Sual: (Ebu Bekir, insanların en üstünüdür, ama peygamber değildir) mealindeki hadis-i şerifte bildirilen üstünlüğün sebebi ilk Müslüman olması mıdır?
CEVAP
Bu, bir bakımdan üstünlüktür. Bir bakımdan üstünlük, her bakımdan üstün olmayı gerektirmez. Hazret-i Ebu Bekir’in çok önemli olan başka üstünlüğü vardır. Hadis-i şerifte, (Ebu Bekir’in üstünlüğü, namaz ve orucunun çokluğuyla değil, onun kalbinde bulunan bir şeyden dolayıdır) buyuruluyor. O bir şey nedir? İmam-ı Gazalî hazretleri, bunun Resulullah’ın “sallallahü aleyhi ve sellem” sevgisi olduğunu bildiriyor. (İhya)
Demek ki, Hazret-i Ebu Bekir’in üstün olması, Resulullah'ı çok sevmesinden ileri geliyor. İmam-ı Rabbânî hazretleri bu sevgiyi şöyle açıklıyor: Hazret-i Ebu Bekir’in üstünlüğü, iyi sıfatlarının çokluğundan değildir. Önce imana gelmesi, din için herkesten çok mal vermesi ve canını tehlikelere atmasından dolayıdır. Bu nimet, ondan başkasına nasip olmamıştır. Bir hadis-i şerif: (Bana malını, canını, Ebu Bekir kadar feda eden, başkası yoktur. Başkaları peygamberliğime inanmazken, Ebu Bekir inandı, malıyla, canıyla bana yardım etti.) [3/17]
Aynı konuda başka iki hadis-i şerif: (Ebu Bekir’in malı kadar, hiçbir kimsenin malı bana fayda vermedi.) [Mesabih - Begavi]
(Ebu Bekr-i Sıddık, Muhacir ve Ensar’ın seyyidi ve büyüğüdür. Herkes beni yalanlarken, o tasdik etti. Herkes beni uzaklaştırırken, o bağrına bastı. Herkes benden kaçarken, o benimle ülfet ve ünsiyet etti. Herkes beni öldürmek isterken, malını, canını, bedenini bana feda etti. Kızını bana nikâh etti. Bilal'i kendi malından benim için azat etti.) [M. Ç. Y. Güzin]
İlk Müslüman olan Hazret-i Hatice validemiz, çok zengin olup, bütün mallarını Resulullah’a bağışladı. Resulullah, onun için, (Cennet kadınlarının en üstünü Hüveylid’in kızı Hatice’dir. Herkes bana yalancı derken, o bana inandı) buyurmasına rağmen Âişe validemiz, kadınların en üstünüdür. Peygamber efendimiz, (Âişe’nin bütün kadınlara üstünlüğü, tiridin [et yemeğinin] diğer yemeklere üstünlüğü gibidir. En çok Âişe’yi ve onun babasını seviyorum) buyurdu. İmam-ı Rabbanî hazretleri de buyuruyor ki: İlimde ve ictihadda Hazret-i Âişe, Hazret-i Fatıma’dan üstündür. Zühdde ise, Hazret-i Fâtıma daha ileridir. (c. 2/67)
Hazret-i Hatice ve Hazret-i Fatıma’nın üstünlüğü bir bakımdan üstünlüktür. Bunun için bir bakımdan üstünlük, her bakımdan üstün olmayı gerektirmez.
Hazret-i Ebu Bekir’in üstün olmasını, sadece ilk Müslüman olmasına veya sadece malını vermesine bağlamak yeterli sebep değildir. İlk Müslüman olan Hazret-i Hatice validemiz de, bütün malını bağışladı. Hazret-i Osman da, malla çok destek verdi. Bir savaşta, nesi varsa hepsini verdi. Resulullah'ın “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yâ Rabbî, Osman’a hesap sorma!) duasına kavuşup sorgusuz sualsiz cennetlik oldu. Buna rağmen Hazret-i Osman’ın üstünlüğü de, bir bakımdan üstünlüktür, her bakımdan üstünlük değildir. Hazret-i Ömer’in üstünlüğü hakkında da çok hadis-i şerif vardır. Mesela biri şöyle:
(Eğer benden sonra peygamber gelseydi, Ömer peygamber olurdu.) [Tirmizî]
Hazret-i Ali, hakkında da çok hadis-i şerif vardır. Biri şöyle:
(Ali’yi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, müminin günahını yok eder.) [İbni Asakir]
Bu üstünlükler hep bir bakımdan üstünlüktür. Hazret-i Ebu Bekir’in üstünlüğü ise hepsinden farklıdır. Hazret-i Ebu Bekir peygamberlerin en üstünü tarafından sevilmiş, o da Resulullah'ı sevmiştir. Bu sevgi onu zirveye yükseltmiştir. Peygamberler hariç, bütün insanların en üstünü olmuştur.
Hazret-i Ebu Bekr'e 'Sıddîk' denilmesi
Sual: Peygamber efendimizi görüp iman edenlerin hepsi, kendisine inanıp tasdik ettikleri hâlde, niçin sadece hazret-i Ebu Bekr'e 'Sıddîk' denilmiştir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Menakıb-ı Çihar Yar-i Güzin kitabında deniyor ki:
“Peygamber efendimiz Mirac'a çıktığı gecenin sabahında, Mirac hadisesini anlatıp, buyurdu ki:
(Bu gece, Mekke’den Beyt-i Mukaddes'e gittim. Orada, enbiyanın ruhlarına imam olup, iki rekat namaz kıldım. Oradan Arş'ın üzerine yükseldim. Allahü teâlâ ile konuştum. Allahü teâlâ, ümmetime, bir gün bir gecede elli vakit namazı farz etti. Geri dönüşümde hazret-i Musa ile karşılaştım. Bana, 'elli vakit namaza ümmetin takat getiremez' dedi. Allahü teâlâya yalvardım, on vakit namazı bağışladı. Musa aleyhisselam, henüz çoktur dedi. Tekrar Allahü teâlâya yalvardım, on vakit daha bağışladı. Velhasıl, beş nöbette, kırkbeş vakit namazı bağışladı. Musa aleyhisselam yine dön, dedikte, dedim ki, 'Rabbimden hayâ ederim. Ben bu beş vakitten razıyım' dedim. Allahü teâlâdan nida geldi ki, 'bu beş vakit, elli vakte bedeldir.' Sonra, Beyt-i Mukaddes'e gelip, gece içinde, Mekke’ye geri döndüm.)
Mirac, kısa zamanda oldu. Mekkeli müşrikler bu hadiseyi işitince, inkâr edip, akla uygun değildir, dediler. İnkâr eden o grup, 'şimdi bununla Ebu Bekr'i susturmak iyi olur' diyerek, yanına geldiler ve dediler ki:
-Ya Eba Bekr! Efendinin, nasıl bir konuyu dava edindiğini işittin mi? Efendin der ki, 'bu gece Arş'a gittim, geldim.' Hazret-i Ebu Bekr o durumda, duraklama ve tereddüt etmeksizin, tasdik ve kabul edip;
-Böyle söyledi ise, gerçek söyler. Ondan yalan sadır olmaz, buyurdular. Ondan dolayı Ona, 'Sıddîk' denildi. Hazret-i Ali;
'Ebu Bekr-i Sıddîk adı gökten inmiştir' diye yemin etmiştir. Sebebi de; (Doğru haberde gelen ve Onu tasdik eden...) mealindeki âyet-i kerimede, tefsir âlimleri, doğru haberde gelenin Resulullah, Onu tasdik edenin de Ebu Bekr-i Sıddîk olduğunu söylemiş olmalarıdır.”
Ciğer kebabı meselesi
Sual: Hazret-i Ebu Bekir’in, evinde et pişirip yediği ve sahabeleri davet etmediği diye bir olay olmuş mudur veya bunun aslı nedir?
Cevap: Bu konu, Menakıb-ı Çihar Yar-i Güzin kitabında şöyle anlatılmaktadır:
“Bir gün sahabe-i kiramdan bazıları Fahr-i kainat efendimizin huzurlarına varıp, hazret-i Ebu Bekir’den şikayet ederek dediler ki:
-Ya Resûlallah! Hazret-i Ebu Bekir evinde ciğer kebabı yapıp yalnız yer. Kokusunu duyduğumuz halde bizi davet etmez. Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Bir daha böyle yaptığı vakit, bana haber veriniz; evine varalım.)
Bir gün yine hazret-i Ebu Bekir, evinde iken, ciğer kebabının kokusunu duyan Sahabiler, ciğer kebabı yer diyerek, varıp, Resûlullah efendimize haber verdiler. Resûlullah efendimiz de, derhal kalkıp, hazret-i Ebu Bekir’in evine gittiler. İçeri girdiklerinde, gördü ki, ne ateş var; ne de kebap. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz;
-Ya Ebâ Bekir! Ciğer kebabını yalnız yer imişsin; reva mıdır diye sual edince, hazret-i Ebu Bekir;
-Ya Resûlallah! Haşa ki ben ciğer kebabını yalnız yiyeyim. Pişen kendi ciğerimdir cevabını verdi. Peygamber efendimiz sebebini sorunca da, hazret-i Ebu Bekir;
-Ya Habiballah! Daima hatırıma gelir ki, Hak teâlâ bana İslâm dinini nasip etti ve Habibinin dostlarından eyledi. Hususi olarak bütün sahabe-i kiram içinde bu şekilde şöhret buldum. Kıyamet gününde; acaba ahvalim ne olur. Allahü teâlânın huzurunda bu iltifatı ve bu nimetlerin şükrünü yerine getirir miyim diye korkudan ciğerim kebap gibi pişti, sebebi budur. Hemen o anda Cebrâîl aleyhisselam gelip; hazret-i Ebu Bekir’in hakkında nice müjdeler getirdi. Ondan sonra Eshab-ı kiramın, hazret-i Ebu Bekre karşı muhabbetleri bir iken bin kat fazla oldu.”
Sual: Hazret-i Ebu Bekire niçin Atik ve sıddîk denmektedir ve bunların anlamı nedir?
Cevap: Hazret-i Ebu Bekrin lakaplarında biri, Atîkdir. Bunun sebebi, Resûlullah efendimiz, hazret-i Ebu Bekrin yüzlerine bakarak;
(Bu, Cehennem ateşinden atîkdir) buyurmuşlardır. Yani, Allahü teâlânın narından, ateşinden azatlı kuludur, demektir. Hazret-i Ebu Bekir, bundan sonra, bu lakab ile şöhret bulmuştur. Bir lakabı da Sıddîkdır. Sıddîk, çok fazla inançlı demektir. Resûlullah efendimizi tasdik ettiği için, bu isim verilmiştir.