Akıl, kalb, nefs ve beyin

Sual: Akıl, kalb, beyin ve nefsin görevleri nelerdir? Yerleri neresidir ve bizi idare eden beyin mi kalb midir?
CEVAP
Allahü teâlâ insanda görülmeyen üç şey yarattı: Akıl, kalb ve nefs. Varlıklarını eserleriyle yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesiyle anlıyoruz. Akıl ve nefs beynimizde kalb, yüreğimizdedir. Buralarda bulunmaları, elektriğin ampulde bulunması gibidir. Enbiya ve evliya hariç, herkesin nefsi, çok kötüdür, kâfirdir. Bu kötü nefse, (nefs-i emmare) denir. Kötülüklere sürükleyen nefs demektir, insanın en büyük düşmanıdır. Daha sonra kötü arkadaş ve şeytan gelir.

Şeytan, verdiği vesveseye uyulmadığını görünce, bundan vazgeçer, başka bir vesvese verir. Şeytan köpeğe benzer, kovalanınca kaçar ise de, başka taraftan yine gelir. Nefs-i emmare ise kaplana benzer, saldırması ancak öldürmekle biter, ölünceye kadar yakamızı bırakmaz. Bir âyet meali:
(Nefs-i emmare, elbette günahları, kötülükleri emreder.) [Yusuf 53]

Edeb-üd-dünya isimli kitaptaki hadis-i şeriflerden birkaçının meali şöyledir:

(İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir, sonra çoluk çocuğu gelir.) [Deylemi]

(Asıl kahraman, nefsini yenendir.) [El-Askeri]

(Aklın alameti, nefse galip gelmek ve öldükten sonra lazım olanları hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet beklemektir.) [Tirmizi]

Akıl, beyin vasıtası ile, his uzuvlarından, şeytan ve nefsten kalbe gelen arzuları inceleyip, iyilerini, kötülerinden ayıran bir kuvvettir. Ayırırken yanılmazsa Akl-ı selim denir. Akıl, nefsin isteklerini Peygamberlerin iyi dedikleri şeylerden ayırıp, kalbe bildirir, kalb de, aklın bildirdiğini tercih ederse, nefsin arzularını yapmayı irade etmez. Yani beyin vasıtası ile, hareket uzuvlarına bunu yaptırmaz.

Kalb, dinimizin iyi dediklerini, seçip yaptırırsa, insan saadete kavuşur.

İnsanın hareket organları, beynine, beyni de kalbine tâbidir. Kalbin emrine uygun hareket ederler. Kalb, beyin vasıtası ile his organlarından ve ruh vasıtası ile taraf-ı ilahiden ve akıldan, melekten, hafızadan, nefsten ve şeytandan gelen tesirlerin toplandığı bir merkezdir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kalb, organların hükümdarıdır. Hükümdar iyi olunca emrindekiler de iyi olur. Bozuk olunca emrindekiler de bozulur.) [Beyheki, İbni Adiy]

Kalb, akla uyunca, nefsin yaratılmış olması, insanların sonsuz nimetlere kavuşmalarına mani olmaz. Kalbin nefse aldanmaması, ona uymaması, nefs ile (Cihad-ı ekber) olur. Allahü teâlâ cihad edenlere, Cennette yüksek dereceler vereceğini bildiriyor. Bir âyet meali:
(Allah’tan korkup, nefsini kötü arzulardan uzaklaştıranların varacakları yer, muhakkak Cennettir.) [Naziat 40, 41]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(En üstün cihad, Allah yolunda nefsle yapılan cihattır.) [Ebu Davud, Taberani]

Nefs, insanların cihad sevabına kavuşmalarına meleklerden üstün olmalarına sebep olmaktadır.

Şeytanın nefsi yoktur
Sual: Şeytanın da, bizim gibi nefs-i emmaresi var mıdır?
CEVAP
Hayır, yoktur.

Kalb ve beyin
Sual: İnsanın vücudunun merkezi beyin mi, yoksa kalb midir? Organlara komutlar nereden gidiyor?
CEVAP
İnsanın hareket organları, beynine, beyin de kalbine tâbidir. Kalbin emrine uygun hareket ederler. Kalb, beyin vasıtasıyla his [duyu] organlarından ve ruh vasıtasıyla taraf-ı ilahîden ve akıldan, melekten, hafızadan, nefisten ve şeytandan gelen tesirlerin toplandığı bir merkezdir. (Seadet-i Ebediyye)

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Bu iyi olursa, bütün uzuvları iyi olur. Bu kötü olursa bütün organları bozuk olur. Bu kalbdir.) [Beyheki]

California Institute of Heart Math yetkililerince yapılan araştırmaya göre, beynimiz bağımsız hareket etmiyor, gerekli sinyalleri kalbimizden alıyor. Bütün bilgiler, sevginin en güçlü sembolü ve duygularımızın merkezi olan kalbimizden yayılıyor. Yapılan araştırmada kalbimize odaklanılmış, kalbin büyük bir enerji alanıyla çevrili olduğu, çapının yaklaşık iki buçuk metre olduğu sonucuna varılmış ve daha da ileri gidilerek günümüzde kullanılan ölçeklerin bu çapı ölçmekte yetersiz olabileceği ve bu çapın daha büyük olduğu varsayılıyor. Dolayısıyla kalbimiz, beynimizin oluşturduğundan çok daha büyük bir enerji alanına sahip. İnsan kalbinin etrafındaki manyetik alan, sadece vücudun her hücresini çevrelemekle kalmaz, vücudun dışındaki bütün alanları da kapsar. Kalbin elektrik akımı, beyinde oluşan elektrik akımından altmış kez daha kuvvetlidir. Kalbin manyetik alanı ise, beyninkinden beş bin kez daha kuvvetlidir. Demek ki kalbimizle, beynimizle yaydığımızdan çok daha büyük bir enerji yayıyoruz. (Brandlife, Haziran 2012)

İnsanda bulunan üç kuvvet
Sual: Bütün hayvanlarda, hayatlarını devam ettirecek şeylere karşı istek ve kendilerini savunacak öfke kuvveti mevcuttur. Bunlar insanda da var. Peki hayvanlardan farklı olarak insana başka hangi kuvvet verilmiştir?

Cevap: Tefsîr-i Azîzîde, konu ile alakalı olarak Fâtiha sûresini açıklarken buyuruluyor ki:
“Allahü teâlâ, insanların ve hayvanların, yaşayabilmeleri ve üremeleri için, onlarda iki kuvvet yarattı.

Birincisi, muhtaç oldukları, lezzet aldıkları şeyleri istemek, onlara kavuşmak kuvvetidir ki, bu kuvvete, Şehvet denir.

İkincisi, yaşamalarına zararlı olan, canlarını yakan şeylerden kaçmak, bunlara karşı savunmak kuvvetidir ki, bu kuvvete de, Gadab denir. Allahü teâlâ, insanlarda şehvet ve gadab kuvvetlerini yaratmış, insanların muhtaç oldukları şeylere kavuşmaları, bulduklarını kullanabilmeleri ve korktuklarına karşı savunabilmeleri için, bu iki kuvveti ihsan etmiştir.

Allahü teâlâ, insanlara merhamet ederek, seve seve çalışabilmeleri, çalışmaktan usanmamaları için, insanlarda üçüncü bir kuvvet daha yaratmıştır ki, bu kuvvet de, Nefs-i emmare kuvvetidir. Bu kuvvet, şehvetlere kavuşmak ve gadab edilenlerle dövüşmek için insanı zorlar. Fakat insanın nefsi, bu işinde bir sınır tanımaz. Yaptığı işler, hep aşırı, hep zararlı olur. Mesela hayvan susayınca, temiz suyu kolayca bulur, içer, doyunca, artık içmez. İnsanın nefsi, doyduktan sonra da içirir. Sığır aç olunca, çayırda otlar, doyunca, yatar, uyur. İnsan aç olunca, çayırda otlayamaz. Bulduğu otlar arasında seçim yapması, seçtiğini soyup, temizleyip, pişirmesi lazımdır. Nefis, bu yorucu, usandırıcı işleri seve seve yaptırır. Fakat, hoşuna gideni, doyduktan sonra da yedirir. Allahü teâlânın merhameti sonsuz olduğundan, nefsin insanı felakete sürüklemesine mani olmak için, nefsin arzularına uymayı sınırlayan, nefsi temizleyip aşırı, taşkın olmaktan kurtaran emirler ve yasaklar gönderdi. Peygamberleri ile gönderdiği bu emir ve yasakların toplamına, İslâmiyet denir. Bir insan, işlerini yaparken, İslam dinine uyarsa, nefsi, aşırılıktan, taşkınlıktan kurtulur, şehveti ve gadabı faydalı olarak çalıştırır.”

İnsanda nefis yaratılmasaydı
Sual: Allahü teâlâ, nefsi yaratmasaydı, insanlar onun aldatmasından kurtulur ve böylece herkes Cennete giderdi. Böyle olsaydı daha iyi olmaz mıydı?
Cevap:
Bu dünyada, her mahlukta, her şeyde, Allahü teâlânın hem rahmet sıfatı, hem de kahır, gadab sıfatı tecelli, zuhur etmektedir. Su, insanların, hayvanların ve nebatatın yaşamaları için, temizlik için, yemek, ilaç yapmak için lazım olduğu gibi, denizde binlerce insan boğulmakta, sel suları evleri yıkmaktadır. Soğuk su içen, hasta olmaktadır. Ateş, ekmek, yemek pişirmek için, kışın ısınmak için lazım olduğu gibi, içine düşeni yakmaktadır. Elektrik, çok yerde işimize yaradığı hâlde, yangına sebep olmakta, insana çarpınca, hemen öldürmektedir. Her ilaç, bir derde deva olduğu hâlde, fazlası zararlı olmaktadır. Nefis de bunlar gibidir. Hem faydalı, hem zararlı tarafları vardır.

Nefsin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi, dünya için çalışmaları ve ahiret için cihad sevabı kazanmaları içindir. Allahü teâlâ, nefsi böyle nice faydaları için yaratmıştır. Allahü teâlâ bütün insanlara merhamet ederek, acıyarak, nefse hâkim olup, zararlı arzularını önlemeleri için, akıl da yarattı.

Akıl, insan dimağı vasıtası ile, his uzuvlarından, şeytandan ve nefisten kalbe gelen arzuları inceleyerek, iyilerini kötülerinden ayıran bir kuvvettir. Ayırırken yanılmazsa, bu akla Akl-ı selim denir. Allahü teâlâ, ayrıca Peygamberler göndererek, hangi şeylerin faydalı, hangi şeylerin zararlı, olduklarını ve nefsin bütün arzularının kötü olduğunu bildirdi. Akıl, nefsin isteklerini, Peygamberlerin iyi dedikleri şeylerden ayırıp, kalbe bildirir, kalp de, aklın bildirdiğini tercih ederse, nefsin arzularını yapmayı irade etmez. Kalp, İslâmiyetin iyi dediklerini, irade eder ve yaptırırsa, insan saadete kavuşur. Kalbin, iyiden, kötüden birini ihtiyar ve irade etmesine Kesb denir. İnsanın hareket organları, dimağına, beynine, dimağ da kalbine tabidir. Kalbin emrine uygun hareket ederler. Kalp, dimağ vasıtası ile his organlarından ve ruh vasıtası ile taraf-ı ilahiden, akıldan, melekten, hafızadan, nefisten ve şeytandan gelen tesirlerin toplandığı bir merkezdir. Kalp, akla uyunca, nefsin yaratılmış olması, insanların sonsuz nimetlere kavuşmalarına mâni olmaz.