Namazda huşu ve tefekkür

Sual: Namazı huşûyla kılmak ne demektir?
CEVAP
Huşu, Allahü teâlâdan korkmak demektir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Namazları cemaatle, huşû ve hudû ile kılmalı, çünkü insanı iki cihanda felaketlerden, sıkıntılardan kurtaracak, ancak huşû ile kılınan namazdır. İki âyet-i kerime meali:
(Namazlarını huşû ile [Kalbleri Allah korkusuyla dolu, tadil-i erkâna uyarak] kılan müminler, muhakkak felah buldu. [Kurtuluşa erdi, zafere kavuştu.]) [Müminun 1, 2] (1/85)

Namazın kusursuz olması, farzlarını, vaciblerini, sünnetlerini ve müstehablarını yerine getirmekle olur. Namazda huşû, yani her uzvun tevazu göstermesi, bu dört şeyi yapmaktır. Kalbin hudûu, yani Allah korkusu da yine bunları tam yapmakla olur. (Kalb hazır olmazsa, namaz da olmaz) hadis-i şerifi, kalbin, yukarıda bildirilen dört şeyin yapılmasında hazır olması, uyanık olması demektir. Yani bunların hepsinin yapılmasında gevşeklik olmamasına dikkat etmektir. (1/305)

Namazın kabul olmasının şartı, haramlardan sakınmak, huşû ve takva ile kılmak ve malayaniyi terk etmektir. (Miftah-ul-Cennet)

Takva, bütün uzuvlarını haramdan ve mekruhtan korumaktır. Malayaniyi terk, dünya ve ahirete yaramayan işi terk etmek demektir.

Sual: Namazda huşuyu yakalamak için nelere dikkat etmeli?
CEVAP
Namazda huşuyu yakalamak için şunlara dikkat etmelidir:
Huzuru kalb: Okuduğunu düşünmek.
Tefehhüm: Okuduğunu anlamak.
Tazim: Saygı.
Heybet: Saygı ile korkmak.
Reca: Ümit.
Haya: Utanma.

Şimdi bunları açıklayalım:
Huzuru kalb: Meşgul olduğunu, okuduğunu düşünmek, dünya işlerinden kalbi ayırmak, tamamen meşgul olduğu işe, okuduğu Kur'ana kalbini bağlamaktır. Gönül başka düşüncelerden ayrılır, yaptığı işten gaflet etmez ve yalnız onu düşünürse, o zaman huzuru kalb hasıl olur.

Tefehhüm: Okuduğunu düşünüp anlamaktır. Çok kere kalb, söz ile hazır olur, fakat manasını düşünmez. Büyük zatların namaz esnasında anladığı öyle latif manalar olur ki, başka zaman hatırlarına bile gelmez, işte böyle kılınan namaz, her çeşit kötülükten alıkoyar. [Namaz kılarken okuduğunu anlamak lazım değildir. Ancak manasını biliyorsa, anlamaya çalışmalı. Yahut manasını bildiği sure ve âyetleri okumak daha uygun olur.]

Tazim: Bir âmir, mahiyetindekine bir şey emreder, o da, kalbi huzur içinde emredileni anlayıp yapsa da saygı duymayabilir. Onun için saygı tefehhümden sonra gelir. Yani Allahü teâlânın emrini saygı duyarak yapmak gerekir.

Heybet: Bu da tazimden sonra meydana gelen bir korkudur. Bu korku, yılandan, çıyandan korkmaktan farklıdır. Bu Allahü teâlânın sevgisini kaybetmekten meydana gelen bir korkudur.

Reca: Sevap beklemek demektir. Allahü teâlânın nimetlerini, rahmetinin bolluğunu, namaz kılanlara Cenneti söz verdiğini ve verdiği sözde durduğunu bilmektir. İnsan padişaha saygı gösterip korksa da bir mükafat beklemez. Halbuki Allah’ın azabından korktuğu halde, kıldığı namazdan sevap umar.

Haya: Kusurunu bilip, Allah’tan utanarak, namazı kusursuz kılmaya çalışmak gerekir. Namazda Allahü teâlâya karşı saygılı olabilmek için, Onun azamet ve celalini bilmesi, kendisini de, hakir, zelil ve Allahü teâlânın emrine boyun eğen adi bir kul olduğunu düşünmesi gerekir. Onun azametini bilmeyen veya inanmayan kimse Ona gerekli saygıyı gösteremez. Allah’a imanı daha parlak, daha kuvvetli olanın huşuu da kuvvetli olur. Hazret-i Âişe validemiz, (Resulullah bizimle konuşur, gülerdi. Ama namaz vakti gelince adeta bizi tanımazdı) buyurmuştur.

Namaz kılarken eğer kalbin namazda değilse, boş durmuyor; mutlaka dünyalık bir şey düşünüyordur. İnsan sevdiği şeyi çok düşünür. Bunun için Allah'tan başkasını seven kimse, namazda sevdiklerini düşünür, Allah’ı hatırlaması zor olur, namazda bile gaflet içinde olur.

Allahü teâlâ ne kadar iyi bilinirse, haşyet ve heybeti de o nispette artar. Hak teâlâ, Musa aleyhisselama, (Ya Musa! Beni andığın zaman vücudun titresin, huşu ve itminan içinde bulun. Dilin beni anarken kalbin başka yerde olmasın, aciz bir kulun efendisinin huzurunda durduğu gibi dur) diye vahy etmiştir.

Demek ki namaz kılarken gafletten uzak durmaya çalışmalıdır. Büyük zatlardan bazıları o derece huzur içinde namaz kılardı ki, safta dururken sağ ve solundakilerin kim olduğunu bilmezdi. [Hazret-i Ali’nin ayağına ok batınca, namazda çıkartılması hadisesi meşhurdur.]

Eshab-ı kiram, (İnsanlar kıyamette dünyadaki namazlarında gösterdikleri huzur, sükun ve namazdan aldıkları lezzet ölçüsünde haşrolurlar) buyururlardı. (İhya)

Dünya işlerini düşünmemek için
Sual: Namazda dünya işlerini düşünmemek için ne yapmalı?
CEVAP
Namazda dünya işlerini düşünmek, ihlâs noksanlığından ileri gelir. Buna sebep olan eksiklikleri gidermeye çalışmalı. Her iş, Allah rızası için yapılırsa, ihlâs elde edilir. Namaza başlarken, Allahü teâlâyı görür gibi, edeple namaza başlamalı ki, namaz hakiki namaz olsun. Eğer beden namazda, kalb başka yerde olursa, o namaz sahih olsa da, makbul bir namaz olmaz. Bunun için, (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil’azîm) dedikten sonra namaza başlamak faydalıdır.

İslam Ahlakı kitabında da deniyor ki: İmama uyunca, imam Fatiha’yı okurken, (Sağımda Cennet ve solumda Cehennem, ensemde Azrail aleyhisselam, karşımda Beytullah, önümde kabir ve ayağımın altında Sırat, acaba benim sualim kolay olur mu? Ettiğim ibadet, ahirette başıma taç, yanıma yoldaş ve kabrimde ışık olur mu? Yoksa kabul olmayıp, eski bez gibi yüzüme vurulur mu?) diye tefekkür etmelidir. (Miftah-ül-cennet)

Namazda zihni toparlamak
Sual:
Namaz kılarken, zihni toparlayabilmek için, ne yapmak gerekir?
CEVAP
Mümin, Allahü teâlâdan korkar, Onun rahmetinden ümidini kesmez ve hatalarından dolayı utanır. Namazda bu hâlinden ayrılıyorsa, fikri dağınık ve vesvese mevcut demektir. Görmek, düşünmeye sebeptir. Bu bakımdan insanı meşgul edecek şeyleri, gözün gördüğü yerlerden kaldırmalı. Namazı mümkünse loş bir aydınlıkta kılmak iyi olur. Nakışlı seccade yerine, düz olanlar tercih edilmeli. Kıble duvarı sade olmalı, herhangi bir levha asılı olmamalı. Hep önüne bakmalı.

Namaza başlarken Allah'ın huzuruna durduğunu, bu huzurda gafil olmanın tehlikesini düşünmeli ve kıyametin korkunç manzarasını hatırlamalı. Kalbi meşgul eden, dünyevî istek ve arzulardır. Nefse ceza verip bunlardan kurtarmak gerekir. Ebu Talha hazretleri, bahçede namaz kılarken bir kuş daldan dala konup namazını şaşırtınca, büyük bir bahçesini sadaka olarak verdi. Namazının noksanına kefaret olsun diye böyle yaptı.

Nefsi çeşitli şekilde cezalandırarak kalbi toparlamaya çalışmalıdır. Tam huzura kavuşamıyorum diye mücadeleyi bırakmamalı. Bir bardak dolu zeytinyağına ne kadar su konursa, o kadar zeytinyağı dışarı dökülür, çünkü zeytinyağı suya göre hafif olduğu için suyun üstüne çıkar. İkisi birleşmez. Dünya sevgisiyle âhiretin kalbdeki durumu, zeytinyağı ile su gibidir. Bardak suyla dolu olunca, zeytinyağı orada bulunmaz. Dünya sevgisi kalbi kaplamışsa, vesveseden kurtulmak mümkün olmaz. Dünya sevgisi ne kadar azsa, kalb huzuru o kadar fazlalaşır. Demek ki, kalbi toparlayabilmek için, dünyanın faydasız şeyleri peşinden koşmamalı. İlim ve ihlâsla amel etmeye çalışmalı, göze çarpan ve kalbi meşgul eden şeyleri ortadan kaldırmalıdır.

Huşu ile namaz
Sual:
Huşu ile namaz kılmak için ne yapmalıdır?
CEVAP
Namazda mânasını biliyorsanız, okuduğunuzu düşünmek, iyi olur. Kendini Rabbinin huzurunda düşünmek ve o huzurda nasıl olması gerekiyorsa, öyle bulunmak çok iyidir. Kendinin son namazı olduğunu, son amelinin bu olduğunu, yahut kendini sırat üzerinde düşünüp kendini toparlamak, kibriya, azamet ve celâli huzurunda, kendini kartal pençesindeki serçe, yahut efendisinden kaçmış, yakalanıp tekrar efendisinin huzuruna götürülmüş köle gibi bilmek, yahut her an nimetleri içinde bulunduğu, her an kendisine muhtaç olduğu hakiki nimet sahibinin huzurunda nasıl durulursa, öyle durmak, hiç olmazsa, general karşısına çıkan bir er gibi bulunmak, namazda kalbi toparlamaya yardım eder. Dünyaya önem vermemek, işlerini mesele ve düşünce vesilesi yapmamak, geldiği gibi gider, ne olduysa öyle olur gibi, dünya hakkında hoşgörülü olup, namazda hep Rabbi ile olmak mühimdir gibi düşünceye sahip olmak faydalı olur.

Çay ve namaz
Sual: Bir gece, dînî kitap okuyorduk. Genç bir arkadaş, (Namazdan önce çayı içelim) dedi. Oradaki yaşlı biri, (Öyle söylenmez. Önce namazı kılalım, sonra rahatça çayı içelim) dedi. Hangisi daha uygundur?
CEVAP
Yaşlı kişi, namazın önemini belirtmek için öyle söylemişse de, gencin söylediği daha uygundur. Kalbi meşgul eden bir şey olursa, önce o şeyi hâlledip, sonra namaza durmalı. Çay, yemek gibi şeyler kalbi meşgul edebilir. Önce bunları hâlledip sonra namaz kılmak uygun olur. Yapılması gereken bir şeyler varken, rahat namaz kılınmaz. Gerekli işleri yaptıktan sonra, namaz kılmak daha rahat olur. Fıkıh kitaplarında, imrendiği yemeği kaçırmak korkusu, cemaate gitmemek için özür kabul ediliyor. Yani yemekten sonra namazı yalnız kılmak caiz oluyor. Yemek hazırken, namaz mekruh vakte girmeyecekse, önce yemek yenmeli. İki hadis-i şerif:
(Yemek hazırken namaza durmayın!) [Müslim]

(Akşam yemeği hazırsa, namazdan önce yemeği yiyin!) [Buhârî]

Camide çok ışık yakmak
Sual: Namazı loşta mı kılmak daha uygun, yoksa yoğun ışık altında mı?
CEVAP
Namazların huşu ve huzur içinde kılınması gerekir. Bunlara mani olacak şeyler ortadan kaldırılmalı. Mesela seccadenin renkli olması, fazla ışık buna mani olabilir. Atalarımız, namazların huşu ve huzur içinde kılınabilmesi için camilere büyük pencereler koymamışlar, loş yapmışlardır.

Cuma namazı için gittiğimiz camide, avizelerde yüzden fazla ışık yandığını gördük. Gündüz bu kadar çok ışığın yanması israf da olur. İsraf ise haramdır.

Namazdan önce ve sonraki tefekkür
Sual: Bir Müslümanın namaza durmadan önce ve namazda iken neleri düşünmesi ve ne hâlde olması gerekir?

Cevap: Konu ile alakalı olarak, Muhammed bin Kutbüddîn-i îznîkî hazretleri, Miftâh-ül-Cenne kitabında buyuruyor ki:
“Bir Müslümanın, ezan okunmaya başlayınca, İsrâfîl aleyhisselam sûru üfürüyor diye, abdeste kalkarken, kabrimden kalkıyorum diye, camiye giderken, mahşer yerine gidiyorum diye, müezzin kamet getirince, cemaat saf saf olurlarken, bu insanlar mahşer yerinde yüzyirmi saf olup, seksen safı, bizim Peygamberimizin ve kırk safı, diğer Peygamberlerin ümmetleri olsa gerektir diye, imama uyduktan sonra, imam, Fatihayı okurken, sağımda Cennet, solumda Cehennem, ensemde Azrail aleyhisselam, karşımda Beytullah, önümde kabir ve ayağımın altında sırat var, acaba, benim sualim kolay olur mu? Yaptığım ibadet, ahirette başıma taç, yanıma yoldaş ve kabrimde çırağ, kandil olur mu? Yoksa kabul olmayıp, eski bez gibi yüzüme vurulur mu diye düşünmesi gerekir.”

Sual: Namaz kılarken, nelere dikkat edilir ve neler yapılırsa, namaz huşu ile kılınmış olur?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Namazları vaktinde kılmak ve vaktinde kıldığını bilmek şarttır. Namazda okunan Kur’ân-ı kerimi sünnet olan miktarda okumalıdır. Rükuda ve secdelerde hareketsiz durmak lazımdır. Çünkü, farz veya vaciptir. Rükudan kalkınca, öyle dik durmalıdır ki, kemikler yerlerine yerleşsin. Bundan sonra, bir miktar, bu şekilde durmak farzdır veya vacip yahut sünnet demişlerdir. İki secde arasında oturmak da böyledir. Bunlara çok dikkat etmelidir. Rükuda ve secdelerde tesbih en az üç keredir. Çoğu yedi veya onbirdir. İmam için ise, cemaatin hâline göredir. Kuvvetli bir insanın, sıkıntısı olmadığı zamanlarda, yalnız kılarken, rüku ve secde tesbihlerini, hiç olmazsa, beş kere söylemelidir. Secdeye giderken önce dizler, sonra eller, daha sonra burun, en sonra da alın konur. Dizlerden ve ellerden, önce sağdakiler yere konur. Secdeden kalkarken, önce alın kaldırılmalıdır. Ayakta iken, secde yerine, rükuda iken ayaklara, secdede burun ucuna ve otururken iki ellere veya kucağına bakılır. Böyle yapılırsa, kalp de, dünya düşüncelerinden kurtulabilir, huşu hasıl olur. Peygamber efendimiz böyle buyurmuştur. El parmaklarını rükuda açmak ve secdede birbirlerine yapıştırmak sünnettir.”