En güzel fren
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İnsan, dünya peşinde koşarken dağdan bırakılan bir kaya gibi yuvarlanır, yuvarlandıkça hızı artar, hızı arttıkça daha çok yuvarlanır. Velhasıl, Allah muhafaza etsin, öyle bir yere düşer ki, artık onu oradan hiç kimse kaldıramaz. İnsanı frenleyen dinimizdir. İnsan, namaz kıldığı zaman frenlendiği gibi, oruç tuttuğu zaman da frenlenir. Dağdan yuvarlanırken biraz durur. Bayramdan sonra da, ya hızı azalmış olarak devam eder veya artık tamamen kendine gelir. O hâlde, dinimizin emir ve yasakları, hiç durmaksızın dünya malı peşinde koşan, başka hiçbir şeyi görmeyen insanın önüne konan en güzel setler, en güzel frenlerdir.
(İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) hadis-i şerifi de gösteriyor ki, dünya rüyadır, âhiret ise, yaşanacak ebedî hayattır. Allahü teâlâ âhireti tercih edene Cenneti, dünyayı tercih edene Cehennemi verecektir. Bu bir tercih meselesidir.
Kişi rüyada zengin veya fakir olur, hasta veya sıhhatli olur, dünya ehli de, ya mükâfat veya ceza görür. Üçüncü bir yer yoktur. Dünyadaki mal mülk âhirette geçmez. Âhirette geçerli olan ancak Allah için verdiklerimizdir. Allahü teâlâ, dünya malını sahiplenmeyen, onun bir emanet olduğuna iman eden kimseler için ebedî Cenneti verecektir. Herkes bu dünyada kiracıdır, mal sahibi değildir. Hazret-i Ali’nin mühür olarak kullandığı yüzüğünde, (El mülkü lillah) yani (Mülk Allah’ındır) yazıyordu. Bu, bir âyet-i kerime mealidir. Burada kimsenin mülkü olamaz. Kullanma yetkisi verilmiştir, ama sahiplenemeyiz, çünkü mülkün sahibi Allahü teâlâdır, bizler birer emanetçiyiz.
(Bu dünyada garip gibi yaşa, yolcu gibi ol ve kendini ölmüş kabul et!) hadis-i şerifine uymalı. Çünkü bütün eşin, dostun, ailen mezarın başında seni yalnız başına bırakacaktır. Durakta bekleyen veya uçağa, vapura binecek bir yolcu gibi ol! Kendini ölmüş kabul et!
Dolayısıyla ölümü hatırlamak da insanı frenler. Merhum hocamız, (Eğer bir şey mutlaka olacaksa, onu olmuş bilmeli) buyururdu. Çünkü bugün değilse, yarın bir gün mutlak olacaktır.