Sevginin şartı
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir. Bizim kim olduğumuz malum, ama asıl önemli olan bizim kimlerle beraber olduğumuzdur. Adamın biri, gül bahçesine gider. Her taraf gül, fakat yerde bazı otlar var, kimi dikenlidir. (Şu dikenler olmasa, gülistan ne kadar güzel) diye düşünürken, otun biri dile gelip, (Efendi, efendi! Bir kimsenin kim olduğuna değil, kiminle beraber olduğuna bakarlar. Evet dikenimiz var, ama biz güllerle beraberiz) der. O hâlde, günah dikenleri de olsa, güllerle yani salihlerle beraber olanın dikenleri fazla göze batmaz.
Allahü teâlânın dünyada bir kuluna en büyük nimeti, ona doğru imanı [Ehl-i sünnet itikadını] nasip etmesi ve bu yolun büyüklerini tanıtmasıdır. Tanımak; inanmak, sevmek ve itaat etmekle olur. (Seviyorum) demek kolay, ama acaba sözünün eri midir? Gerçek sevginin üç şartı vardır:
1- Sevdiğini sevenleri sever, sevmeyenleri sevmez: (Allah’ı çok seviyorum) diyen, Allah düşmanlarıyla dostluk kuramaz. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde, (Kâfirleri dost edinmeyin!)buyuruyor. O hâlde, bu işin temel taşı hubb-i fillah ve buğd-ı fillahtır. Herkes, (Ben Rabbimi seviyorum) diyebilir, ama ispat gerekir. Kim Allahü teâlâyı seviyorsa, Onun sevdiklerini de sevmek zorundadır. Allahü teâlâ, Müslümanı ve bilhassa dinimize hizmet edeni çok sever. Eğer buna riayet edilmiyorsa sevgi lafta kalır.
2- Onun derdiyle dertlenir: Üzüntüsünü paylaşır, borcu varsa yardımcı olur, hastaysa tedavisine koşar. Seven sevgisini ispatlamalıdır. Din kardeşliği böyle olur. Eshab-ı kiramdan biri savaşta ölürken su ister. Getirilen suyu tam içecekken, yanındakinin (Su!) diye inlediğini duyunca, (Beni bırak, kardeşime ver!) der. Böyle birinci, ikinci, üçüncü kişi de suyu içmeyip birbirine ikram ederken vefat ederler. O bir bardak su hiçbirine nasip olmaz, çünkü hepsi, din kardeşlerini kendilerine tercih etmişlerdir.
3- Gıyabında, onun için dua eder: Hastaysa, sıkıntısı, borcu çoksa, (Ya Rabbî, ona şifa ver! Onu bu sıkıntıdan kurtar!) diye dua eder.
Bu üç şartı yerine getirebilen, gerçekten din kardeşini seviyordur. Bu şartlar yoksa, hele Allah korusun, daha arkasını dönmeden gıybete başlıyorsa, orada gerçek sevgiden söz edilemez. Merhum hocamız, (Müminler, birbirinin arkasından dua eder, münafıklar gıybet ederler) buyururdu.