Peygamberler ve şehitler imrenir

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlânın rızası için bir araya gelmek, dinden ve büyük zatlardan bahsetmek büyük nimettir. Böyle bir nimet için ne kadar şükredilse azdır. Peygamber efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem, (Arş'ın etrafında nurdan kürsülerde oturmuş, nur gibi parlayan zatlara peygamberler ve şehitler bile imrenir. Bunlar, Allah için birbirini seven, Allah için buluşan, Allah için birbirini ziyaret edenlerdir) buyuruyor. Şimdi insanlar, başka şeyleri kutluyorlar, bir şeylerin ardından anma töreni düzenliyorlar. Dine hizmet için bir araya gelmeyip de, Allah rızasından başka maksatlarla toplanmanın vebali büyüktür.

Zeynel Âbidin hazretleri, (Bir talebe, hocasının karşısında, kor ateşin üstünde, kıyamete kadar hiç kıpırdamadan, edebini muhafaza ederek saygıyla otursa, yine de hocasının hakkını ödemiş olamaz) buyuruyor. Onun için bu büyük nimete, bu hizmetlere sebep olan büyüklerimize teşekkür ve dua etmek, Fatiha okuyup ruhlarına hediye etmek, boynumuzun borcudur. Çünkü Resulullah efendimiz, (İnsanlara şükretmeyen, Allahü teâlâya şükretmiş olamaz) buyuruyor.

Yapılan bütün işlerden, hizmetlerden maksat, dine hizmet ve Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarının, doğru din bilgilerinin yayılması olmalıdır. Yani bütün bunlardan gaye, bu hizmetlerin çoğalarak devam etmesidir. Maksat dine hizmet olursa, Allahü teâlâ yardım eder.

Abdullah bin Ömer hazretleri, anlatır:
Vefatından bir sene sonra, babam Hazret-i Ömer’i rüyamda gördüm. Babamın yüzü sararmış çok yorgun vaziyetteydi. (Babacığım bu ne hâl? Senin yüzün böyle değildi) dedim. (Yeni kurtuldum. Şimdiye kadar beni sorguya çekmişlerdi) dedi. (Babacığım, ne sorgusu?) dedim. (Hesabın biri bitmeden biri başlıyordu. Beytülmale ait zekât develerinin bir yuları vardı. Kullanıla kullanıla iyice eskimişti. Ben de işe yaramaz diye atmıştım. Allahü teâlâdan, “Niçin o yuları attın da, Müslümanların malını zayi ettin?” diye azarlayıcı bir hitap geldi. Eskimişti demekten başka mazeret bulamadım) dedi. (Bu yular için sana ne ceza verdiler?) dedim. (Sana, “Bu mektubu benim kefenim arasına koy!” dediğim mektup sayesinde cezadan kurtuldum) dedi.

Bu bir masal, bir hikâye de değil, bir vakıa, gerçek... Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Hazret-i Ömer’in hesabı böyle olursa, hepimizin, daha dikkatli, daha hassas olması lâzımdır.