Dinin hükmüne uyarken
Sual: Kendini (İslam’ın yıldızı) veya (Dinin ışığı) olarak tanıtan mezhepsiz bir hoca, (Mezhep imamlarına o kadar değer vermeyin, Resulullah, İmam-ı a'zamdan farklı söylüyorsa, İmam-ı a'zama değil, Resulullah'a uyulur. Resulullah'ın sözü varken, ona uyan, İmam-ı a'zamı Resulullah’tan üstün gördüğü için kâfir olur. Hadisle Kur’an çatışırsa, Kur’an esas alınır, mezhebin hükmüyle hadis çatışırsa hadis esas alınır) diyor. İmam-ı a'zam, hadis-i şeriflere aykırı mı hüküm koymuştur? Bir mezhebe tâbi olan küfre mi giriyor?
CEVAP
Bunlar, dinimizi yıkmak için yapılan, mezhepsizlerin demagojik taktikleridir. Ne İmam-ı a'zam hazretleri, hadis-i şeriflere aykırı hüküm verir, ne de Peygamber efendimiz Kur’an-ı kerime aykırı söz söyler. İmam-ı a'zama uyan, Resulullah'a uymuş olur. Resulullah'a uyan da, Allah'a uymuş olur. Bir âyet-i kerime meali:
(Resul’e itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
Demek ki, Resulullah'ın yolu, Allah'ın bildirdiği yoldan farklı değildir. Eshab-ı kirama uyan, Resulullah'a uymuş olur. Çünkü Eshab-ı kiramın yolu, Resulullah'ın yolundan farklı değildir. Tâbiîn’e uyan da, Eshab-ı kirama uymuş olur. İmam-ı a'zam hazretleri, Tâbiîn’den idi. Demek ki İmam-ı a'zamın mezhebinden olan, silsile yoluyla Eshab-ı kirama, Resulullah'a ve Allahü teâlâya uymuş olur. Ama (Kur'ana uyuyorum) diyen, Allah'a uymuş olmaz, kendi anladığına uymuş olur.
Kur'an-ı kerimi Resulullah efendimiz, Onun sözlerini Eshab-ı kiram açıklamıştır. Eshab-ı kiramın sözlerini de âlimler açıklamıştır. Ölçümüz şöyle olmalı:
1- Hadis, âyete zıt olmaz, fakat zıt gibi görünürse, hadis-i şerife uyulur. Çünkü âyeti en iyi Resulullah anlar. Resulullah'ın bildirdiği hüküm, âyetin açıklamasıdır.
2- Bir âyet veya bir hadis, mezhebin hükmüne zıt gibi görünürse, mezhebin hükmüne uyulur. Çünkü mezhebimizin âlimleri, âyet-i kerimeyi ve hadis-i şerifleri elbette bizden daha iyi bilir. Vâris olan âlimlerin farklı ictihadları da, yine Resulullah'ın emrine göredir. Nasıl ki Allahü teâlâ, Resulünü yetkili kıldı, Resulullah da vârislerini yetkili kıldı. Dört mezhep ve farklı hükümler olmayıp tek hüküm olsaydı, Müslümanların hâlleri çok zor olurdu. Şimdi bir insan, kendi mezhebine göre yapamadığı bir şeyi, ihtiyaç olunca, başka bir hak mezhebe göre yapabiliyor. Bu ne büyük bir nimettir!
Müctehid olmayan din adamı, okuduğu hadisten, kendi anladığına uyarak, amel edemez. Müctehidlerin, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlayarak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. Takrir kitabında da böyle yazılıdır. (Kifâye)
Müctehid olmayanın, dindeki bu hükümleri, hadis-i şeriflerden çıkarması mümkün olmaz. Bunun için, müctehid olmayan, hadis kitabı okursa, ya hadislerin uydurma olduğunu zanneder veya kendi aklına göre, yanlış bir hüküm çıkarır. Her ikisi de, felakete sebep olur. O hâlde, bir Müslümana yapılacak en büyük kötülük, (Fıkıh öğrenmek için, Buhârî’yi oku! Kütüb-i sitteyi al, hadisleri oku ve buradan dinini öğren!) veya (Kur’an meali oku, dinini asıl kaynaktan öğren!) demektir. Bu, bir hastaya, (Medikal cihaz satan bir yere git, her türlü tıbbî alet vardır, kendi kendini ameliyat et!) veya (Falan ilaç fabrikasına veya şu ecza deposuna git, orada her türlü ilaç var, bulduğunu, beğendiğini iç, tedavi ol!) demekten daha beterdir. Çünkü yanlış ilaç kullanan, hastalanır veya sakat kalır yahut ölebilir. Ama dini yanlış anlayan, küfre düşüp ebedî Cehennemde kalabilir. Âlim oldukları hâlde 72 sapık fırkanın liderleri ve onlara tâbi olanlar Cehenneme gidecektir. Âyet-i kerimelere kendi kafalarına göre mânâ verdikleri için sapıtmışlardır.
Mezhep imamlarını kabul etmeyip, (Yalnız Kur’an) veya (Kitap ve Sünnet) diyen mezhepsizlere soruyoruz: Mezhep imamları âyet ve hadise uymamışlar mı? Onlar âyet ve hadisi bizim kadar anlayamamışlar mı? Ne diye o yetkili âlimlere değil de, kendi anlayışımıza uyuyoruz? Günlük işlerde bile, işin ehline gidiliyor. Ameliyat için doktora değil de avukata gidilir mi? Bunun için, işin ehli olan mezhep imamımıza değil, kendi anlayışımıza itibar etmek, ne kadar tehlikelidir.