Nefsanî işin sonu, Rahmanî olmaz

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir genç, bir zata gelip, (Efendim, ben Allah rızası için evlenmek istiyorum) der. O zat da, (Cenab-ı Hak sana, arzuna uygun bir kız nasip etsin!) diye dua eder. Allahü teâlâ, gencin hâlis niyetini ve o mübarek zatın duasını kabul eder. Allah rızası için gelen, muradına erer. Çok saliha bir kızı Allahü teâlâ ona nasip eder. Bu, her iki taraf için de büyük bir nimettir. Her işini besmeleyle yapan, namazını kılan, tesettüre riayet eden, Allah’tan korkan bir hanıma kavuşmak nimet olmaz mı? Kendisini ve hanımını haramlardan koruyan koca da, hanım için büyük nimettir. Kızın babası da mesuttur, bahtiyardır, çünkü (Kızını fâsıka veren melundur) hadis-i şerifinde bildirilen duruma düşmüyor.

Eğer bir ana baba, kızını vereceği kişiye, dininden önce onun mesleğini ve parasını soruyorsa, o kızın hayatı sönmüştür, bitmiştir. Ana baba da ölünceye kadar ondan hayır görmez. Çünkü vasıtanın istikameti değişti. İstikamet Cennet iken, dünyaya döndü. Mesleğini, dünyalığını sormak, nefsanî bir harekettir. Nefsanî hareketin sonu, Rahmanî olamaz. Allahü teâlâ bir hadis-i kudside, (Nefsinize düşman olun! Çünkü o nefsiniz bana düşmandır) buyuruyor. Yani nefsine uyan, nefsanî hareketler peşinde koşan, Allah’ın düşmanı olur.

Karşı tarafın şunu bunu istemesi yüzünden, evlilikler daha başlamadan bozuluyor. Dindarlığını düşünmeden, malı mülkü olana kızlarını veriyorlar, ama 7-8 ay sonra hem de, sopayla, dayakla boşanıyorlar. Kendimize gelelim, dindarlıktan başka üstünlük aramayalım. Hazret-i Ömer buyuruyor ki: (Müslüman olmak, kemal noktasıdır. Müslüman olmanın üstünde, hiçbir itibar ve şeref yoktur. Kim Müslüman olmak şerefinin dışında, herhangi başka bir şeyde, izzet ve şeref ararsa, Allah onu mutlaka rezil eder.)

Mübarek zata biri, (Efendim bir hırkanızı da bana verseniz, memleketimde talebe yetiştireyim) demiş. O mübarek zat da, (Bir merkebe benim hırkamı giydirsen, o merkebin kafasına benim külahımı koysan, bu merkep, merkeplikten çıkar mı?) demiş. O da, (Çıkmaz efendim) deyince, buyurmuş ki: (Eğer sen hırkama ve takkeme gönül bağladıysan, sana onu versem de, külahımı başına geçirsem de, sen yine aynı kalırsın. Sen gel de, önce dinini doğru olarak öğren ve hakiki Müslüman ol!)