Kalbden gelen kalbe gider
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
(Kendinden bahsedeni dinlemeyin, ne anlatırsa anlatsın, nefsinden anlatır. Nefsten kaynaklanan sözler de kalbe inmez. Ama büyüklere tâbi olarak, kalbden gelen ve ağızdan dökülen kelâm ise kalblere yerleşir. Çünkü başlangıcı kalbdir. Kalbden gelir, kalbe yerleşir. Böylece iki kalbi birleştirir ve muhabbet hâsıl olur. O zaman da, (Kişi sevdiğiyle beraberdir) hadis-i şerifi gereğince Cennette beraber olurlar. O büyükleri temiz kalble sevmedikçe ve tâbi olmadıkça âhirette onlarla beraber olmak nasıl düşünülebilir?)
Bedende iki denge unsuru vardır. Biri madde, biri mânâdır. Madde olana nefs-i emmare, mânâya ise, kalb hâkimdir. Eğer nefse tâbi olursak, nefs kalbi esir alır ve onu gideceği yere götürür. Nefsin bağlı olduğu yer şeytandır. Şeytanların bağlı olduğu yer İblis’tir. Onların gideceği yer de Cehennemdir. Eğer bedende kalbin hâkimiyeti varsa, o zaman kalbde muhabbeti bulunan büyük zatların bulunduğu yere, yani Cennete gideriz. Büyükleri sevenlerle beraber olmalı, bid’at ehlinden uzak durmalı. Yolun doğru, vasıtanın düzgün, kılavuzun uygun olması hâlinde maksada kavuşmak kolay olur.
Rabbimizin ihsan ettiği, büyüklere tâbi olmak nimetinin şükrünü eda etmeye çalışmak gerekir. Allahü teâlânın razı olduğu yere, yani Cennete kavuşmamıza vesile olan büyüklerimize teşekkür, hayatımızın borcudur. Belki ömrümüzü feda etsek de, doğruyu kendimiz bulamazdık. Ama bu büyükler, Rabbimizin razı olduğu yolda bizlere kılavuzluk ettiler. Yorulmadan, yıpranmadan, sağa sola sapmadan, oraya varmamızı sağladılar. O hâlde bunlara teşekkürü borç bilmek lazımdır. Sadece (Teşekkür ederim) demekle nimete şükredilmiş olmaz. Cüneyd-i Bağdâdi hazretleri, (Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri, Onun emrine tahsis etmek, bu nimetleri Ona isyanda kullanmamaktır) buyuruyor. Eğer bir insan, Allahü teâlânın verdiği nimetleri Ona isyanda kullanmıyorsa şükretmiş olur, Onun razı olduğu yolda, emrettiği şekilde kullanmıyorsa, şükretmemiş, yani küfran-ı nimet etmiş olur.