Üç şeyi yerine getiren, kalbe girer
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Resulullah efendimizin vârisi olan İmam-ı Rabbânî, Hâlid-i Bağdâdî, Abdülhakîm Arvâsî hazretleri gibi büyüklere tâbi olmak, onlara uymak gibi hiçbir üstünlük yoktur ve olamaz. Bu büyükleri tanımak, sevmek ve onlara uymak, bütün dünya ve âhiret nimetlerinden daha kıymetlidir. Çünkü Cennetin kapısı, âriflerin kalbidir. Onların kalbi, silsile yoluyla Peygamber efendimize bağlıdır. Onlar razı olursa, Peygamber efendimiz de razı olur. Resulullah'ın razı olduğundan Allahü teâlâ da razı olur.
Büyüklerden istifade etmenin iki yolu vardır: Ya onların kalbine girilir yahut da onlar kalbe konur. Bunlardan ikincisi zordur. Çünkü kalbler kirlidir, Allahü teâlâdan başka şeylerin sevgisiyle doludur. Onun için en iyisi, razı oldukları işleri yaparak, onların mübarek kalbine girmektir. Onların sevgisini ve ilgisini ele geçiren, saadete kavuşur. Onların kalbine devamlı feyz geldiği için, o kalbde olanlar da o feyze kavuşurlar. Çalışırken, gezerken, uyurken, yerken, içerken, insanın hiç haberi olmadan Allahü teâlâ müthiş sevablar ihsan eder, müthiş dereceler verir, birçok günahları da affeder. Bunların hepsi, kalbine girilen o mübarek zat sayesindedir.
Merhum Hocamız, (Kim bu üç şeyi yerine getirirse bizim kalbimizde yeri vardır) buyuruyor:
1- Kitaplarımızı okuyan.
Çünkü onlar bizim şahsımıza ait değil, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarıdır.
2- Bu kitapları okutan, yayan.
Çünkü eğer cihad etmezsek başımıza felaket gelir. Cihad edecek hâlimiz yok. Ama bir kitap verebiliriz. Kitap veremiyorsak, verenleri destekleriz. Eğer bu da mümkün değilse, hiç olmazsa duayla bu hizmete iştirak ederiz. O hâlde, İslamiyet’e hizmet etmemek için herhangi bir bahane yoktur. Yeter ki içimizde ateş olsun!
3- Birbirini seven ve birlik beraberlik içinde olan.
Herkes âhirette sevdikleriyle beraber olacaktır. Peki, biz kiminle beraber olacağız? Büyüklerle beraber olmanın şartları vardır. Eğer kitapları okumazsak, başkalarının okumalarına da vesile olmazsak ve beraber hizmet ettiğimiz din kardeşimizi büyüklerin talebesi olarak görmüyorsak, o büyükler bizi nasıl yanlarına alsınlar? O hâlde yapılacak iş, nefsimizi ayaklarımızın altına alıp, din kardeşlerimizi aziz tutmaktır.