Seyyidinâ ve Mevlânâ

Sual: Selefî biri, (Kurucumuz Muhammed bin Abdülvehhab, Peygambere hitaben yazılan, seyyidinâ, mevlâna gibi kelimeler bulunduğu için, Delail-i hayrat kitabını yaktırmıştır. Seyyidinâ [Efendimiz] ve Mevlâna [Mevlâmız] Allah'tır. İnsanlara Seyyid ve Mevlâ demek şirktir. Çünkü Peygamber efendimiz, “Sen bizim seyyidimizsin, efendimizsin” diyene, “Seyyid, efendi, Allah'tır!” buyurdu) diyor. Asırlardır bütün âlimler, (Ali Efendi, Veli Efendi) diye bu kelimeleri insanlar için kullanmıştır. Ne mahzuru var ki?
CEVAP
Bunlar, kurucularına körü körüne bağlı oldukları için, onun sözüne uyarak, (Resulullah’a efendi denmez) diyorlar. Hâlbuki bunun hiç mahzuru olmaz. Bazı kelimelerin birkaç mânâsı olur. Cümledeki yerlerine göre mânâları değişir. (Seyyid, efendi, Allah’tır) ifadesindeki seyyid, efendi kelimeleri ilah mânâsındadır.

Mevlâ kelimesinin, sahip, ilah, efendi, şanlı, terbiye eden, yardımcı, dost, sevilen, azat olan köle gibi mânâları vardır. Bu kelime Kur’an-ı kerimde de, farklı mânâlarda kullanılmıştır. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Sen bizim mevlâmızsın, kâfirlere karşı bize yardım et!) [Bekara 286]

(Allah sizin mevlânızdır. O ne güzel mevlâ
[sahip] O, ne güzel yardımcıdır.) [Hac 78]

(İyi bilin ki, Allah sizin mevlânızdır, [sahibiniz, yardımcınızdır.]) [Enfal 40]

(Hak dinden çıkan kimse, kendisine zararı faydasından daha yakın olana yalvarır. Yalvardığı şey ne kötü mevlâ [yardımcı], ne kötü yoldaştır!) [Hac 13]

(O gün mevlânın mevlâya [dostun dosta] hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.) [Duhan 41]

(Allah, inananların mevlâsıdır [sahibidir], kâfirlerin ise mevlâsı [sahibi, yardımcısı] yoktur.) [Muhammed 11]

Bir hadis-i şerif:
(Ben kimin mevlâsı [dostu] isem, Ali de, onun mevlâsıdır!) [Nesaî]

Konuyla ilgili birkaç cümle kuralım:
(Mevlâ’mızın rahmeti boldur) cümlesinde mevlâ, ilah mânâsındadır.

(Mevlâna Halid-i Bağdadî, Mevlâna Celaleddin-i Rumî, Mevlâna Abdurrahman Cami kıymetli zatlardır) cümlesindeki mevlâ kelimesi, efendi, şerefli, sevilen kimse demektir. Mevlâna, efendimiz demektir.

(Hazret-i Bilal, Hazret-i Ebu Bekir’in mevlâsı idi) cümlesinde mevlâ, burada azat edilmiş köle demektir.

Seyyid de, mevlâ kelimesi gibi efendi mânâsına gelir. Büyük zat anlamı da vardır. Peygamber efendimize ve onun soyundan gelenlere de seyyid denir. Seyyid kelimesi Kur’an-ı kerimde mevlâ kelimesi gibi farklı mânâlarda geçmektedir. İki âyet-i kerime meali şöyledir:

([Zekeriyya aleyhisselam] mihrabda namaz kılarken melekler ona, “Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir kelimeyi [İsa peygamberi] tasdik edecek, kavminin seyyidi [büyüğü, efendisi] olacak, nefsine hâkim ve salihlerden bir nebi olacaktır” dediler.) [Al-i İmran 39]

([Yusuf aleyhisselamla kadın] Kapıya doğru koştular. Kadın gömleğini arkadan çekip yırttı. Kapının yanında kadının seyyidiyle [efendisiyle, kocasıyla] karşılaştılar.) [Yusuf 25]

Eshab-ı kiramın ileri gelenlerine de seyyid denirdi. Aşağıdaki hadis-i şerifler Buharî’den alınmıştır:

Sa'd bin Muaz gelince Resulullah, oradakilere (Seyyidiniz için ayağa kalkınız!) buyurdu.

Hazret-i Ömer, Hazret-i Ebu Bekir’e, (Biz sana bi'at ediyoruz. Çünkü sen bizim seyyidimiz, hayırlımız ve Resulullah’a en sevgili olanımızsın) dedi.

Hazret-i Ömer, (Seyyidimiz Ebu Bekir, seyyidimiz Bilal-i Habeşî’yi, azat ederek hürriyetine kavuşturdu) derdi.

Nimet-i İslam kitabında da şöyle deniyor: Aleyhissalatü vesselam efendimiz, Teheccüd namazını 12 rekât kıldıkları da, seyyidinâ İbni Abbas rivayetiyle, sahih-i Buharî’de mezkûrdur. Zemzem suyunu içerken, (Allah’ım senden faydalı ilim, bol rızık ve her türlü hastalıktan şifa dilerim) diye edilen dua, seyyidinâ İbni Abbas hazretlerinin duasıdır.

(Peygamberler ve resuller, Cennetin seyyidleridir.) [E. Nuaym]

(Ebu Bekir Sıddık ve Ömer bin Hattab, nebiler ve resuller hariç, Cennetin seyyidleridir.) [Tirmizî]

(Hasan ile Hüseyin, Cennet gençlerinin seyyidleridir. Babaları onlardan daha kıymetlidir.) [Müslim]

(Hamza, Kıyamette şehitlerin seyyididir.) [Şirazî]

(İnsanların seyyidi Âdem aleyhisselam, Arab’ın seyyidi Muhammed aleyhisselam, Rum’un Seyyidi Süheyb, Acem’in seyyidi Selman, Habeş’in seyyidi ise Bilâl’dir.) [Deylemî]

(Cennet hanımlarının seyyidleri Meryem, Fâtıma, Hatice ve Asiye’dir.) [Taberanî]

(Kaçan kölenin seyyidine [efendisine] dönünceye kadar namazı kabul olmaz.) [Müslim]

(Bir münâfığa “seyyidim” diyen [saygı ile, efendim diyen], Rabbini gazaba getirmiş olur.) [Nesaî]

(Seferde bir kavmin seyyidi [efendisi], onlara hizmet edendir. Şehitlik hariç, hizmet etme sevabına hiçbir şey ulaşamaz.) [Hâkim]

(Seyyidinden [efendisinden] başkasını seyyid [efendi] edinen köleye lânet olsun!.) [İ. Ahmed]

(Köle de, seyyidine [efendisine] “Rabbim” demesin, “Seyyidim [efendim]” desin. Çünkü siz kul, Rab ise Allahü teâlâdır.) [Ebu Davud]

(Ayların seyyidi Ramazan ayıdır.) [Beyhekî]

(Günlerin efendisi cuma’dır.)
[Deylemî]

Seyyid, seyyidinâ ifadeleri kıymetli, sevilen insanlar için kullanılırken, en kıymetli insan Resulullah için kullanılmaz mı? Bu konuda birkaç hadis-i şerif:
(Ben âlemlerin seyyidiyim [efendisiyim].) [Beyhekî]

(Ben bütün insanların seyyidiyim [efendisiyim].) [Buharî, Tirmizî, İbni Mace, İ. Ahmed, Darimî]

(Ben bütün peygamberlerin seyyidiyim [efendisiyim].) [Darimî, İ. Neccar]

(Kıyamette insanların seyyidiyim [efendisiyim].) [Buharî, Müslim, Tirmizî]

Bu hadis-i şeriflerdeki seyyid ifadeleri efendi mânâsındadır. (Seyyidinâ Resulullah) demek Resulullah efendimiz, Peygamber efendimiz demektir. Salevat getirirken de Peygambere diye değil de, Peygamber efendimize salat-ü selam olsun denir. Yani, (Allahümme salli âlâ seyyidinâ Muhammed ve âlâ Âli seyyidinâ Muhammed) denir. Peygamber efendimize, efendimiz yani seyyidinâ denmesine hücum etmek, açıkça Resulullah efendimize düşmanlıktır.

Öldüren yalnız Allahü teâlâdır. Bir âyet-i kerime meali:
(İnsanı, Allahü teâlâ öldürüyor.) [Zümer 42]

Öldüren Allahü teâlâ olduğu hâlde mecaz olarak, (Ali, Veli’yi öldürdü) demenin veya (Azrail aleyhisselam, Ali’nin canını aldı) demenin hiç mahzuru olmaz.

Vehhabiler, (Allah'tan başkasına rab demek şirktir) de diyorlar. Hâlbuki rab kelimesinin birçok mânâsı vardır. Yusuf aleyhisselam, padişaha rab demiştir. Bir âyet-i kerime meali:
(Rabbinin [hükümdarının, efendinin] yanında beni an!) [Yusuf 42]

Demek ki rab kelimesi sadece ilah anlamında değildir. Hükümdar, terbiye eden gibi mânâlara da gelir. Bunun için terbiye eden, yetiştiren, ders veren erkeğe mürebbi, kadına da mürebbiye denir.

Vehhabiler, Allah’tan başkasının kulu diyene, mesela Abdünnebî yani peygamberin kulu diyen Müslümanlara müşrik diyorlar. Hâlbuki Ali’nin de, Nebi’nin de kulu olur. Bazı kelimelerin birkaç mânâsı olur. Cümledeki yerine göre mânâsı değişir. Kul kelimesi, mahlûk, insan, köle, bende, emir altında bulunan, tâbi, mensup gibi mânâlara gelir.

Abd, kul, köle demektir. Abdünnebi, (Nebi’nin kölesi) demektir. Nebi ismindeki birinin kölesine, Nebinin kölesi denmez mi? Kur'an-ı kerimde, Allahü teâlâ, insanlara hitap ederken, köleler için, (İbadiküm = kullarınız) tâbirini kullanıyor. Demek ki, insanların da kulları yani köleleri olur. Nur sûresinin 32. âyetinde mealen, (Kullarınızdan salih olanları evlendirin!) buyuruldu. Bunların Kur’an-ı kerimden haberleri yoktur.

Sualdeki ifadede kendisi de Peygamber efendimiz diyor. Bir mezhepsiz de, (Peygamber efendimize, efendi demek şirktir) diyor. Kendi de, efendi diyor, ama bunun farkında mı acaba? Bir kelimenin birkaç mânâsının olabileceğini düşünemedikleri için ellerindeki şirk damgasıyla önüne gelenleri damgalamaya tevhid diyorlar. Halbuki bir Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur.