Ölenler hep ihtiyar mı?
* Dün öldü, bugün can çekişiyor, yarın var mı?
Genç olan ölmez mi, ölenler hep ihtiyar mı?
* Kalbler, içi boş kaplara benzer, hayırlı olan hayırla dolu olandır.
* Şükredilen nimet bakileşir.
* Bir kimse günahını ben yapmadım diye gizlerse, yalan söylemiş olmaz, tevbe yerine geçer.
* Sevgi hep yüksekten aşağı gelir. Bir büyük zata biri, (Allahü teâlâ beni seviyor mu?) diye sormuş. O da (Sen Allahü teâlâyı seviyor musun?) demiş. Evet seviyorum deyince, Allahü teâlâ seni seviyor buyurmuş. Çünkü sevgi yüksekten aşağı gelir. Eğer O seni sevmeseydi sen Onu sevemezdin.
Kocası sevmezse hanım nasıl sevsin. Hocası sevmezse talebe nasıl sevsin. Onun için herkesi sevin. Siz severseniz onlar da sizi sever. Niye beni sevmiyorlar diye şikayet etmeyin. Siz severseniz onlar da sevmese bile severler.
* Şiddetli sel, önüne çıkanı alır götürür. Ancak bir çınarın kovuğuna girmiş saman çöpünü götüremez. O saman çöpü, çınarın kovuğunda döner durur, sel ona bir şey yapamaz. Ahir zamanda da, küfür, şiddetli sel gibi akar. Önüne çıkanı alır götürür. Ancak, imam-ı Rabbani hazretleri gibi bir ehl-i sünnet büyüğünün, böyle yüce bir çınarın kovuğuna girenleri götüremez, bunlara bir şey yapamaz. Bu büyüklerin kovuğuna girenler, yani onları sevip yollarında olanlar seçilmiş, mübarek insanlardır. Bu kimseler, neseplerinde muhakkak ya Peygamber efendimize ya da Eshab-ı kirama dayanırlar.
* Allahü teâlâ bir kuluna üç şekilde hidayet verir, müslüman yapar:
1- Ezelde sevmiş nasip etmiştir.
2- Bir kul, Allahü teâlâya kavuşmak için araştırır, Allahü teâlâ, ona bütün yolları açar, İslam’la nasiplenir.
3- Bir insana, hatta samimi olarak Allah için bir hayvana iyilik yapar, şefkat gösterirse, Allahü teâlâ, (Benim yarattığıma şefkat gösterene ben de şefkat gösteririm) der, imanı nasip eder. Allahü teâlâ, cömertleri sever... Kâfir cömerde son nefeste iman nasip olabilir.
* Dünya, dünyanın değil, ahiretin tarlasıdır. Bu öyle bir tarla ki ekiyorsun, bire on, bire 700 veriyor. Bu en azı yukarısının sınırı yok. Ancak, bu tarlaya, dünyalık ekersen koca bir hiç alırsın. Aklı olan hiç ile uğraşır mı? Bunun için bu tarlaya herkesin bir şeyler ekmesi lazım. Bu tarlada, insanların dünya ve ahiret saadetlerine kavuşmaları yani müslüman olmaları için, şunu yapmak herkese farzdır: Beden ile çalışacaksın. Bu mümkün değil ise, beden ile çalışanlara destek olup, yardım yapacaksın. Bu da mümkün değil ise onlara dua edeceksin.
* İnsan ruh ve bedenden yaratılmıştır. Nasıl ki insan bedenin hastalanmaması için ona iyi bakıyorsa ruhuna da iyi bakması, beslemesi gerekir. Ruhun gıdası dini ilimdir. Bu ilmin menbaı da, ehl-i sünnet âlimleri yani onların kıymetli kitaplarıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anlaşılır. Çünkü Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana, her buluş kıymetsizdir, yanlıştır. Çünkü her sapık, Kur'an ve sünnete uyduğunu sanır, sapıklığının doğru olduğunu iddia eder. Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır. Doğru yoldan kayar, felakete gider. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayan yanlıştır.)
* Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumayan ve dağıtmayanların imanlarında bir noksanlık vardır.
* Kul hakkından sakının, her şeyin çaresi var ama kul hakkından, helalleşmediğiniz müddetçe kurtulmanın imkanı yok. Ahirete bırakmayın, kim haklı kim haksız orada belli olur, bakarsınız ben haklıyım dersiniz haksız çıkabilirsiniz. Yüzde yüz haklı olsanız da, (Tamam arkadaş, ben hakkımı helal ettim) diyerek münakaşayı terk edene Cennette köşk vaat ediliyor. Bunu Peygamber efendimiz vaad ediyor. Bu yüzden, münakaşa etmeyin, haklı olsanız da münakaşadan vazgeçin, tamam arkadaş sen haklısın deyin.