Âyet ve hadisten kaynak göstermek
Sual: Ehl-i sünnet bir hoca, (Günümüzde hiçbir ilahiyatçının, âyet ve hadisten kaynak göstermeye yetkisi yoktur) dedi. Niye yetkisi yok? Mesela günümüzdeki bir müftü, bir hadis kitabına bakarak, kaynak gösteremez mi?
CEVAP
Kur’an ve hadisi kaynak göstermek demek, Kur’an ve hadisten anladığına uymak demektir. Müctehid olmayan bir âlimin bile, kendi anladığına değil, mezhebinin bildirdiği hükme uyması lazımdır. Eğer kendi anladığı Kur’an ve sünnete uysa bile, yetkisi olmadığı için gösterdiği delil senet olamaz. Çünkü bugün dünyadaki hiçbir ilahiyatçının âyet ve hadisten kaynak gösterme yetkisi yoktur. (Yetkim var) demek, haddini bilmemek olur. Zaten dindeki anarşiler, her kafadan çıkan çatlak sesler de, bu yetkisizlikten kaynaklanmaktadır.
Niye kaynak gösterilemez? Önce âyetlerden birkaç örnek verelim:
1- Bir âyet-i kerime meali:
(Ey inananlar, namaza kalktığınızda yüzünüzü, ellerinizi yıkayın, başınızı mesh edin ve ayaklarınızı...) [Maide 6]
Günümüzdeki bir ilahiyatçı, (Bu âyete göre, başın bir kısmını veya tamamını mesh etmek farzdır) diyemez, buna yetkisi yoktur. Âyet-i kerime açık değildir. Meshin mahiyeti Peygamber efendimizin açıklaması, tatbikatı ve mezhep imamlarının açıklamasıyla anlaşılmıştır.
Peygamber efendimizin uygulamasını ve açıklamalarını da dikkate alan İmam-ı Mâlik ile İmam-ı Ahmed bin Hanbel, (Baş denince başın tamamı anlaşılır ve başın tamamını mesh etmek farzdır. Peygamber efendimiz de başın tamamını mesh ederdi) şeklinde ictihad ettiler.
İmam-ı a’zam, (Bir şeyin dörtte biri, tamamı yerine geçer. Başın dörtte birini mesh eden, tamamını mesh etmiş olur. Peygamber efendimiz başın tamamını mesh etmiştir. Bu ise sünnettir) buyurdu.
İmam-ı Şâfiî, (Mesh demek, yıkamak demek değildir, ıslak eli sürmektir. Başa bir parmakla sürülse de mesh edilmiş olur. Peygamber efendimiz başın tamamını mesh etmiştir. Bu ise sünnettir) diye ictihad etti.
İlahiyatçı, hangi mezhepte ise, mezhebinin hükmünü bildirmek zorundadır. Âyetten anladığına göre hüküm veremez. Verirse mezhepsiz olduğu anlaşılır.
2- Bir ilahiyatçı, yukarıdaki abdest âyetine bakarak, (Abdestte tertip farzdır veya değildir) diyemez. Mezhebinin hükmü ne ise onu bildirmesi gerekir. Kendi görüşünü söylerse, müctehid taslağı ve mezhepsiz olduğu anlaşılır. İmam-ı Şâfiî ile İmam-ı Ahmed bin Hanbel, (Abdest alırken âyette bildirilen sıraya göre yıkamak yani tertip farzdır. Peygamber efendimiz de, bu sırayla abdest almıştır) buyurdular. İmam-ı a'zam ile İmam-ı Mâlik, (Âyette bildirilen sıra ile abdest almak farz değildir. Peygamber efendimiz, bildirilen sıra ile abdest almıştır. Bu ise sünnettir) buyurdular. Bir ilahiyatçı, âyete bakarak kendi görüşünü değil, mezhebinin hükmünü söylemek zorundadır. Mezhebine uymazsa, mezhepsiz olduğu anlaşılır.
3- Yukarıdaki abdest âyetinde, abdestte ayakları yıkamak mı, mesh etmek mi gerektiği tam açık değil. Peygamber efendimizin ayaklarını yıkadığı görülünce, ayakları yıkamanın farz olduğu anlaşıldı. Ama Şiîler, Resulullah'ın tatbikatına rağmen, (Ayakları yıkamak değil, mesh etmek farzdır) diyorlar. Bir ilahiyatçı, âyete bakarak kendi görüşünü değil, mezhebinin hükmünü söylemek zorundadır. Mezhebine uymazsa mezhepsiz olduğu anlaşılır.
Yine aynı âyette mealen, (Kadınlara dokunduğunuz zaman gusledin) buyuruluyor. Bir ilahiyatçı, mezhebinin hükmüne göre değil de, anladığına göre, (Evet, kadınlara dokununca gusül gerekir) derse, mezhepsiz olduğu anlaşılır. Âyet-i kerimedeki dokunmaktan kastın, cima olduğunu Ehl-i sünnet âlimleri bildirmektedir.
Bir ilahiyatçı, âyetlerde olduğu gibi, hadislere de bakarak hüküm veremez. Mezhebinin hükmünü söylemesi gerekir. Hadis-i şeriflerden birkaç örnek verelim:
(Kan aldırmak abdesti bozmaz.) [Beyhekî] (Hanefî hariç, üç mezhepte bozmaz.)
(Abdestte ağzı ve burnu yıkamak sünnettir.) [Müslim] (Hanbelî mezhebinde farz, diğer üç mezhepte sünnettir.)
(Deve eti yemek abdesti bozar.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî ] (Sadece Hanbelî mezhebinde bozar. Diğer mezheplerde bozmaz.)
(Besmelesiz abdest olmaz.) [Ebu Davud, Tirmizî, Beyhekî, Hâkim] (Hanbelî’de böyledir.)
(Ateşte ısınmış bir şeyi yiyip içmek abdesti bozar.) [Müslim, Ebu Davud, İbni Mace, Tirmizî, Nesaî] (Dört mezhebin hiç birinde abdesti bozmaz.)
(Denizin hayvanları helâldir.) [Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî] (Hanefî’de balık şeklinde olmayan deniz hayvanlarını, deniz haşeratını yemek caiz değildir. Diğer üç mezhepte ise caizdir.)
Bir ilahiyatçı, bu hadis-i şeriflere bakarak hüküm veremez. Sadece mezhebinin hükmünü söyleyebilir. (Mezhebimiz bu hadise göre hareket etmektedir) diyebilir.
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki:
Hadislerle amel etmek bize caiz olmaz. Mezhebimizin hükmüne aykırı görünen hadis-i şerifler, delil ve senet olamaz. Mesela bir Hanefi'nin, (İmam arkasında Fâtiha okumak farzdır. Bu konuda sahih hadis var) diyerek imam arkasında Fatiha okuması ilhaddır. (1/312, Mebde ve Mead 31)
Kifâye kitabında, (Bir din adamı, bir hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Hadis tevil gerektirebilir veya nesh edilmiş olabilir. Mezhebinin hükmüyle amel etmesi lazımdır. Böyle yapmazsa, farzı terk etmiş olur) deniyor. (Tuhfe)
Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki: Dindeki dört delil, müctehidler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü bizler, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Mezhebin bir hükmü, âyete veya hadise uymuyor görünse de yanlış değildir. Çünkü âyet ve hadis ictihad isteyebilir, başka bir âyet veya hadisle değişmiş, nesh edilmiş olabilir veya bilmediğimiz bir tevili vardır. (Berîka s. 94)
İşte bu sebeplerden dolayı, kitap veya makale yazan bir ilahiyatçı, (Buhârî’de böyle yazıyor, Müslim’de şöyle yazıyor) diyerek, buna göre hüküm çıkarma yetkisi olmadığı için, kaynak olarak herhangi bir hadisi gösteremez. Mezhebinin hükmünü yazar. (Mezhebimiz, şu hadisi delil almıştır) diyebilir. Biz de, sitemizde dînî bilgilerde, Hanefî âlimlerinin bildirdiği hadis-i şerifleri aldık. Mesela, bu hadis-i şerif, Buhârî’de, Tirmizî’de diye, hadis kitabının adını bildirdik. Yoksa direkt hadis kitaplarından alma yetkimiz yoktur.