Nafileler farzlar yerine geçmez

Sual: Bir hoca, (Fıkıh kitaplarında, duha, tehıyyet-ül-mescid, evvabin, tesbih namazı gibi nafile namazları kılmak, kaza namazı kılmaktan evla olduğu yazıldığı için, kaza namazı kılmak yerine, bu nafileleri kılmak gerekir) dedi. Ben bu nafile namazları kılmayıp, kaza namazı kılıyorum. Yanlış mı yapıyorum?
CEVAP
Doğru yapıyorsunuz. Nafileler hiçbir zaman farzın yerine geçmez. Bir kimse, farzları, vacipleri kılsa, fakat ömründe hiç nafile kılmasa nafile kılmadığı için sorumlu olmaz.

Daha önemlisini yapmak için sünnet terk edilir. Mesela, sabah camiye gelen, imam teşehhüdde ise, sünneti kılmadan imama uyar. Daha sonra da sünneti kılmaz. 

Cemaat ile namaz kılınırken, sünnete başlamak mekruhtur. Mekruh işlememek için, sabahın sünneti bile terk edilir. (İmdad-ül fettah)

Vakit daralınca, ilk sünneti kılmak, farzın kazaya kalmasına sebep olursa, bu sünneti kılmak haram olur. (Hadika)

Bir hakim, vazifesini yapmak için, sabahtan başka namazların sünnetlerini terk edebilir. (Mülteka)

Hakimin vazifesi, farz-ı ayn olmadığı halde, sünnetleri terk etmek için özür sayılınca, birikmiş kazaları ödemek, farz-ı ayn olup, cezası da pek şiddetli iken, bunları ödemek elbette özür olur. Abdestte uzuvları üç kere yıkamak müekked sünnettir. Su pahalı ise, hava soğuk ise, böyle bir özürle bu sünneti terk etmek, yani bir kere yıkamak caizdir. (Redd-ül-muhtar)

Sual:
Bazıları, “Nafileler farzın yerine geçer. Onun için, gündüz namaz kılmayıp gece nafile kılıyoruz” diyorlar. Böyle bir şey var mıdır?
CEVAP
Nafile farzın yerine geçmez. İmam-ı Rabbani hazretleri (Nafile farzın yanında denizde damla bile değildir) buyuruyor.

Nafile farzın yerine geçseydi, sadaka, hayır hasenat yapanların verdikleri, zekat yerine sayılır, ayrıca zekat farzına lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, nafile hac, umre yapanların yaptıkları hac farzının yerine kabul edilir, ayrıca hac farzına lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, nafile oruç tutanların tuttukları oruç, farz olan Ramazan orucunun yerine kabul edilir, ayrıca Ramazanda oruç tutmaya lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, vakitleri ve şartları belirli olarak 5 vakit namaz farz olmaz, farzı vaktinde kılmamak yani kazaya bırakmak büyük günah olmazdı. Namazı kazaya bırakmak haramdır, kaza etmedikçe farz borcundan kurtulamaz. Bir farz namazı, vakti çıktıktan sonra kılmakla, yani kaza etmekle, kazaya bırakma günahı affolmaz. Ayrıca tevbe etmesi de gerekir.

Hadis-i şerifte, (Bir namazı, bilerek, özürsüz kılmayan, seksen hukbe [1 hukbe 80 yıl] cehennemde kalacaktır) buyuruluyor. Bu müthiş günahların altından kurtulabilmek için, namazları bir an önce kaza etmek gerekir. (Tergib-üs-salât)

İbni Nüceym hazretleri buyuruyor ki:
Farz namazları vaktinde sonraya bırakmak büyük günah olup, ancak tevbe etmekle affolur. Tevbe ederken, kılmadığı namazları kaza etmesi gerekir. Kaza etmeye gücü varken kaza etmezse, ayrıca büyük bir günah daha işlemiş olur. (Kebair ve segair)

Müslim
'deki bir hadis-i şerifte, (Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece [teheccüd] namazıdır) buyuruldu. Bir kimse, ömründe hiç teheccüd kılmasa, ahirette hiçbir ceza verilmez. Çünkü nafiledir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farz namaz borcu olanın, nafile namazı kabul olmaz.) [Dürret-ül fahire Fütuh-ul-gayb, Zahire-i Fıkh]

Bunun gibi, hayatında hiç sadaka vermeyene, hiç hayır hasenat yapmayana, hiç umreye nafile hacca gitmeyene, hiç nafile oruç tutmayana ceza bildirilmedi. Farzların yerlerine geçselerdi, hem ceza bildirilirdi, hem de farzlara lüzum kalmazdı.

Namaz kefareti
Sual: Ramazan ayının son cuma namazından sonra 4 rekât kefaret-i namaz kılınırsa, bütün kaza borçlarının affedileceği söyleniyor. Bu, doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir. Bu namaz sadece, namazları vaktinde kılmama ve geciktirme günahları için yapılan tevbenin kabulüne vesile olur.

Kefaret-i namaz ve mübarek zamanlarda yapılan diğer ibadetler, kaza edilmiş olan farz namazların, kazaya bırakma ve kazasını geciktirme günahlarının affolması maksadıyla yapılan tevbenin kabul olması içindir. Yoksa kılınmamış namazlar kaza edilmedikçe affolmaz. Nitekim oruç kefareti de, oruç borcunu ödemiyor, gün sayısınca orucun kazası da gerekiyor. (Seadet-i Ebediyye)

Bu dört rekâtlı namazın her rekâtında, bir Fâtiha, bir Âyet-el kürsi ve 10 Kevser sûresi okunur. (Kazaya kalan ve kazası geciken namazlarımın günahlarının affolması için, kefaret namazı kılmaya) diye niyet edilir. Cuma namazından sonra, ikindi namazına kadar kılınır.

Aynen ikindinin sünneti gibi kılınır. Ondan tek farkı, her rekâtın kıyamında Fâtiha’dan sonra 1 Âyet-el kürsi ile 10 Kevser sûresi okunur. Diğerleri aynıdır. Âyet-el kürsî'den ve Kevser’den önce Besmele okumak gerekmez, okunsa da zararı olmaz.

Denizde damlaya talip olmak!
Sual:
Bir kimse kaza namazı kılmayıp ömür boyu Teheccüd, Kuşluk ve Evvabin gibi sünnet olan nafile namazlar kılsa, kaza namazı borcundan kurtulmuş olur mu?
CEVAP
Asla kurtulmuş olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Farzların yanında nafilenin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında damla bile değildir. (1/260)

Ömür boyu kıldığı bütün nafileler, bir farz namazın sevabına kavuşamaz. İslam âlimleri, (Farz kazası olanın nafilelerle meşgul olması ahmaklıktır) buyuruyor. Bir farzı vaktinde yapmanın sevabı ile, kazasını ödemekle elde edecek sevab arasında dağlar kadar fark vardır. Mesela bir kimse, Ramazan ayında farz bir orucu tutamayıp sonra kaza etse, hattâ ömür boyu nafile oruç tutsa, o bir günün sevabına kavuşamaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi]

Bu hadis-i şerif, farzları vaktinde eda etmenin önemini açıkça gösteriyor. Kaza etmekle bile bu sevaba kavuşulamayacağı bildiriliyor. Hele kaza etmeyip de nafilelerle meşgul olmak çok büyük ahmaklıktır. (Fütuh-ul-gayb, Bey ve şira risalesi)

Sünnetlerin de nâfile hükmünde olduğu, bütün fıkıh kitaplarında açıkça yazıyor. (Halebi)

Nafile farz yerine geçmez
Sual:
Bir kimse, kendisine farz veya vacib olan bir ibadeti ifa etmeden ve kazasını yapmadan nafilesini yapsa, mesela nafile hacca gitse, zekât borcu kadar sadaka verse, nafile kurban kesse, nafile namaz kılsa, farz veya vacib borcunu ödemiş olur mu?
CEVAP
Hiçbir nafile ibadet, farz veya vacib yerine geçmez. Bin kere nafile hacca gidilse nafileye niyet edilse, farz yerine geçmez.

Binlerce lira sadaka verilse, farz olan bir kuruş zekât yerine geçmez.

Binlerce kurban kesilse, bir vacib kurban yerine geçmez.

Binlerce rekât nafile namaz kılınsa, iki rekât farz borcunu ödemez.

Peygamber efendimiz, (Farz borcu olanın, nafileleri de kabul olmaz) buyuruyor. (Fütuh-ul-gayb m. 48)

İmam-ı Rabbani hazretleri, (Farzın yanında nafile, denizde damla bile değildir) buyuruyor. (Mektubat-ı Rabbani 1/29, 260)

Hazret-i Ebu Bekir, (Üzerine farz borcu olanın, bu ibadetleri ödemeden yaptığı nafile ibadetler kabul olmaz) buyuruyor. (Kitab-ül Harac)

Kaza namazı borcu varken, nafile kılmak ahmaklıktır. (Bey ve Şira risalesi)

Farz borcu varken, nafileyle meşgul olmanın veya bu yanlışı savunmanın ne büyük gaflet olduğu bu vesikalardan da anlaşılmaktadır.

Emredilenleri yapmak kıymetlidir
Sual: Müslümanlardan bazısı, kazaya kalan namaz, oruç, zekat borçları varken, nafile namaz kılmakla, oruç tutmakla ve sadaka vermekle meşgul oluyor. Böyle yapmak, dinimiz açısından uygun mudur?

Cevap: Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Her şeyden önce, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği, kitaplarında yazdığı itikadı öğrenmek ve imanını buna göre düzeltmek lazımdır. Ondan sonra, fıkıh ahkamını öğrenmeli, farzları yapmaya sarılmalı, helale, harama dikkat etmelidir. Farzların yanında, nafile ibadetlerin, hiç kıymeti yoktur. Zamanımızın Müslümanları, farzları bırakıp nafilelere sarılıyor, nafile ibadetleri yapmaya ehemmiyet verip, farzları mesela beş vakit namaz kılmayı, Ramazan ayında oruç tutmayı, zekât, uşur vermeyi, borç ödemeyi, helali, haramları öğrenmeyi hafif ve ehemmiyetsiz görüyorlar. Olur olmaz yerlere birçok para sarf ediyorlar da, bir kuruş zekâtı bir Müslümana vermeyi benimsemiyorlar. Halbuki, bilmiyorlar ki, bir kuruş zekâtı yerine vermek, binlerle lira sadaka vermekten, kat kat daha sevaptır. Zekât vermek, Allahü teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayratın çoğu ise, şöhret, hürmet ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riya, gösteriş karışmaz. Nafile ibadetlerde ise, gösteriş çok olur. Bunun içindir ki, zekâtı, aşikâre, açıkça vermek lazımdır. Bu suretle insan iftiradan kurtulur. Nafile sadakayı, gizli vermelidir ki, kabul ihtimali fazla olur. Sözün özü şudur ki, dünyanın zararından kurtulabilmek için, İslâmiyete yapışmaktan başka çare yoktur. Dünya zevklerini büsbütün bırakamayanların, hiç olmazsa, hükmen terk etmesi, yani dünyayı terk etmiş sayılmaları lazımdır. Bunun için de, her sözü ve her işi İslâmiyete uygun yapmalıdır.”

Farzlar, nafilelerden kıymetlidir
Sual: Namazları vaktinde kılmayıp, kaza etmeyi de düşünmeyip nafile namazla meşgul olmak, insanı borçtan kurtarır mı?
Cevap:
Bu konuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturacak işler, farzlar ve nafileler olmak üzere ikiye ayrılır. Farzların yanında nafilelerin hiç kıymeti yoktur. Bir farzı vaktinde yapmak, vakti geçmiş ise, hemen kaza etmek, bin sene nafile ibadet yapmaktan daha çok faydalıdır. Hangi nafile olursa olsun, ister namaz, ister oruç, ister zikir olsun ve ne kadar halis niyet edilirse edilsin hep böyledir. Hatta, farzları yaparken, bu farzın sünnetlerinden bir sünneti, bir edebi gözetmek de, böyle çok faydalıdır.

Hazret-i Ömer sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra, cemaate baktı, eshâbından birini bulamadı. “Filan kimse cemaatte yoktur” buyurdu. Orada bulunanlar, “o kimse gecenin çok saatlerinde uyumaz. Belki şimdi uykuya dalmıştır” dediler. Halife; “Eğer bütün gece uyuyup da sabah namazını cemaat ile kılsaydı daha iyi olurdu” buyurdu. Bundan anlaşılıyor ki; bir edebi gözetmek, bir mekruhtan sakınmak, zikirden, fikirden, daha faydalıdır. Bu nafile işler, farzları gözetmek ve haramlardan, mekruhlardan sakınmakla birlikte yapılırsa, elbette daha güzel olur. Fakat böyle olmazsa, pek zararlı olur. Mesela zekat olarak bir dank yani bir dirhemin dörtte birini ki, bir gram gümüş demektir bir Müslüman fakire vermek, nafile olarak dağlar kadar altın sadaka vermekten kat kat daha iyidir ve daha çok sevaptır. Bu bir dank zekâtı verirken, bir edebi gözetmek de, nafile iyiliklerden kat kat daha faydalıdır.

Bundan anlaşılıyor ki, yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak ve böylece gece namazı sevabını da kazanmayı düşünmek, çok yanlıştır. Çünkü, Hanefi mezhebinde, yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak mekruhtur. Şafii mezhebinde gece yarısından sonra yatsıyı kılmak caiz değildir. Böyle düşünen bir kimsenin, yalnız vitir namazını gece yarısından sonraya bırakması yetişir. Vitir namazını gece yarısından sonra kılmak müstehabtır. Böylece, hem vitir namazı müstehab olan vaktinde kılınmış olur, hem de gece namazı kılmak ve seher vaktinde uyanık bulunmak nimetlerine kavuşulmuş olur.”