Sual: Kur’anda, (Âlimlere uyun!) buyuruluyor. Ayrıca Eshab-ı kiramdan Allah’ın razı olduğu, hepsinin Cennetlik olduğu bildiriliyor. Peygamberimiz de, onlara uyanın hidayete kavuşacağını bildiriyor. Âlim olmayana, müctehid olmayana uyulur mu? Buradan da sahabenin tamamının müctehid olduğu anlaşılmıyor mu?
CEVAP
Elbette, hepsi müctehiddir. Sekiz muhaddisin [hadis âliminin] bildirdiği bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz.) [Taberanî, Beyhekî, İbni Asakir, Hatîb, Deylemî, Darimî, İ. Münavî, İbni Adiy]
Bu kadar hadis âliminin bildirdiği bir hadis-i şerifi bir kalemde silebilmek için, süper mezhepsiz olmak gerekir.
Eshab-ı kiramın her biri müctehid ve mezhep imamıydı. (Mizan, Hadika)
İbni Hacer-i Mekkî hazretleri buyurdu ki:
Eshab-ı kiramın nail oldukları yüksek şereflere başka hiç kimse kavuşamaz. O şereflerden biri şudur: Resulullah'ın mübarek nazarları onlara işlemiş ve hepsine manevi imdatla yardım etmiştir. Bu özellik, bunlardan başkasında bulunmuyor. Bunların üstünlüklerine, geniş ilimlerine, Resulullah’tan aldıkları hakikat mirasına, sonra gelenlerden hiçbiri kavuşamadı. Hepsi âdil, salih, veli, âlim ve müctehiddi. Kur’an-ı kerimde, (Allah onların hepsinden razıdır) buyuruldu. Onlardan birini kusurlu bilmek, bu âyet-i kerimeye inanmamak olur. (Savaik-ul-muhrika)
İmam-ı Busayrî hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsi de ictihad sahibiydi. Allahü teâlâ hepsinden razıydı, onlar da Allah’tan razıydı. Onlara hata isnat edilmez. (Kaside-i hemziye)
İmam-ı Şafiî, Risale-i kadime’de, (Eshab-ı kiram ilim, ictihad ve akılca hepimizden üstündür) buyurdu. (Mizan)
Sahabeyi kötülemek haramdır, çünkü hepsi müctehiddir. (M. Çihar Yâr-i Güzîn)
Sehl bin Abdullah Tüstürî hazretleri buyuruyor ki:
Sahabenin hepsini büyük bilmeyen, Resulullah’a iman etmiş olmaz. (Redd-i revafıd)
İmam-ı Teftazanî hazretleri buyurdu ki:
Sahabeye dil uzatanın sözü, Kur’an ve hadislere uygun değilse kâfir olur. Uygunsa büyük günaha girer, bid’at sahibi olur. (Şerh-i akaid)
İmam-ı a’zam, İmam-ı Mâlik gibi büyük din imamları, Sahabe-i kiramdan her birinin sözlerini, hareketlerini, işlerini hüccet ve senet olarak almışlardır. Müctehid olmayanın sözleri senet olarak alınmaz.
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiram, sohbette, daha ilk günde, öyle şeylere kavuştu ki, sonra gelen en büyük Evliya, en nihayette, ancak, bundan bir parçaya kavuşabildi. İşte bunun içindir ki, Vahşi, Hazret-i Hamza’yı şehit etmişken, Müslüman olunca, bir kerecik sohbetle şereflendiği için, Tâbiinin en üstünü olan Veysel Karani’den daha üstün oldu, çünkü sohbetin fazileti, bütün faziletlerin ve kemâllerin üstündedir. (1/66, 1/210)
Muhammed Masum Farukî hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsi fena fillah [Evliya] makamına yükselmiştir. Bu marifete [bu dereceye] kavuşanlara müjdeler olsun! (2/6)
Eshab-ı kiram sohbette bulundukları için, hepsi Cennetlik olmuştur. Hepsi de, peygamberler hariç bütün insanlardan üstündür. Dört hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Rabbim bana vahyetti ki: “Eshabın gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı bazısından daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzeredir.”) [Deylemi]
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]
(Eshabımdan herhangi birine uyan, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur.) [Beyhekî]
(İnsanların en hayırlısı, asrımdaki Müslümanlar [Eshab-ı kiram] dır.) [Buharî]
Meşhur bir beyt şöyledir:
Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazinedir,
Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütüphanedir.
Âlimin bir nazarı bir hazine olursa, Resulullah’ın mübarek nazarının, sohbetinin ne büyük servet olacağını düşünmelidir.
Sual: Evet sohbet kıymetli ama ilim öğrenmeye sebep olmaz. Sohbet ile insan müctehid olur mu hiç? Sohbet ile müctehidlik karışmış olmuyor mu?
CEVAP
Allah Resulünün sohbeti ile, Şevkani’nin, Efgani’nin ve Abduh’un sohbetini birbirine karıştırmamak lazım. Bunların sohbeti zehir, Resulullahınki kalblere şifadır. Resulullahın sohbetinin üstünlüğü, bütün derecelerin, bütün faziletlerin, bütün şereflerin üstündedir. Bunları ancak bid’at ehli olan inkâr eder.
Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden olan İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ehl-i beytin ve Eshab-ı kiramın hepsini sevmek, saymak lazımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünkü, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazileti, hepsinde vardır. Sohbetin fazileti ise, bütün faziletlerin üstündedir. İşte bunun için, Tâbi’inin en üstünü olan Veysel Karani, Eshab-ı kiramın en aşağısının derecesine yetişemedi. Hiçbir üstünlük, sohbetin üstünlüğü kadar olamaz. Çünkü, sohbete kavuşanların [Eshab-ı kiramın] imanları, sohbetin bereketi ve vahyin bereketi sayesinde, görmüş gibi kuvvetli iman olur. Sonra gelenlerden hiçbir kimsenin imanı, bu kadar yüksek olmadı. (m.59)
Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıklar, savaşlar, nefslerine uyarak değildi. Onların mübarek nefsleri, insanların en iyisinin “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetinde bulunmakla, kalbleri cilalayan sözlerini dinlemekle, tezkiye bulmuş, emmârelikten kurtulmuştu. Nefslerinde, İslamiyet’e uymayan istek kalmamıştı. (m.54)
Eshab-ı kiram, o Serverin “aleyhisselam” sohbetinde, daha ilk günde, öyle şeylere kavuştu ki, sonra gelen en büyük Evliya, en nihayette, ancak, bundan bir parçaya kavuşabildi. İşte bunun içindir ki, Vahşi, Hazret-i Hamza'yı şehit etmiş iken, Müslüman olunca, bir kerecik, Seyyid-il-evvelin vel-âhirinin sohbeti ile şereflendiği için, Tâbi’inin en üstünü olan, Veysel Karani’den daha yukarı oldu. Hayr-ül-beşerin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselam” sohbetinin başlangıcında Vahşi’ye “radıyallahü anh” nasip olanlara, Veysel Karani, o kadar yüksek olduğu halde, sonunda bile kavuşamadı. (m.66)
Hiç bir şey sohbet gibi faydalı değildir. Resulullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshabı, sohbet ile, başkalarından daha üstün oldular. Peygamberlerden “aleyhimüsselam” başka herkesten, hatta Veysel Karani’den ve Ömer bin Abdülaziz’den daha üstün oldular. Halbuki Veysel Karani ile Ömer bin Abdülaziz son dereceye yükselmişler ve sohbetten başka kemâlâtın hepsine varmışlardı. Bunun için, Hazret-i Muaviye’nin yanılması, Resulullahın sohbeti bereketi ile, o ikisinin doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun gibi, Amr ibni Âs’ın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu. Çünkü bu büyükler, Resulullahı görmekle, melekle birlikte bulunmakla, vahyi ve mucizeleri görmekle, imanları görerek inanmak oldu. Bu saydığımız üstünlükler, bütün başka üstünlüklerin temelidir, kaynağıdır. Eshab-ı kiramdan başkası bunlara kavuşamadı. Veysel Karani, sohbetin bu üstünlüklerini bilseydi, hiçbir şey onu sohbetten alıkoyamazdı. Bu üstünlüğe kavuşmak için her şeyi bırakırdı. (m.120)
Tâbi’inin en üstünü olan Veysel Karani, Hazret-i Hamza'nın katili olan Vahşi’nin “radıyallahü anhümâ”, Resulullahın bir kerecik sohbetinde bulunmakla yükseldiği mertebeye yetişemedi. Çünkü sohbetin fazileti, bütün faziletlerin ve kemâllerin üstündedir. Çünkü, onların imanları, görerek kuvvetlendi. Bu nimet, başkalarına nasip olmadı. (m.210)
Veysel Karani, yanında olmadığı için, yanında olanlardan [Eshab-ı kiramdan] en aşağıdakinin derecesine yükselemedi. Bunun için de, onun dağ kadar altın sadaka vermesi, bir avuç arpa sadakalarının sevabı gibi olamadı. Hiç bir şeref, sohbet şerefi gibi olamaz! (m.222)
Üveys-i Karniyi “rahmetullahi aleyh” düşünün! Uzlet etmek istedi. Bunun için, insanların en iyisinin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselam” sohbetine kavuşamadı. Sohbetin yükselttiği derecelere erişemedi. Tâbi’inden oldu. Birinci olmaktan, ikinci dereceye düştü. (m. 270)
Sual: Eshab-ı kiram, mahlukların en iyisinin “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslimât” sohbetinde bir kere bulunmakla, bütün ümmetin Evliyasından daha üstün oldular. Acaba bütün bu Seyr ve Süluk ve Fenâ ve Bekâ, bunlarda bir sohbette mi hasıl oldu? Yoksa, bu bir sohbet, seyr ve sülukun ve fenâ ve bekanın hepsinden daha mı üstün idi?
CEVAP
Bu güç sorularınızı cevaplandırmak, yazmakla olmaz. Bir arada bulunmak, uzun zaman hizmet etmek lazımdır. Bu kadar zaman içinde kimsenin söylemediği şeyleri bir defada söylemek ve bir kalemde yazmak kolay olur mu? Fakat, sorduğunuz için, cevapsız bırakmak da olamaz. Fenâ ve Bekâ ve Süluk ve Cezbe ile olan yaklaşmaya Kurb-i vilâyet denir. Bu ümmetin evliyası, bu yaklaşmak ile şereflenmişlerdir. Eshab-ı kiramın, Hayr-ül-enâmın = [insanların en hayırlısının] sohbetinde “aleyhi ve aleyhimüssalâtü vesselam” kavuştukları yakınlık ise, Kurb-i nübüvvet’tir. Resulullaha uyarak ve Ona vâris olarak kavuşmuşlardır. (m.313)
Görüldüğü gibi İmam-ı rabbani hazretleri, diğer insanlardan her bakımdan üstün olduğunu bildiriyor. İman yönüyle üstündür, fazilet yönüyle üstündür, ilim yönüyle üstündür. Zahiri ve Bâtıni ilim yönünden üstündür. İlim yönüyle üstün olunca, başka müctehidlerden elbette üstündür.
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiramın hepsini adil, salih, evliya, âlim, müctehid bilmek her Müslümana lazımdır. Kur'an-ı kerimde, (Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdır) buyuruluyor. Onlardan birini kötülemek, bu âyete inanmamak olur. (Savaık-ul muhrika)
Dikkat edilirse İbni Hacer-i Mekki hazretleri de eshab-ı kiram için müctehid idi diyor, aynen İmam-ı Rabbani hazretleri gibi söylüyor. Zaten İslam âlimleri inançla ilgili bilgilerde birbirine farklı konuşmaz, amele ait ictihadları farklı olabilir. Bu da dinimizin emridir.
Yine buyuruluyor ki:
Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazinedir,
Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütüphanedir.
Âlimin bir nazarı bir hazine olursa, Resulullahın nazarı ne olur acaba düşünebiliyor musunuz?
Sual: Size göre bir insan büyük günah işlese, mesela içki içse bu kimse evliya olabilir mi?
CEVAP
Bize göre size göre din olmaz. Allah neyi bildirmişse, Resulü neyi açıklamışsa, Resulullahın vârisleri neyi bildirmişse doğru odur.
Allahü teâlâ (Onların hepsine Cenneti söz verdim, ben onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) buyuruyor. Resulü de, (Eshabım bütün insan ve cinlerden üstündür) buyuruyor. Ehl-i sünnet uleması, (En büyük evliya, eshab-ı kiram derecesine yükselemez) buyuruyor. Hâşâ, Allah ve Resulü ve Ulema yanlış mı söylüyor?
Sual: Evliya büyük günah işler mi? Sahabeden büyük günah işleyenler olduğuna göre, sahabeye evliyadan üstün gözü ile bakmak uygun olur mu?
CEVAP
Evliya büyük günah işlemekle evliyalıktan düşmez. Evliya büyük günahta ısrar etmez. İşte vesikası:
Büyük âlim ve on üçüncü asrın müceddidlerinden Mevlana Halidi Bağdadi hazretleri, (Adab-ı tarikai aliyye) kitabında buyuruyor ki:
(Ehlullaha itiraz eden kimsenin küfür üzere öleceğini gösteren hadis-i şerifler vardır. Evliyanın masum olması şart değildir. Eshab-ı kiram arasında had cezası verilen ve eli kesilen oldu. Halbuki, Sahabenin en aşağı derecede olanı da Veli idi. Hepsi, Sahabi olmayan Velilerin hepsinden daha yüksek idiler. Velilerin hepsi, günaha devam etmekten mahfuzdur. Belki, bazen günah işlediği için pişmanlıkları, ağlamaları, Allahü teâlâya yalvarmaları daha çok olur. Dereceleri artar. Bu sebeple, Hikemi Ataiyye’de, (Zillet ve inkisara sebep olan günah, izzeti nefse ve kibre sebep olan taatten daha hayırlıdır) denilmiştir. Amelleri ve sıfatları müsavi olan iki Veliden, tevbesi daha çok olanın, masum olandan daha üstün olduğu bildirildi.) Buhari’de diyor ki: (Eshab-ı kiramdan Abdullah adında birine, şarap içtiği için had cezası verildi. Resulullah buna lanet edildiğini işitince, (Ona lanet etmeyin! Çünkü O, Allah’ı ve Resulünü sevmektedir) buyurdu. Merec-ül-bahreyn’de, Ahmed Zerruktan alarak diyor ki: (Masum olmak, kusursuz olmak, Peygamberlere mahsustur. Velinin masum olması şart değildir. Israr ve devam olmadan, büyük günah işlemek, vilayeti bozmaz. Veli, günahından vazgeçer ve tevbe eder. Günah işlemek, insanı helak etmez. Günaha devam etmek, tevbeyi terk etmek, helak eder. Âdem aleyhisselamın zellesi ile, İblisin isyanı, bundan dolayı farklı oldu.)
Sual: Sahabenin hepsinin müctehid olduğunun söylemek akla aykırı değil mi? Nakil de olmadığına göre, sahabeye müctehid denemez, öyle değil mi?
CEVAP
Akıl senet değildir. Hele sizin ve bizim aklımız hiç senet olmaz. Nakilden kastınız galiba Abduh ve benzerleridir. Âyet, hadis ve Ehl-i sünnet uleması değildir. Eğer bunlara itibar edilseydi, (Eshabın hepsine Cenneti söz verdim onların hepsinden razıyım, hepsi seçilmiştir, diğer ümmetlerden üstündür) meallerindeki âyet-i kerimelere ve (Eshabım cin ve insanların hepsinden üstündür, hepsi Cennetliktir) mealindeki hadis-i şeriflere inanmak gerekirdi. Bunları ve ulemanın sözlerini nakil kabul etmiyorsanız, size başka sözümüz olamaz.
Sual: Sahabe de bizler gibi bilgi yönünden farklı kimseler değil miydi?
CEVAP
Elbette farklılık vardı ancak parlaklıkta, yıldızların birbirine olan parlaklığı gibi olduğu, âyet-i kerimede ve hadis-i şeriflerde bildiriliyor. (Sonra Müslüman olanlar öncekiler gibi olamaz, ama hepsi de Cennetliktir) buyurulmuyor mu?
Evliya mum ışığı ise, eshab-ı kiram yıldızdır, Resulullah ise güneştir.
Sual: Eshab-ı kiramın içinde, işçi, köylü, çiftçi, esnaf, köle, hizmetçi ve çoban olan kimseler var idi. Bu bakımdan sahabenin hepsinin müctehid olduğunu söyleyenleri duyunca aklımı kaçıracak gibi oluyorum. Sizin aklınıza böyle bir şey olmuyor mu?
CEVAP
Siz aklınızı kaçırsanız da, Allahü teâlâ, Resulü ve Resulullahın vârisleri öyle demiyor. Onların müctehid olacak kadar ilme sahip olmaları Resulullahın mucizeleri ile oluyor. Allahü teâlâ, Eshab içinde çoban, köle, işçi, köylü olacağını bilmiyor muydu? Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an-ı kerimde niye onları övdü? Hepsinden razıyım niye dedi? Hepsi Allah’tan niye razı oldu? Hepsine Cenneti söz veriyorum diye niye söyledi? Hâşâ onlar cahil ise, Resulullah niye onları, (Hidayet yıldızları) olarak gösterdi? Dört mezhep imamı eshab-ı kiramın sözlerini niçin senet olarak aldılar?
İşçi, köylü, çoban, çiftçi dediğiniz mübarek zatlar, o ilimleri Nuri efendiden, Dursun efendiden tahsil etmediler. Onlar, Allah Resulünden aldılar. Allah’ın Resulü bir bakmakla o makama yükseldiler. Bu mucizeden şüphe eden Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmiş olur. Sizin aklınızı oynatacak gibi olmanız, mucizeye inanmayışınızdan dolayıdır. İnansanız Allah’ın kudretinden şüphe etmezsiniz. Mucizeleri kabul etmeyen bid’at ehli hep tevil etmiştir. Mesela Abduh, Ebabil kuşlarının bir taş atarak askerleri öldürmesine, mikrop demiştir. Mucizeye bir türlü akıl erdirememiş ve akıllarını oynatmışlar, kimi mason olmuş, kimi de mezhepsiz.
Miraca çıkan, Ay’ı ikiye yaran ve sayısız mucizeleri gösteren Allah Resulünün bir bakışı, eshabı en yüksek dereceye yükseltti. O ilim için senelerce tahsil gerekmez. Elçi olarak yabancı ülkeye gidecekler, bir anda yabancı dilleri öğreniyordu. Bunlar Resulullahın mucizesidir. Abduh ve yandaşları böyle mucizelere inanmaz.
Sual: Eğer sahabe içinde müctehid varsa, mezhepleri hakkında niçin en ufak bir bilgi yoktur? Eğer müctehid iseler, lütfen bana dört halifenin mezhebinin esaslarını söyleyebilir misiniz? Neydi onların mezhebi?
CEVAP
Bu konu geniş olarak sitemizde diğer maddelerde var. Burada kısaca şunu söyleyelim, sadece Eshab-ı kiram değil, tabiinden de, tebe-i tabiinden de bir çok müctehid zatlar var idi. Mesela Hasan-ı Basri, Süfyan-ı Sevri, Muhammed Bakır, müctehid âlimler idi. Ancak ne dört halifenin, ne diğer eshab-ı kiramın, ne de bu saydığımız zatların hiç birinin mezhebi tedvin edilmedi. Bunun için onların mezhepleri bilinmiyor. Mezhepleri bilinmiyor diye onlar müctehid değil mi diyeceğiz?
Eshâb-ı kiramın hepsi müctehid idi
Sual: Peygamber efendimizi gören, sohbetinde bulunanların her biri, mezhep imamı gibi müctehid mi idi?
Cevap: Eshâb-ı kiramın yani Peygamber efendimizi gören Müslümanların hepsi derin âlim ve her biri, birer müctehid idiler. Din bilgilerinde, siyasette, idarecilikte, zamanlarının fen bilgilerinde ve tasavvufta, ahlak ilminde birer derya idiler. Bu bilgilerin hepsini, Resûlullah efendimizin mübarek yüzünü görmekle ve kalplere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle az zamanda edindiler. Müctehide kendi ictihadı ile amel etmek lazım olduğundan her birinin mezhebi vardı. Mezhepleri az veya çok farklı idi. Tabiin yani Eshâb-ı kiramı görenler ve Tebe-i tabiin yani Tabiini görenler arasında da müctehidler vardı. Bu müctehidlerin mezheplerinden yalnız dördünün kitaplara geçip dünyanın her yerine yayıldığını, diğerlerinin mezheplerinin unutulduğunu, Seyyid Abdülhakim Efendi ve Hamdullah Decvî hazretleri açıkça bildirmektedir.