Ateistin sorularına cevap

Sual: Bir ateistin, cevap verilemez sanarak sorduğu soruları şöyledir:
(1- Şeytan, melek, cin, Tanrı ve nazar gibi şeyleri göstermek mümkün olmadığına göre hiçbiri yoktur. Cennet ve Cehennem de öyledir. Gidip gelen mi vardır?
2- Evrimleşme devam etmekteyken, dine inananların, tutulmuş akıllarıyla evrime nokta koymaları kabul edilemez. Canlı cansız hiçbir oluşum ilk olduğu gibi değildir. Bir sinek veya bir insan on bin yıl önceki durumunda değildir. Bu evrimleşme inkâr edilebilir mi?
3- “İnsan, Allah'ın var ettiği küçük bir sineği dahi yapamaz” diyerek aklını kısıtlamış bir Müslümana, “Senin Allah'ın, bir Boeing yapıp 500 tonluk aracı, 5000 km yüksekte gezdiremez" diye cevap veren benim gibi eğitimli, kültürlü insana söyleyebilecek bir şeyin var mı? Gerçekten bizler, bizi geri bırakan dinimizden utanıyoruz.
4- Antropologlar 40 m boyunda bir dinozorun 100 milyon yaşında iskeletini buldular. Sibirya’da bulunan mamut iskeleti de büyüklüğü ve ihtişamı ile başka bir yakın bulgu. 60 metrelik devasa dinozorlardan, 30 tonluk mamutlardan, bunların kökünü kurutan göktaşlarından niye hiç bahis yoktur?
5- Müslümanların geri kalışı dine inanışlarından dolayıdır. Eğer Tanrı diye bir şey olsaydı Müslümanları en ileri seviyeye yükseltirdi. İnsanlar birbirleriyle boğuşmaz, bebekler ölmezdi. Bütün bunlar Tanrı’nın olmadığının açık alameti değil mi?)
CEVAPLAR
Sorulara sırayla cevap verelim:
1- (Melek, cin, şeytan gibi varlıkları göremiyoruz. Görülmeyen şey yoktur) sözü, çok basit, çok yanlış, ilme [bilime] de aykırı olan ilkel bir sözdür. Bir şeyin yokluğunu ispat etmedikçe, o şeye yok demek bilimsel değildir. Bir evin arkasında üç kişi var dense, biz görmediğimiz için hemen yok dememiz ilmî [bilimsel] olmaz. Ateistlerin, en azından, (Göremediğimiz için yok da, var da diyemeyiz) demeleri gerekirdi. Bir kalemde, (Görülmeyen şey yoktur) demek, art niyetin, ateistliğin ürünüdür.

İkinci bir husus, göz tek başına her zaman bir ölçü olabilir mi? Göz neleri görür, neleri göremez? Görünüşe aldanmamalı. Akıl, çok zaman gözün yanlışını çıkarır. Gözle pencereden Güneş’e bakınca, Güneş, bir tepsi kadar görülür. Fakat akıl, Güneş’in Dünya’dan büyük olduğunu söylüyor. Gözümüzün aldandığı açıktır. Meleğe, şeytana, cine, nazara inanmayan, elbette, (Ben gözümüzün gördüğüne inanırım. Güneş, top kadar küçüktür) diyemez. Diyemediğine göre, göz her zaman ölçü olamaz. Görmediği şeye yok diyemez.

Gözle görülmeyen şeylerin yok olduğunu söylemek, akla değil, his uzuvlarına [duyu organlarına] tâbi olmak demektir. Hayvanlar duyu organlarına tâbi olur, insanlar ise, akla uyar. İnsanların duyu organları, hayvanlarınkinden daha geridedir. Köpek çok kuvvetli koku alır. İnsan, bu kadar koku alamaz. Gecenin zifiri karanlığında yarasa gibi hareket edemez, kedinin gördüğü gibi karanlıkta göremez.

Mıknatısın manyetik gücünü gözümüzle göremiyoruz. Fakat demiri çekmesinden mıknatısta bir güç olduğunu anlıyoruz. Kumanda âletiyle, TV'yi veya arabayı açıp kapatıyoruz. Kumanda âletinde gözümüzle görmediğimiz bir güç, bu işleri yapıyor. O hâlde, hisse değil, akla değer vermek lazımdır.

Lazer ışınlarıyla çeşitli ameliyatlar yapılıyor, demir kesiliyor. Bu ışınları, manyetik dalgaları gözümüzle göremiyoruz. Göremediğimiz için bunlara yok demek akla, ilme uygun değildir.

Bir teldeki elektrik akımını gözümüzle göremiyoruz. Fakat yaptığı işlerden, mesela elimizi dokunduğumuz zaman, bizi çarpmasından, içinde cereyan olduğunu anlıyoruz. Gözle görmediğimiz için cereyanı inkâr etmek mi gerekir?

Yer çekimini de gözümüzle göremeyiz. Fakat cisimlerin havaya doğru değil de, yere doğru düşmesinden yerde bir çekim kuvvetinin olduğunu anlıyoruz. Karanlıkta göremediğimiz gibi, çok kuvvetli ışıkta da göremeyiz.

İnsandaki ruh yani can denilen bir varlığı da göremiyoruz. Ancak insanları ayakta tutup hareket etmesini sağladığı için onun varlığını anlıyoruz. Ölünce, (Canı çıktı) diyoruz.

İyiyi kötüden ve hakkı bâtıldan ayıran insana akıllı diyoruz. Hâlbuki aklı da göremiyoruz. Görülemeyen şeyi inkâr etmek, ilme aykırı bir sapıklıktır. Bu ahmaklığı da, ancak ateist olan yapıyor.

Gözle görülmediği hâlde, mevcut olduğu akılla anlaşılan çok şey vardır. Bazı kimseler, bir şeye bakıp beğendikleri zaman gözlerinden çıkan şualar, canlı cansız şeylerin bozulmasına sebep oluyor. Fen, belki bir gün, şuaları ve tesirlerini daha iyi açıklayacaktır. Nazar gözle görülmez, ama diğer tesir eden şeyler gibi neticesinden anlaşılır. Toplumda, nazarı değen insanlar vardır.

Akıl göze değil, göz akla bağlıdır. Göz her şeyi göremez. Mesela tecrübeler neticesinde havanın içinde çeşitli gazlar bulunduğunu biliyoruz. Gözümüzle havayı ve içindeki gazları göremiyoruz. Göremediğimiz için, aklımızı göze tâbi kılarak, (Hava ve gaz diye bir şey yoktur, olsaydı görürdük) demek aklı, tecrübeyi hiçe saymak olur.

Bugün fen yoluyla suyun, oksijen ve hidrojen denilen iki gazdan meydana geldiğini biliyoruz. Bu gazların biri yakıcı, diğeri de yanıcıdır. Suya bakınca, oksijeni de, hidrojeni de görmemiz mümkün değildir. Hattâ su renksiz olduğu için ağzına kadar dolu bir şişedeki suyu bile göremeyiz. Aklı göze tâbi kılarak, (Şişede su, suda da gaz yoktur) diyebilir miyiz?

Bazı zehirli gazlar, renksiz ve kokusuz olduğu için görülemez ve varlığı anlaşılamaz. Tüpteki bir gazın çıkıp da odadaki insanları zehirlememesi için gaza koku katılmaktadır. Bu sayede bir odadaki gazı gözümüzle görmediğimiz hâlde, kokusundan anlarız. Koku yoksa gaz da yok denir mi?

İki biberin birinin tatlı, diğerinin acı olduğunu gözümüzle anlayamayız. Gözün vazifesi bu değildir. Gözle küçük mikroplar görülemediği gibi, çok uzaktaki koca bir insan da görülemez. Göremediğimiz için bunlara yok denir mi?

Göz her şeyi göremediği gibi, kulak da her sesi işitemez. Sağlam bir kulak, belli bir frekans ve belli bir uzaklıktaki sesleri işitebilir. Şu anda, Ankara'da insanlar konuştukları hâlde, biz onları duyamıyor, göremiyoruz. Biz duyamıyoruz diye, onların konuşmadığını iddia edebilir miyiz? Evimiz içinde çeşitli frekansta sesler bulunduğu hâlde, bir radyo olmadan bu sesleri duyamıyoruz. Biz bu sesleri duyamıyoruz diye, varlıklarını nasıl inkâr edebiliriz?

Bu bakımdan ateist inkâr etse de, fenne inanan bir insan, göremediği şeyi inkâr edemez. Aslen var olup da, göremediğimiz şeyleri akıl reddedemez.

Bazı gezegenlerin varlığından haberdar değiliz. Bugünkü fen, bunları anlayamadığı için başka gezegenlerin yokluğu iddia edilemez.

Misalleri çoğaltmak mümkündür. Fenden anlayan bir ateist, sadece, (Gözümle görmediğim için, cin, şeytan, melek gibi varlıklar vardır diyemem ve inceleme alanına girmediği için yoktur da diyemem) derse, daha insaflı hareket etmiş olur. Ama bunu hiçbir ateist demiyor, hepsi de körü körüne Allah’ı inkâr ediyor. Hâlbuki, bir yaratıcının varlığını ispat eden sayısız deliller vardır. Bu gerçekleri ancak mutaassıp [bağnaz] ateistler inkâr eder. İnkâr etmesi de akla ve bilime aykırıdır.

Âhirete giden var
Ateist, (Âhirete gidip gelen mi var?) diyor. Evet, âhirete gidip gelen vardır. Yalan söylemediği, dost düşman, dinli dinsiz herkes tarafından kabul edilen, lakabı Emin olan biri vardır. Muhammed-ül-emin, güvenilen, doğru söyleyen Muhammed demektir (sallallahü aleyhi ve sellem). Müslümanlar ve müşrikler, (Bu kesinlikle hiç yalan söylemedi) demişlerdi. Adı Emin olarak meşhur olmuştu.

(Peygamberim) dediği zaman, sadece o devrin müşrikleri yani ateistler inkâr etmişlerdi. Müslümanlar da, yalan söylemediğini, hep doğru sözlü olduğunu bildikleri için tasdik etmişlerdi. (Ben bir anda Cenneti, Cehennemi ve öbür âlemi dolaşıp geldim) dedi. O devrin ateistleri, (Bu iyice delirdi) dediler. Fakat akıllı insanlar, akıllı iş adamı Hazret-i Ebu Bekir gibiler, (O demişse doğrudur) dediler. Müşrikler, imtihana kalkıştılar. (Kudüs’e de gittiğine göre, Kudüs’teki caminin kaç penceresi, kaç direği var?) diye sordular. Hepsine doğru cevap verdi. Ama ateistin aklı, inkârla örtülü olduğu için, yine yaratıcıyı kabul edemedi.

Güneş’in, Ay’ın, ağaçların, meyvelerin, hayvanların, balıkların, denizlerin yalanı olur mu hiç? Bunlar nereden geldi? Bilimsel bir cevap vermek mümkün mü? Ateist yoktan bir meyve yaratamıyor, sayısız nimetler verilmiş, vereni göremiyor, inkâr ediyor. Eser meydanda, Güneş açıkta, yapanını, ustasını inkâr etmekle bunlar yok sayılmaz. İnsan vücudundaki harikaları hangi güç, hangi teknik yapabilir?

Asırlardır, bilim inceliyor, (Hepsi doğrudur) diyor. Bu doğrular, vücudun harika işleyişi kendiliğinden mi oluyor? Bunu bir yapan yok mu? Bunlar, evrimle, devrimle olacak şeyler değildir. Diyelim teknik çok ilerledi, bir karınca yapıldı, ama can verilemez. İnsan ve teknik çok âcizdir. Ateist Nazım Hikmet, (Turum turum makineleşmek istiyorum) diyordu. Makine olsan, gümbür gümbür çalışsan ne olacak? Bir çocuk düğmene basıp susturur. Makine insandan nasıl üstün olabilir? İnsan olmak yerine cansız makine olmak istemek ne kadar basittir. Evrimci de, insandan gelmek yerine, hayvandan gelmeyi tercih ediyor. Ne ahmaklık…

Teknik ve bilim çok ilerlediği hâlde, bırakın bir kuş, bir balık yaratmayı, insan bir domates, bir buğday tanesi bile yaratmaktan âcizdir. O hâlde kâinattaki bu muazzam işler kendiliğinden nasıl oldu? Ateist bunu düşünmekten âcizdir.

(Dünya Güneş’ten koptu) deniyor. Güneş nereden geldi? Dünyadaki su, hava, madenler nereden geldi? Kör bir tesadüfün eseri diyemezsin, desen de, ilme aykırı olur. Asırlardır bilim inceliyor, tesadüfle hesaplı kitaplı muazzam işlerin kendiliğinden olduğunu söyleyemiyor. Kendiliğinden, tesadüfen olduğuna nasıl inanıyorsun? Aklı olan buna hayret etmez mi? Ateistin biri, bunu yapan bir güç var dese, acaba dinsizliğine bir zararı olur mu? Zararı yoksa doğrusunu söylemekten niçin bu kadar çekiniyor? O inkâr etse de, mızrak çuvala sığmaz, minareye kılıf bulamaz ve güneş balçıkla sıvanamaz.

İnkârcıların, bu gerçekleri inkâr etmesi yadırganmaz.

(Bilim adamlarının çalışmalarına nokta konmaz) diyor. Noktayı koyan kim de böyle iftira ediliyor? Diyelim ki biri noktayı koydu. Bu nokta koymak, bir yaratıcıyı inkâr için geçerli bir sebep olabilir mi? İnsan, hayvan, bitki ve cansız varlıklar, inkâr edilebilir mi? Bunların tesadüfen olduğu söylenebilir mi?

2- Evrimleşme yalanı
Evrimleşmenin devam ettiği bilimsel değildir. İnsanın iki gözü zamanla üçe mi çıktı veya çıkacak? On binlerce asırlar geçti, elde bilimsel ne var ki? İnsan evrimleştikçe gözü veya kulağı mı çoğaldı? Eli parmaksızdı da, beş parmak mı meydana geldi? Maymun gibi, tilki gibi kuyrukluydu da, kuyruğu mu koptu? Dişi tilki, erkek mi oldu? Erkek maymun, dişi maymun mu oldu? Hayvanlarda ve insanlarda bu dişilik erkeklik nasıl evrimleşti de, arzu edilen şekil meydana çıktı? Niye dişi, yavru yapabiliyor da, erkek yapamıyor? Kâinattaki bu muazzam düzen niye görülemiyor?

Erkek maymun, evrimleşerek bir kadın mı oldu, yüzünde sakalı evrimleşerek döküldü mü? Dişi maymun, evrimleşti, erkek insan mı oldu, yüzünde sakal mı çıktı? İlk maymun erkek miydi, dişi miydi? Bir kısmı insan oldu da, diğer kısmı niye maymun olarak kaldı? Bu evrimciler niye insandan değil de hayvandan, maymundan geldiğini savunur? Maksatları bellidir. Bir yaratıcıyı inkâr için, körü körüne böyle safsatalar üretiyorlar. İtalyan bir profesör, yeni bir teori çıkarmış, insanın maymundan değil, ayıdan geldiğine dair üç delil ortaya atmıştı:
1- Ayı, yavrusunu döverken insan gibi tokatlar, maymun ise ısırır.

2- Ayı dişisiyle, yavrularının görmediği bir yerde çiftleşir. Hâlbuki maymunda böyle bir şey yoktur. Yavrularının yanında da çiftleşir.

3- Oyuncak dükkânına giden bebekler, ayı oyuncaklarını tercih ederler. Bu deliller insanların ayıdan geldiğini gösterir.

Diyelim ki ateistin dediği gibi, sürekli bir evrim var. Maymundan insan oldu, ayıdan ateist oldu. Peki bu evrimleşme kendiliğinden mi oluyor? Bunu yapan biri yok mu? Niye hep olumlu yönde gelişen bir evrim oluyor? Mesela zamanla insanlar niye gözsüz kulaksız olmuyor?

Ateistlerin dediği gibi, insan, maymundan veya ayıdan geldiğini kabul edelim. Bu ayıyı, maymunu kim yarattı? Bu gerçek nasıl inkâr edilir? Evrimcilerin hepsi niye gerçek düşmanı? Yoksa kör mü, aklını hiç mi kullanamıyor? İlk erkek veya dişi maymun nereden geldi? Sudan geldi diyen evrimciler de var. Su nereden geldi? Havadaki gazlar oksijenle hidrojen bilinmeyen bir laboratuvar ortamında birleşti su meydana çıktı. Hava ve havadaki gazlar nereden geldi? Diyelim buna da bir kulp bulundu. Evrimciyi ve yalanını ortaya çıkarmamak için, diyelim bunların hepsi gerçekten böyle oldu. Yani bir insanın gözü çoğaldı, başının her tarafı göz doldu, üç beş kuyruk meydana çıktı. Kadınların sakalı çıktı, erkeklerin sakalı yok oldu. Hepsi gerçekleşti diyelim. Peki, bunlar, bir yaratıcıyı inkâr için bir sebep olabilir mi? Kâinattaki varlıkların kendiliğinden olduğunu kabul etmek normal akıl ve zekâ işi midir? Normal akıl ve zekâ sahibi, tesadüfen oldu diyenlere gülmez mi? İnkârcılar gibi gülünç duruma düşmemeli, bilimsel konuşmalı. Bilim düşmanı olmamalı.

Koca evrenin ve içindeki şeylerin kendiliğinden olduğunu söylemek tutulmuş akıl ve zekâ değil mi? Normal akıl bunu nasıl kabul eder?

Diyelim ki evrim var. Ama evrimleşen şey nereden geldi? Başlangıcı ne? Bilimsel bir cevap veremezsen, aklî bir cevap ver! Bu da mümkün değil elbette. Ama sırf bunları yoktan yaratanı inkâr etmek için evrim diye inat etmek anormal bir şey değil mi?

İlk oluşum nereden geldi? İlk oluşumu evrimci mi, yoksa devrimci mi yaptı? Bu koca evren, nereden geldi? Güneş’in ışığını söndüremiyorsun, Dünya’yı tersine döndüremiyorsun, sonra da bunu yapana kafa tutuyorsun.

Yerin altı, yerin üstü, kendiliğinden mi meydana geldi? On bin sene önce onları kim yarattı? Zamanla değişince ne oluyor? Yaratıcıyı inkâra sebep olur mu bu?

3- Dünya mı, Boeing mi ağır?
Ateistin, Müslümana, “aklını kısıtlamış” demesi, tamamen iftiradır. Kısıtlanan ne ki? Niye durup dururken iftira ediliyor? Hem kel, hem fodul diye buna derler, hem sinek yaratamıyor, yaratanı da inkâr ediyor. Sinek kendiliğinden nasıl oldu? Buna ne denir? Asıl, aklını kısıtlayan kendisi ama, bu ahmağa, aklı kısıtlanmış demek bile yetersizdir, akılsız demelidir. Aklı olsaydı önündeki eserin bir sahibi olduğunu düşünebilirdi.

Dünyanın ağırlığı Boeing’den fazla değil mi? Nasıl havada uçuruyor onu? Hem de gazı benzini bitmeden? Boeing uçağı havada kaç ay, kaç yıl kalabilir. Yakıtı biter pat diye düşer. Gezegenlerin ağırlığı daha fazladır, nasıl asırlardır parçalanmadan, gazı benzini bitmeden döndürüyor? Gezegenlerin dönüşü, Ay’ın Güneş’in hareketi ile uçağınki nasıl mukayese edilebilir. Normal akıl mukayese edemez. Ateist yapabilir, ama bu ise gerçek olmaz.

Uçağı yapan, Allah'ın yarattığı demir, tahta, boya, çivi, tutkal gibi şeylerden meydana getiriyor. Hiçbir maddesini yoktan yaratmıyor. Dünya’yı direksiz boşlukta döndüren, içindeki her şeyi de yoktan yaratmıştır. Uçağı yapan ise, Allah'ın yarattığı malzemeleri bir araya getirerek yapmıştır, ikisi nasıl mukayese edilir? Aklı olan mukayese edemez. İkinci ve önemli bir husus da, uçak mı önemli, yoksa uçağı yapan mı? Uçağı yapan insandır. İnsanı da Allah yarattı. Uçak, dediğin kadar önemli ise, onu yapan daha önemli değil mi? İnsanı görmeyip de uçağı görmek ne kadar basit bir şey…

Diyelim teknik çok ilerledi insanlar ışınlanarak Amerika’ya götürülüp getirilse, yoktan mı yapılıyor? Yoksa mevcut yaratılan şeyler aracılığıyla mı yapıyor? Bunları yapan insan değil mi? İnsanı yapan kim? Bunları görememek akıllı insan için mümkün değildir.

Peki, bu koca evren kendiliğinden mi meydana geldi? Neresi bozuk? Kim yapabilir bunu? Teknik bilim şimdiye kadar kaç tane Güneş yarattı? Yaratana ve yarattıklarına böyle saldırmak bilimsel midir? Yoksa cahilce, ahmakça küfrünü kusmak mıdır?

Yakıcı ve yanıcı iki gazdan suyu yaratması basit bir şey mi? Yoktan yaratan ve bilimin yapamadığı şeyleri yapan bir güç, niye bir anda yaratamasın ki? Aklı olan buna ne der?

Görüyorsun ne muazzam bir evren. Buna kendiliğinden nasıl oldu denir ki? Sahipsiz eser, sahipsiz yaratık olur mu? Serbest akıl yani ateistin aklı, bu gerçekleri niye kabul edemiyor?

Güneş bir gerçek, Ay bir gerçek, gezegen bir gerçek. Bitkiler hayvanlar bir gerçek. Bu gerçekleri görmemek, (Hepsi kendiliğinden oldu) demek serbest akılsa, öyle akla, gerçek akıl sahipleri neler demez ki? Onlar kendiliğinden mi oldu? Niye yaratıcısı inkâr ediliyor?

Dinozoru da, mamutu da yaratanı inkâr etmek akıl işi mi? Aslanı kaplanı kim yaratmışsa, dinozoru da o yaratmıştır. Bunda şaşılacak ne var ki? Birinin neslini tüketmiş, ötekini devam ettiriyor. Bu kadar basit... Ama ateist dini inkâr için dinozoru kullanmaya çalışıyor.

Yer altında çok soğuk ve çok sıcak sular var. Her çeşit maden var. Petrol var, doğal gaz var. Var da var. Bunlar kendiliğinden mi oldu? İnsanların istifadesi için yaratıldı.

4- Dinozor ve Mamut
Deveyi, fili yaratan, dinozoru da mamutu da yaratır ve yaratmıştır da. Dinozoru kim yarattı? Darwin mi, yoksa İtalyan profesör mü?

Ateistlerin, dinozor ve mamutu, iki de bir gündeme getirmelerinin sebebi nedir? O varlıklar da, diğer hayvanlar da, kendiliğinden olmamıştır. Bunların gündeme gelmesinin sebebi nedir? Kur’an-ı kerimde bütün hayvanlardan ve bütün meyvelerden bahsedilmiyor ki onlardan bahsedilsin. Birkaç örnek verilmiş o kadar. Nuh aleyhisselamın gemisine alınan hayvanların da ismi yok. Diğer hayvanlardan bahsedilmemesi, bir yaratıcıyı inkâr için bir sebep olabilir mi?

Göklerdeki taşları yaratan kim? Kim koymuş o taşları? Ben kesin olarak biliyorum, evrimciler koymadı o taşı. Peki, ateist onların nasıl yaratıldığını bilir mi? Akla ve ilme aykırı olarak kendiliğinden oldu der. Bu dinozorları kim yarattı?

Peygamber efendimizin binlerce mucizesi görüldü. Parmağından sular aktı, ordu içti bitmedi. Musa aleyhisselamın bastonu sihirbazların yaptıklarının hepsini yuttu. Her peygamber mucize getirdi.

Peygamber, fen adamı değil ki fenden bahsetsin! Peygamberler fenden bahsetmezler, ihtiyaç olsaydı onları da Allah bildirirdi. İhtiyaç kadar olanları da zaten bildirmiştir.

5- Müslümanların geri kalışı
Geri kalmışlığın Müslümanlıkla ne ilgisi var? Çalışan kazanıyor. Hristiyanlar çok ileride. Bunun dinleriyle ne alakası var? Japonlar da ileridedir. Çalışan kazanır. Suçu Müslümanlığa bulmak normal akıl işi değildir.

Yani Allah çalışmayın, yatın mı diyor? Niye Müslümanlığa iftira ediyorsun ki? Çin ileriyse komünist olduğu için mi ileri? Çalışan elbette ilerler.

Eski hükümetler az çalıştı ilerleyemedi, şimdiki biraz çalışmaya başlayınca, dünya hücum ediyor. Geri kalmışlığın dinle ne alakası var? Kim çalışmıyorsa geri kalır. Bunu dine yüklemek insafsızlık değilse nedir? Sadece kör ateistin toslamasıdır.

Halkı Müslüman olan ülkelerin geri kalış sebebini, ateistler gibi, Hristiyanlar da Müslümanlığa bağlıyorlar.

İslamiyet, bütün fen kollarında, her çeşit çalışmayı önemle emretmektedir. Bunlara çalışmak, farz-ı kifâyedir. Hattâ bir İslam şehrinde, tekniğin yeni bulduğu bir alet, bir vasıta yapılmayıp, bu yüzden bir Müslüman zarar görürse, o şehrin idarecilerini, âmirlerini, İslamiyet mesul tutmaktadır.

İslamiyet ilmi, tekniği, çalışmayı teşvik ve emretmektedir. Ateistler ve papazlar, İslamiyet’e alçakça iftira ediyor. İslamiyet, (Çalışmayı frenlemektedir) diyerek, açıkça yalan söylüyorlar. İslam memleketlerinde avladıkları, aldattıkları, cahil, soysuz ajanlara, bol para ve mevki sağlayarak, onları da, böyle konuşturuyorlar. İlmi ve çalışmayı emreden, çalışanları öven âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler karşısında, bu alçak, hayâsızca iftiralar, Güneş’i balçıkla sıvamaya benziyor.

İslam dini, ilim, fen, teknik, mimarlık, sanat ve ticareti emreder.

Avrupa, Hristiyanlıktan uzak kaldığı için kalkınmıştır. Hristiyanlık dininin, devletlerin idaresine hiçbir etkisi yoktur. Hristiyanlık kalkınmaya zarar verdiği için laik olmaya çalışmışlardır. Yani Avrupalı, Hristiyanlığı devlet idaresine karıştırmamıştır. Zaten Hristiyanlıkta devleti yönetecek kanunlar, kurallar yoktur. Bir muhtarlığı bile idare edecek maddelerden yoksundur.

Müslümanların geri kalış sebebi de, dinlerinden yani İslamiyet’ten uzaklaşıp Batı’yı körü körüne taklit etmelerindendir. Osmanlı İslâmiyet'e sarıldığı zamanlar, cihan devletiydi. İslamiyet’ten uzaklaşınca, daha doğrusu hainler tarafından uzaklaştırılınca yıkıldı.

İslamiyet’in emrine uygun çalışan, kâfir de olsa kalkınır. Müslüman da, İslâmiyet'in emrine uymazsa elbette geri kalır. İslamiyet’te ilerlemeye mâni olan bir hüküm olmadığı gibi, Hristiyanlıkta da ilerlemeyi emreden bir hüküm yoktur. Bozuk İnciller, hikâyelerle doludur, içinde ne medeni hukuka, ne de ceza hukukuna dair madde vardır.

Müslümanların yanlış hareketleri İslâmiyet'e yüklenemeyeceği gibi, Hristiyanların İslam dininin emrettiği şekilde çalışarak teknikte ileri olmaları da, Hristiyanlığa mal edilemez.

Müslümanların geri kalış sebebi, dinlerinin icaplarına uymamalarındandır. Hristiyanların maddî refaha kavuşmaları ise, dinlerinden uzak kalmalarındandır. Müslümanlıkta cahil olan dinden çıkar, Hristiyanlıkta ise, âlim olan Hristiyanlığı bırakır.

Bugün, aklı başında olan herkes, maddî ilim ile fennin önce Müslümanlar tarafından kurulduğunu kabul etmektedir. Batılı ilim adamları da, bunu tasdik etmektedir. İslam ülkelerine sızarak ve Müslüman görünerek, sözlerini dinletmek imkânını bulan bazı İslam düşmanları, ajanlar, provokatörler, fennin yeni buluş ve imkânlarını, yaptıkları yeni silahları anlatıp (Bunlar gâvur icadıdır, bunları kullananlar kâfir olur) diyerek, cahilleri aldattılar. Allahü teâlânın (Her şeyi öğreniniz!) emrini unutturdular. Bu hâl, Müslümanların ilimde ve fende geri kalma sebeplerinden biri oldu. Batı, yeni alet ve silahlarla üstünlük kazandı. İslam düşmanları, bir taraftan Müslümanları, böyle, aldattılar. Diğer taraftan da, (Müslümanlar fenni beğenmiyor, maddî ilimleri istemiyorlar, Müslümanlık gericiliktir, yobazlıktır) diyerek, gençleri İslamiyet’ten ayırmaya, İslamiyet’i içerden yıkmaya çalıştılar.

Bugün Hristiyanların refah içinde olmasına karşı, Müslüman memleketlerinde bulunan halkın fakir ve perişan olmasına gelince, doğru olan bu keyfiyetin din ile hiçbir alakası yoktur. Aklı başında olan herkes, bugün Müslümanların sıkıntı içinde olmalarında, suçun İslamiyet’te değil, bu dinin esaslarını bilmeyen veya bildiği hâlde tatbik etmeyen kimselerde olduğunu görür. Hristiyanların fen sahasında ilerlemesine ise, Kitab-ı Mukaddes’in, Tevrat ve İncil’in değil, iman etmedikleri hâlde, Kur’an-ı kerimin gösterdiği saadet yoluna sarıldıkları, böylece kendi çalışkanlıklarının, gayretlerinin, doğruluklarının ve sebatlarının sebep olduğunu derhal fark eder. Bizim dinimizde, çalışmak, dürüst ve sebat sahibi olmak, her şeyi öğrenmek önemle emrolunduğu hâlde, bunu yapmayanlar şüphesiz ki, Allahü teâlânın gazabına uğrayacaklardır. Yoksa Müslümanların geri kalmalarının sebebi, Hristiyan veya ateist olmadıklarından değil, tam tersine, hakiki Müslüman olmadıkları içindir.

Japonlar Hristiyan olmadıkları hâlde, Kur’an-ı kerimin emrettiği gayret, çalışma azmi ve dürüstlük neticesi olarak optikte Almanları, otomobil sanayiinde Amerikalıları geçtiler. 1985 yılında, Japonya’da beş buçuk milyon otomobil yapıldı ve bütün dünya buna hayret etti. Japon halkı, maddî refah içindedir. Elektronik sanayiinde de, dünyayı geçmiştir. Yalancı misyonerler acaba buna ne derler? Dünyayı kaplayan, Japonların yaptığı bisikletlerin, mikroskopların, bilgisayarların, teleskopların, fotoğraf makinelerinin Hristiyanlıkla bir alakası var mı?

Görüldüğü gibi dinli dinsiz çalışan kazanıyor, çalışmayan da geriliyor.

Ateist, (Dinimizden utanıyoruz) diyor. Yani (Müslümanlar, sizin dininiz utanılacak bir dindir) diyor. Kendi dini yok ki, niye utansın? Güya bizim adımıza utanıyor. Bizim de, utanacak bir şeyimiz yok. Dinimiz, çalışmayın demiyor. Dinimizden niye utanalım ki? Çalışmayanlar ve Müslümanları çalıştırmayanlar, Müslümanlığa iftira edenler utansın.

Osmanlı çalıştı, dünya devleti olmuştu. İçimizdeki masonlar ve dinsizler yıktılar. Bu hükümeti de yıkmaya uğraşabilirler. Suç dinde değil. Suç, çalışıp çalışmamaktadır. Din çalışma dese, o zaman dini suçlarsın. Hiç sebepsiz dini suçluyorsun. İnanmanın çalışmaya ne zararı olur?

Suçlaman bilimsel değil, tamamen duygusaldır ve maksatlıdır. Sen Ay’a gitmeye kalktın da din engel mi oldu? Kalkınmaya çalıştın da din mâni mi oldu? Dinimizi suçlamaktaki art niyetin ne? Dinin kalkınmaya ne zararı olur?

İnsanları boğazla diyen kim? Dinsizler, memleket ilerlemesin diye boğazlıyorlar. Onların boğazlamasını yakıp yıkmasını Müslümanlara niye mal ediyorsun?

Yaratan ile yaratık mukayese olmaz. Allah sana göre mi düzen kuracak? Düzeninde bir eksiklik yok.

Her şeyi yoktan yaratana böyle kafa tutmak, güya ona akıl vermek ne kadar çirkindir. İnsan kul olduğunu bilmeli. Yaradan’a kafa tutsa neyi değiştirebilir? Düzen devam eder, (İt ürür, kervan yürür) demişlerdir.