Eshabım gökteki yıldızlar gibidir

İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Eshab-ı kiramı sevmek, onlara bağlı olmak, insanlar içinden beğenilmiş, süzülüp ayrılmış olan bu çok kıymetli tabakanın hayat tarzlarına imrenip onlar gibi olmaya özenmek, Allahü teâlânın en büyük nimetidir. Hadis-i şerifte, (Kişi sevdiği ile beraberdir) buyurulduğundan onları sevenler, onlar iledir. Cennette onların makamlarında, yakınlarındadır.) (Eshab-ı Kiram)

İbni Hacer-i Mekki hazretleri de buyuruyor ki:
(Ey kalbi Allahü teâlânın sevgisi ile ve Resulullahın sevgisi ile dolu olan müslüman! Birinci vazifen Peygamber efendimizin eshabının sevgisini, ehl-i beytinin sevgisi ile kalbinde cem etmektir. Ehl-i beyti, Resulullahın evladı oldukları için sevdiğimiz gibi, diğerlerini de, Onun eshabı oldukları için sevmeliyiz! Çünkü, Eshab-ı kiramın nail oldukları şeref pek yüksektir. O şerefe başkaları kavuşamaz. O şereften biri, Resulullahın mübarek nazarları onlara işlemiş ve hepsine manevi imdat ile yardım etmiştir. Bu hassa, bunlardan başkasında bulunmuyor. Bunların kemalatına, geniş ilimlerine, Peygamber efendimizden aldıkları hakikat mirasına, sonra gelenlerden hiç biri kavuşamadı. Her müslümanın bunların hepsini adil, salih ve veli ve âlim ve müctehid bilmesi lazımdır. Kendilerinden bir hata çıksa da Cenab-ı Hak hepsini af ve mağfiret ile müjdeledi. Kur’an-ı kerimde mealen, (Allah, Onların hepsinden razıdır. Onlar da, Allah’tan razıdırlar) buyurdu. Sahabe-i kiramdan birini kusurlu bilmek ve kötülemek, bu âyet-i kerimeye inanmamak olur.) [Sava’ik-ul-muhrika]

Bunun için bu mübarek insanlardan bahsederken sıradan bir insandan bahseder gibi konuşmamalıdır. Her zaman edepli, terbiyeli olmalıdır. Her birinin ismini hürmetle, saygı ile söylemelidir. Birinin adı söylenince “radıyallahü anh [Allah ondan razı olsun]” denir. İkisi için “radıyallahü anhüma [Allah o ikisinden razı olsun]” Birkaçı veya hepsi söylenince “rıdvanullahi teâlâ aleyhim ecmain” veya kısaca “radıyallahü anhüm [Allah onların hepsinden razı olsun]” denir.

Peygamberlerden sonra insanların en iyileri
Peygamberlerden sonra, insanların en iyileri Eshab-ı kiramdır (radıyallahü teâlâ anhüm). Onların üstünlüklerini bildiren âyet-i kerimelerden bazılarının mealleri şöyledir:

(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın Peygamberidir, Onunla birlikte bulunanların [Eshabın] hepsi, kâfirlere karşı çetin ve birbirlerine karşı merhametlidir. Onları rükuya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah, inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükafat vaad etmiştir.) [Feth 29]

(Muhacirlerin [Mekke’den hicret eden eshabın] ve Ensarın [Medine’de muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah’tan razıdır.) [Tevbe 100]

(Müminlerden, oturanlarla malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vaad etmiştir; ama cihad edenleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.) [Nisa 95]

(Allah [Eshabın] hepsine de en güzel olanı [Cenneti] vaad etmiştir.) [Hadid 10]

(Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun [Eshab-ı kiramın] babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa, Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk etmez. İşte onların [Eshab-ı kiramın] kalbine Allah, iman yazıp katından bir ruh ile onları destekledi. Onları içlerinden ırmaklar akan Cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razıdır.) [Mücadele 22]

([Resulullahın eshabı olan] sizler, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız.) [Âl-i İmran 110]

(Resulüm sana Allah yetişir ve seni müminlerle [Eshabınla] destekler.) [Enfal 62]

İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Araf ve Hicr surelerinde (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruluyor. Yani kalblerindeki kin ve düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Demek ki, hiçbir sahabi, başka bir sahabiye haset ve kin beslemez. Çünkü, hepsi Hakkulyakin mertebesine ulaşmışlardır. Aralarındaki savaşlar ictihad sebebi ile idi. Her biri, kendi ictihadı ile hareket etmeye mecbur olduğundan, hiçbiri kötülenemez. Eshab-ı kiramdan birini kötülemek, (Allah onlardan razıdır) mealindeki âyete inanmamak olur. (Tathir-ül-cenan)

Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Eshab-ı kiramdan razı olması da sonsuzdur. Artık bir daha sözünden dönmez, hep razıdır.
İki âyet-i kerime meali:
(Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31]

(Allah vaadinden dönmez.) [Rum 6]

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Sahabe-i kiramın hepsi, sonra gelen Müslümanların hepsinden daha üstündür. Çünkü insanların en iyisinin sohbetinin üstünlüğüne benzeyen hiçbir üstünlük olamaz. Eshab-ı kiramın, İslamiyet’in zayıf olduğu ve Müslümanların az olduğu o zamanda, dini kuvvetlendirmek için ve Peygamberlerin efendisine yardım etmek için yaptığı ufak bir hareketine, o kadar sevap verilir ki, başkaları, bütün ömrünü, sıkı riyazetle ve ağır mücahedelerle ve ibadetlerle geçirse, o kadar sevap alamaz. (c.2, m.99)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her şeyin temeli vardır. Müslümanlığın temeli eshab ve ehl-i beytimi sevmektir.) [İ.Neccar]

(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın. Onların şanlarına yakışmayan bir şey söylemeyin! Allah’a yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç arpası kadar sevap alamaz.) [Buhari, Ebu Davud, Begavi]

(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.) [Buhari]

(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab [arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından akraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allah’ın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim]

(Ensarı müminden başkası sevmez, münafıktan başkası da buğzetmez. Ensarı seveni Allah da sever, onlara buğzedene Allah da buğzeder.) [Buhari]

(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]

(Beni gören Müslüman [Eshabım], Cehenneme girmez.) [Taberani]

(Eshabım gibi hiç kimse İslamiyet’e hizmet edemez.) [İ. Süyuti]

(Kimi çıkıp, Eshabımı kötüleyecek. Bunlar, Müslümanlıktan ayrılacaklardır.) [Beyheki]

(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]

(Eshabımın kusurlarını söylemeyin! Kalbleriniz onlara karşı değişir. Eshabımı iyilikle anın ki, kalbleriniz ülfet etsin!) [Deylemi]

(İnsanların en hayırlısı asrımdaki müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tabiin] dir. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tebe-i tabiin] dir. Artık bunlardan sonra yalan yayılır. Bunların [Eshabımın yolunda olmayanların] sözlerine ve işlerine inanmayınız!) [Buhari]

(Eshabımı, zevcelerimi ve Ehl-i beytimi seven ve onlara dil uzatmayan, Cennette benimle beraber olur.) [Ramuz]

(Eshabımı kötüleyen hariç, Kıyamette, herkesin kurtulma ümidi vardır.) [Hakim]

(Eshabım arasında fitne çıkacak, o fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetleri hürmetine af ve mağfiret edecektir. Sonra gelenler, bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]

Sual: Peygamber efendimizi görüp Müslümanlar olanlar, hep aynı şehirden mi idi veya kaç kısımda toplanmaktadır?
CEVAP
Bu konuda Mir'ât-ı kâinât kitabında deniyor ki:
“Âlimlerimiz, Eshâb-ı kiramı üç kısma ayırmıştır:

Birinci kısım, Muhâcirîn olup, Mekke alınıncaya kadar, Mekke'den veya başka yerlerden Medîne-i münevvereye hicret eden Müslümanlardır. Talha ile Zübeyr radıyallahü anhümâ, Muhâcirînin büyüklerindendir.

İkinci kısım, Ensâr-ı kiram olup, bunlar, Medine şehrinde ve etrafında bulunan Müslümanlardır ki, Resûlullah efendimize yardım ettikleri için, Ensâr ismi ile şereflenmişlerdir. Hâlid ibni Zeyd ebâ Eyyûb-el Ensârî radıyallahü anh Ensârın büyüklerindendir. İmâm-ı Tirmüzînin bildirdiği bir hadis-i şerifte;

(Kıyamet günü Eshâbımdan her biri, kabirlerinden kalkarken, vefat ettiği memleketin bütün müminlerinin önlerine düşerek ve onlara nur ve ışık saçarak Arasat Meydanına götürür) buyurulmuştur. Bunun için, İstanbul'daki bütün müminler, hazret-i Hâlid'in arkasında ve Onun ziyâsı altında, haşra geleceklerdir.

Üçüncü kısım, Mekke alındığı zaman ve daha sonra, burada ve başka yerlerde imana gelenlerdir ki, bunlar Muhâcir ve Ensâr değildir. Fakat sahâbîdirler. Mu'âviye ve Amr ibni Âs radıyallahü anhümâ, bu sahâbîlerin büyüklerindendirler.

Sual: Peygamber efendimizin eshabından en son vefat edenlerin isimleri belli midir?
CEVAP
İmâm-ı Vâkıdî hazretleri diyor ki:
“Eshâb-ı kirâmdan Kûfe, bugünkü Necef şehrinde en son vefat eden, Abdullah ibni Ebî Evfâ'dır. Şam'da son vefat eden, Abdullah bin Yesr'dir. Medîne-i münevverede son vefat eden, Sehl bin Sad'dır. Doksanbeş yaşında vefat etti. Basrada son vefat eden, Enes bin Mâlik'tir. Mekke-i mükerremede son vefat eden Ebuttufeyl Âmir'dir ki, hepsinden sonra, hicretin yüzüncü yılında vefat eden budur.”

Sual: Okul, minare yapmak, kitap bastırmak, Eshâb-ı kiram döneminde yoktu. Bunlara fıkıh kitaplarında, müstehab ve vacib olan bidat-i hasene denmektedir. Peki Eshâb-ı kiram bunları niçin yapmadılar?
CEVAP
Bunların bir kısmına onların ihtiyaçları yoktu. Mesela, mektep yapmadılar, kitap yazmaya ihtiyaçları yoktu. Çünkü, âlimler, müctehidler çoktu. Herkes sorup, kolayca öğrenirdi. Paraları, malları da, büyük binalar, minareler yapacak kadar çok değildi. En mühim sebep de, onlar daha mühim işleri yaptılar. Bunları yapmaya vakitleri olmadı. Gece gündüz gayr-i müslimlere, İslam dininin yayılmasına mâni olan devletlerle, diktatörlerle harb ettiler. Paralarının, mallarının hepsini bu cihatlara sarf ettiler. Memleketler, şehirler fethederek, milyonlarca insanı zalim devletlerin pençesinden kurtarıp, Müslüman yapmakla dünya ve ahiret saadetine kavuşturdular. İslam nizamını, İslam ahlakını, Allahın kullarına ulaştırdılar. Başka şeyler yapmaya vakitleri olmadı. Resulullah efendimiz;

(Bir kimse, İslamda sünnet-i hasene yaparsa, bunun sevabına ve bunu yapanların sevaplarına kavuşur. Bir kimse İslamda bir bidat-i seyyie çığrı açarsa, bunun günahı ve bunu yapanların günahları kendisine verilir) buyurdu.

Bidat-i hasenelerin hepsi, bu hadis-i şerifteki bidat-i haseneye dâhildirler. Bir sünnet yapana, yani bir çığır açana, bunu kıyamete kadar yapanların sevaplarının verilmesi, bunu başkalarının da yapmaları için niyet etmesine bağlıdır. Bunun gibi, imam başkalarına imam olmaya niyet etmezse, yalnız kılmanın veya bunun yirmiyedi katının sevabına kavuşur.

Cemaatin sevapları toplamına da kavuşması için, imam olmaya niyet etmesi lazımdır.

Bidat-i seyyie işlemenin zararı, sünneti, hatta vacibi terk etmenin zararından daha çoktur. Yani bir şeyi yapmak sünnet mi, bidat mi şüpheli olsa, bu şeyi yapmamak lazımdır.