Doğru yolda olmanın ölçüsü
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İmam-ı Rabbânî hazretleri, (Allahü teâlânın rızasını kazanmak için, Onun emirlerini, Onun emrettiği gibi yapmak gerekir. Böyle yapan kimse, Rabbine kul olur. Onun emirlerini kendi istediği gibi yapan ise, nefsinin kulu olur. Nefsine kul olanlar, Cehenneme, Rabbine kul olanlar ise, Cennete gider) buyuruyor.
Devletler, standart bir sistem getirir. Eğer bu standarda uyulursa, herkes rahat eder. Allahü teâlânın razı olduğu doğru yolun standardı, ölçüsü de, razı olduğu büyüklerin gösterdiği yolda gitmektir. Hadis-i şerifte bildirilen 73 fırkanın her biri, doğru yolda olduğunu iddia etmektedir. Ama doğru yolda olmanın, yani kurtuluş fırkasının alâmeti, Eshab-ı kiramın yolunda olmaktır. Bu da, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirmesiyle anlaşılır. Demek ki, Ehl-i sünnet itikadında olan, doğru iman sahibidir.
İnsan, kalble iman eder, kalble sever, kalble niyet eder, bunlar gözle, kulakla yapılmaz. Demek ki, kalbde; iman, niyet ve muhabbet saklıdır. İbadetlerde, farz, vacib, sünnet ve müstehabları yaparken, uzuvlar kalbe tâbi olur. Kalb de, Rabbinin rızası için niyet ederse, Rabbimize kulluk edilmiş, ibadet edilmiş olur. İmanın altı şartında ölçü kalb, İslam’ın beş şartında ise, ölçü uzuvlardır. Kalbin uzuvlarla münasebeti vardır. Her ne kadar ibadet, imandan bir parça değilse de, imanla münasebeti vardır. Mesela, namazın, orucun farz olduğuna inanmak imandandır. Ama namaz kılmak, oruç tutmak ibadettir.
Ubeydullah-i Ahrar hazretleri buyuruyor ki:
(Bütün kerametler, harikalar bize verilse, fakat kalbimiz Ehl-i sünnet itikadıyla süslenmese, kendimizi mahvolmuş ve hâlimizi harap biliriz. Bütün haraplıklar, felaketler üzerimize yağsa, ama kalbimiz Ehl-i sünnet itikadıyla şereflenmişse, hiç üzülmeyiz.)
O kadar büyüklüğüyle beraber, ölçü olarak Ehl-i sünnet itikadını alıyor. Yoksa o da, (Benim kendime göre bir iman ölçüm var, ben de bu şekilde iman ederim) demiyor. Ehl-i sünnet itikadına uygun olmadıkça, büyüklerin bile istikbali karanlık olunca, bizler mahvoluruz. O hâlde, kendi anladıklarımıza değil, büyüklerimizin bildirdiği yola tâbi olmalıyız.