gibi yapmayanlar, bizden değildir) hadis-i şerifini düşünerek, ibadetlerde değişiklik yaparak dini değiştirmekten çok sakınmalıdır!

Sual: Televizyon ekranında görülen imama uyarak namaz kılınabilir mi?
Cevap:
Sinema perdesinde, televizyonda namaz kıldığı görülen imamın kendisi değildir, benzeridir. Buna uymak caiz olmadığı gibi, bu seslerle ibadet yapmak da sahih olmaz. Bidat ve büyük günah olur.