Büyükleri ölçmeye kalkmak

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Dinimizin temeli edebdir. Edeb, haddini bilmektir. Hiçbir edepsiz, Allah’ın sevgili kulu olamamıştır. Şah-ı Nakşibend hazretleri de, (Yolunuzun başı nedir, ortası nedir, sonu nedir?) diye sorduklarında, hepsine de, (Edeb) diye cevap vermiştir.

Herkesin içinde yere tükürerek edepsizlik eden bir Müslümanın şahitliğini kabul etmeyen bir din, bir edebe riayet etmeyene evliyalık yolunu kapatan bir din, nasıl olur da, harama helâle, mekruha dikkat etmeyene veya bilmeyene evliyalık yolunu açar? Bu yolda önce ilim gelir, sonra hâl. İlimsiz evliyalık, mürşidlik olur mu?

(Bu mürşid, evliya, ama âlim değil) demek ne kadar yersiz, ne kadar cahilce bir söz! Dindeki sayısız meseleyi, şeytanın ve nefsin sayısız hilesini bilmek, ilimle olur. Papağan gibi birkaç şey ezberleyen kişi, kendini ne zanneder de, o büyükleri ölçmeye kalkar ki? Büyüklerin hiçbir işine karışmamalıdır.

Büyükleri, yani Resulullah’ın vârislerini imtihan etmek, ölçmek, müşriklik özelliğidir. Müşrikler Resulullah efendimizi imtihan ettiler, kendi kıt akıllarına göre ölçtüler. Böylece sonları Cehennem oldu.

Bu büyükleri sevenler, onlara tâbi olanlar, Peygamber efendimiz zamanında yaşasalardı, Eshab-ı kiram olurlardı. İnkâr edenler, reddedenler de, Ebu Cehil gibi olurlardı.

Bir gün bir mübarek zat, sohbet esnasında, (Bu yol çok kıymetlidir, kabiliyetli olanlara faydalıdır) buyurur. Bir talebe de kendi kendine, (Ben mahvoldum. Çünkü bende hiç kabiliyet yok) diye düşününce, o mübarek zat sözüne devam edip, (Bu yolun büyükleri, o kadar büyüktür ki, taşa teveccüh etseler, o taş feyz alır. Kabiliyetin hiç önemi yoktur. Gerekirse kabiliyet de verirler) buyurur. Bunun üzerine talebe, rahat bir nefes alır.

Aynı talebe, günler sonra, bir başkasına bu yolun büyüklerinin kıymetini anlatırken, hocasının son söylediği sözü nakleder. Bunun üzerine o yabancı buna inanmaz ve (Kabiliyet önemlidir. Mesela, Ebu Cehil'de kabiliyet olsaydı, Hazret-i Peygamber'in anlattıklarından istifade ederdi) der. Talebe gelir, olayı olduğu gibi hocasına anlatır. Hocası buyurur ki:
(Ne kabiliyeti evladım! Ebu Cehil'de inkâr vardı. Talep yoktu. Talep olduktan sonra, taş bile feyz alır. İnkâr olmasın yeter. “Yâ Rabbi ben zaten beceriksiz bir adamım, ama bu Allah adamıdır, onu seviyorum” derse, o zaman taş bile olsa, yine istifade eder.)