Mezhep ve mezhep imamı

Sual: Mezhep ne demektir, İslâmiyetten ayrı bir şey midir, ayrı değilse, bir mezhebe uymak şart mıdır?
CEVAP
Mezhep; gitmek, takip etmek, gidilen yol anlamındadır. Mutlak müctehid denilen dinde söz sahibi âlimlerin, Müslümanların yapmaları gereken hususlarla ilgili olarak dinî delillerden, Kur'ân-ı kerim, hadis-i şerifler ve İcmâdan hüküm çıkarma usulleri ve çıkarıp bildirdikleri hükümlerin hepsine, mezhep denir.

Mezhep demek, Kur'ân ve Sünnet yolu demektir. Bir mezhep imamına uyan, Kur'ân-ı kerime ve Resulullah efendimize uyduğuna iman etmektedir.

Mezhep imamları bile, Kitabın yani Kur’ân-ı kerimin ve Sünnetin yani hadis-i şeriflerin manasını Eshâb-ı kiramdan öğrenmiş ve bu doğru manaya göre ictihad etmişlerdir. Bu doğru manayı ve doğru ictihadı beğenmemek, Muhammed aleyhisselama inanmamak olur ki bu da zındıklıktır.

Peygamber efendimiz ve Eshâbının yolu olan Ehl-i sünnetin yüzlerce mezhebinden bugün dört tanesi kitaplara geçmiş olup, diğerleri kısmen unutulmuştur. Bu dört mezhep; Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleridir. Müctehid olmayanların bütün hareketlerinde ve ibadetlerinde bir müctehide tabi olması yani bu dört mezhepten birinde bulunmasının lazım olduğu, Tahtâvîde bildirildiği gibi, Hamdullah Decvî, Muhammed Bâvâ Viltorî de bildirmektedir.

Her Müslümanın; bir ibadet, bir iş yaparken dört mezhepten birine uyması lazımdır. Dört mezhepten birine tabi olmak için bu mezhebin fıkıh bilgilerini iyi öğrenmek lazımdır. Bu da o mezhepte yazılmış olan fıkıh ve ilmihal kitaplarından öğrenileceğini, Muhammed Abdurrahmân Silhetî hazretleri bildirmektedir.

Dört mezhebin itikatları yani imanları birdir, ayrılıkları yoktur. Dördü de Ehl-i sünnet itikadında, inanışındadır. Ehl-i sünnet itikadında olmayanlara bidat ehli dendiği, Tahtâvîde yazılıdır.

Dört mezhepten birine uymak, Kur'ân-ı kerime ve Resulullah efendimize uymaktır. Çünkü, mezhep imamları Kur'ân-ı kerimde açıkça bildirilen hükümleri, Peygamber efendimizin Kur'ân-ı kerim ile ilgili açıklamalarını bildirdikleri gibi, Kur'ân-ı kerimde ve hadis-i şeriflerinde açıkça bildirilmeyen hususların hükümlerini de yine Kur'ân-ı kerim ve hadis-i şeriflerin ışığı altında ortaya koyduklarını Abdülganî Nablûsî hazretleri bildirmektedir.

Sual: Mezhep imamı diye kimlere denir ve bunların özellikleri nedir?
CEVAP
Kur'ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, Eshâb-ı kiramdan işiterek veya nakil yolu ile toplayan, açıkça bildirilmemiş olanları da, kendi koydukları usullere, metotlara göre açıkça bildirilmiş olanlara benzeterek çıkaran ve mutlak müctehid olan derin âlimlere mezhep imamı denir.

Sual: Bilinen mezhep imamlarından başka mezhep imamları var mı idi?
Cevap:
Bilinen dört mezhep imamından başka mezhep imamları da vardı. Fakat bunların mezheplerinde olanlar azala azala bugün hiç kalmadı. Eshâb-ı kiramın hepsi de derin âlim ve müctehid idi. Her biri kendi mezhebinde idi. Hepsi de bilinen mezhep imamlarından daha üstün idi. Fakat bunların kitapları olmadığı için mezheplerinin unutulduğunu, İmam-ı Şa'rânî hazretleri bildirmektedir.

Mezhep imamları, büyük din âlimleridir
Sual:
Mezhep imamları, Peygamber efendimizin övdüğü vâris olan âlimlerden değil midir?
CEVAP
Mezhep imamları, en büyük din âlimleridir. Peygamber efendimizin yolu, din âlimlerinden öğrenilir. Din imamlarından herhangi birine uymak, Peygamber efendimize uymak olur. Âlûsî, Gâliyye kitabında diyor ki:
“İlim öğrenmek ve öğretmek, ibadetlerin en üstünlerindendir. Abdullah ibni Abbas; âlimlerin, âlim olmayan müminlerden yedi yüz derece daha üstün olduğunu bildirdi. Hadis-i şerifte; (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) buyuruldu. Peygamberlik rütbesinin üstünde hiçbir rütbe olmadığına göre, bu rütbeye vâris olmanın şerefinden daha üstün bir şeref olamaz. İslam âlimlerinin çoğu, bu yüksek rütbeye kavuştu. Fıkıh ve hadis âlimleri ve en başta müctehidlerin dört imamı, bunların en üstünleridir. Bunlar, ahkam-ı islamiyyenin kapalı emirlerini, yasaklarını açığa çıkardı. İlmin temelini kurdular. Din bilgilerini, kısımlara, sınıflara ayırdılar. Onların yüce kıymetlerinden birkaçını bilmekle şerefleniyoruz. Bunların en önde olanı, büyük imam, Ebû Hanîfe Nu'mân bin Sâbittir. Onun yüksekliğini bildiren hadis-i şerifler elimizde mevcuttur. Buhârî ve Müslimde yazılıdır. Kırkbeş sene, beş vakit namazı bir abdestle kıldığını, Abdullah ibni Mübarek hazretleri bildirmektedir. Hasen bin Ammâre, yüce İmamı gaslederken;
“Otuz sene hep oruç tuttun. Allahü teâlâ sana rahmet eylesin!” demiştir. İlmi ile tam amel eden, onun gibi bir âlim görülmedi. Ondan daha üstün âlim bulunmadı. Allahü teâlâ, bizleri, bu yüce âlimlere uymakla şereflendirsin! Resûlullah efendimizin sözlerini bizlere ulaştıran, bu müctehidlerdir. Bugün de, Onların dört mezhebinden birine muhtaç olmayan, onlardan birine uymaktan kurtulabilecek kimse yoktur. İbni Mâcenin bildirdiği hadis-i şerifte; (Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacak, bunlardan yalnız biri Cennete gidecektir. Bunlar, benim ve Eshabımın yolunda olanlardır) buyuruldu. Bu ayrılık, usulde, imanda olan ayrılıktır. Bir hadis-i şerifte de; (Kitabullahta ve benim sünnetimde bulamadıklarınızı, Eshâbımın sözlerinden alınız! Eshâbım, gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidayete kavuşursunuz. Eshâbımın birbirlerinden ayrılıkları rahmettir) buyuruldu.

Sual: Ayet ve hadislerde açıkça bildirilmeyen bazı hükümleri, mezheb imamları bildirmektedir. Bunlar da sonradan çıkarılmış ve böylece bidat olmuş olmuyor mu?
CEVAP
Ehl-i sünnet âlimlerinin ibadetlerde, ictihat ile buldukları bilgiler bidat değildir. Bu bilgileri bulurken isabet edememeleri de suç olmaz. Dört mezhebin imamları, bu bilgileri, İslamiyetin sahibinin izni ile, İslamiyetin bildirdiği delillerden, senetlerden çıkarmışlardır. Bu bilgiler, İslamiyeti değiştirmiş değil, İslamiyete yardımcı olmuşlardır. Kur'ân-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık olarak bildirilmiş şeylerde, zaten ictihat yapılmaz. Bunlar, olduğu gibi kabul edilir. Açık bildirilmemiş bir işi gösteren delili ararken, isabet edememek suç olmaz. Fakat bu delil yani doğru yol açık olup da, bu delili bulmakta yanılarak veya bir delilden çıkarılmayıp, akla uyarak yapılan ibadetler, bidat olur. Böyle reformlar, bir müekked sünnetin ortadan kalkmasına sebep olursa, günahı daha da çok olur.