Bidat nedir, ne değildir?

Sual: Bidatin anlamı nedir ve dinde bidat ne demektir, ne yapılırsa dinde bidat olmuş olur?
Cevap:
Bidat Arapça bir kelimedir. Sonradan ortaya çıkarılan her şey demektir. Bu bakımdan, hem adette, hem de ibadette yapılan değişiklikler, reformlar bidat olur. Adet demek, karşılık olarak kıyamette sevap beklenilmeyen, yalnız dünya faydasını düşünerek yapılan şey demektir. İbadet bunun tersi olup, kıyamette karşılığında sevap beklenen şeydir.

Dinde bidat demek, Eshâb-ı kiram ve tabiin zamanından sonra, Resûlullah efendimizin izni olmadan, dinde yapılan eklemeler ve noksanlıklar, yani ibadet olarak yapılan, sevap olduğu düşünülen değişiklikler demektir. Dinde reform da, dinde bidat demektir. Adetlerde yapılan değişiklikler, bu bidatin dışında kalmaktadır. Hadîs-i şeriflerde kötü olduğu bildirilen, dindeki bidatlerdir. Yani dinde reformlardır. Bunlar ibadetlere yardımcı değildirler. Hepsi, ibadetleri değiştirmekte, bozmaktadırlar.

Bidat, ikiye ayrılır: İtikatta ve ibadet olan işlerde bidatlerdir. İtikatta olanlar, ya ictihâd ile yapılır. Yani âyet-i kerimelerden ve hadîs-i şeriflerden çıkarılır. Yahut, akıl, düşünce ile beğenilerek yapılır. İctihâd yapabilmek için derin âlim, yani müctehid olmak lazımdır. Müctehid, itikat bilgilerinde ictihâd yaparken yanılırsa, af olmaz, suçlu olur. Yanlış anladığı inanılacak şey, dinde açıkça bildirilmiş ve cahillerin bile işitip bildiği, yayılmış bilgilerden ise, bu müctehid ve buna inananlar kafir olur. Kafir olduğu anlaşılan bir kimse, bu küfründen tevbe etmedikçe, Müslüman olduğunu söylese ve bütün ömrünü ibadetle geçirse de, küfürden kurtulamaz. Açık bildirilmiş, fakat herkesin işitmemiş olduğu bilgilerden veya açık bildirilmemiş bilgilerden ise, kafir olmazlar. Bidat sahibi, dalalet ehli yani sapık olurlar. Bu yanlış inanışları, katl ve zina gibi büyük günahlardan da daha büyük günahtır. Yetmişiki türlü bidat fırkası bulunacağı ve sapık inanışları sebebiyle hepsinin Cehenneme gidecekleri, hadîs-i şeriflerde bildirilmiştir.

Resûlullah efendimizin miraca çıktığına, kabir sualine, ictihâd yolu ile inanmayan, bidat sahibi, yani sapık olur. Kendi aklı, görüşü ile inanmayan bir din adamı ise, din bilgilerine kıymet vermemiş olacağından, kafir olur.

Sual: Bidat nedir?
CEVAP
Bid'at
, sonradan çıkarılan şey demektir. Bunlar ya âdette olur veya ibadette olur.

Âdette bid'at, sevap beklenilmeden, dünya menfaati için yapılan şeylerdir. Âdette bid'at, bir ibadeti bozmazsa veya dinin yasak ettiği bir şey değilse günah olmaz. Âdette olan bid'at, ceket, pardesü giymek, çay ve kahve içmek gibi dinin yasak etmediği bir şey ise, günah değildir. Peygamber efendimizin papaz ayakkabısı ve Rum cübbesi giydiği hadis-i şerifle bildirildi. (Tirmizi)

Fen ve fen bilgileri dinde bid'at değildir. Fenni buluşlara sahip çıkmak, dinimizin emridir. (İlim Çin’de de olsa alın! Fen ve sanat, müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın) hadis-i şerifleri, kâfirlere uymayı değil, fenni onlarda bile olsa, arayıp bulmayı emrediyor. (Mevduat-ül-ulum)

İbadette bid'at
, Resulullahın ve dört halife zamanında bulunmayıp da, dinimizde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere, şekillere ve âdetlere denir. İbadetlere bid'at karıştırmak büyük günahtır. Bid’ati sünnet diye işlemek haramdır. Bunların hepsini din diye, ibadet diye uydurmak veya dinin önem verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bid'attir. Bid'atlerin bazıları küfür, bazıları büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Her bid'at sapıklıktır) buyuruldu. (Müslim)

Bid’at çıkaran, dinde noksanlık görüp bazı hükümleri değiştirmeye, yeni hükümler koymaya çalışır. Sahih hadisleri uydurma zanneder, İslam âlimlerini beğenmez. Bid’at ehli kibirlidir.

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Kibrin diğer günahlardan daha büyük olmasının sebebi şudur: Büyüklük ancak Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun tahtında oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmayarak suç işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak, onun tahtına oturup emirler vermek arasında elbette büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Allah’ın emrini yapmamak gibi bir suç değil, bizzat ilah olmak gibi büyük suç oluyor.

Bid’atin de hırsızlık, katillik, fahişelik, içki içmek gibi haramlardan daha büyük olmasının sebebi budur. Günah işleyen kimse, Allah’ın emrine isyan etmiş olur, büyük günah işler. Fakat bid’at çıkaran kimse, Allah’ın, Resulünün ve Resulullahın vârisleri olan âlimlerin bildirdiği hükümleri beğenmeyip yeni hükümler koymaya, bizzat dinin sahibi olmaya çalışıyor. Yani Allah adına, Resulü adına hareket ediyor, hatta onları beğenmeyip kendi görüşünü din gibi ortaya koymaya çalışıyor. Bu bakımdan bid’at ehli, hırsızdan, eşkıyadan, katilden daha büyük günah işliyor. İşte bunun gibi sebeplerden dolayı Peygamber efendimiz, (Ben onlardan değilim, onlar da benden değildir. Onlara karşı cihad, kâfirlerle cihad gibi önemlidir) buyuruyor. (Deylemi)

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(Bid’at ehli, yapacağı değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid'at çıkarıyor, bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid’atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260)

Her bid’at sapıklıktır
Sual:
Niye faydalı olan bid’atlere itiraz edilir ki?
CEVAP
Faydalı bid’at olmaz. Hâşâ o zaman Allahü teâlâ dini eksik göndermiş olur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Okul, kitap gibi dinin izin verdiği faydalı şeylere bid'at dememeli, Sünnet-i hasene, yani iyi iş demeli. Bid'atler, faydalı görünseler de, hepsinden kaçınmak gerekir. Hiçbir bid'atte fayda yoktur. Bugün kalbler karardığından, bazı bid'atler güzel görünse de, kıyamette hepsinin zararlı olduğu anlaşılacaktır.

Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Din adına uydurulan her şey bid’attir, her bid’at sapıklıktır; her sapıklık da Cehenneme götürür.) [Buhari, Müslim, İbni Mace, Nesai]

Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram ve şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, namazı nasıl kılmışlar, ibadetleri nasıl yapmışlarsa, aynen öyle yapmak gerekir. Eklemek ve çıkarmak, dini değiştirmek olur. İbadetlere bid'at sokmakla daha güzel ibadet edilmiş olmaz. (İbadetleri bizim gibi yapmayanlar, bizden değildir) hadis-i şerifini düşünerek, ibadetlere ilave ve çıkarma yaparak dini değiştirmekten çok sakınmalıdır!

Bid’at insan elinin değmesidir
Sual:
Bid’at, ilahi hükümler topluluğu olan dinimize insan elinin değmesi diye tarif ediliyor. Peygamberimiz de insan, müctehidler de insandır. Peygamberimiz, farklı hükümler bildirmiştir. Müctehidlerin de, birbirinden farklı hükümleri vardır. Biri bir husus için farz derken, öteki sünnet diyebiliyor. O zaman bu insan eli değmesini nasıl açıklayabiliriz?
CEVAP
Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın kulu, elçisi, halifesi ve vekilidir. Vekil, kendisine verilen yetki bakımından asıl gibidir. Yani aslın verdiği konularda yetki sahibidir. Mesela, canları Allahü teâlâ alır. Bunu vekili vasıtasıyla yapar. Bir ayet-i kerime meali:
(Sizin canınızı almaya vekil kılınan ölüm meleği, canınızı alacak; sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz.) [Secde 11]

Halife ve vekil, yaklaşık aynı anlamdadır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Sünnetimi ihya edip yayan halifemdir.) [İ.Asakir]

(Sultan, yeryüzünde zıllullahtır.) [Taberani]
Zıllullah, Allahın gölgesi demek değildir, Allahü teâlânın emirlerini tatbik etme yetkisine sahip halife, vekil demektir.

Allahü teâlâ, hüküm koyması için Resulüne yetki vermiştir. Artık Resulünün koyduğu hükümler, beşeri kanunlar değil, ilahi hükümler olur. Müctehid âlimler de, Resulullahın vekilleridir. Onlara ictihad etme yetkisi verilmiştir. Bu farklı ictihadların rahmeti ilahi olduğu da açıklanmıştır. Bu bakımdan, Resulullahın hükümleri gibi, müctehidlerin her biri rahmet olan farklı ictihadları, ilahi hükümlere zıt kabul edilmez; çünkü ahirette Allahü teâlâ, insanları onların bildirdiği hükümlerle hesaba çekecektir. Şafii mezhebindekine, (Deniz haşaratını niye yedin), Hanefi mezhebindekine de, (Karşı cinse dokunduğun halde niye abdest almadın) diye sormayacaktır. Böyle olunca, onların koyduğu hükümler beşeri olmaktan çıkmakta, Allahü teâlânın emrine uygun gelmektedir.

Güzel bid’at olmaz
Sual: Bu millet niye çeşitli sapık gruplara bölünmüştür?
CEVAP
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace]

Demek ki, asr-ı saadetten uzaklaştıkça ilim azalacak, cehalet çoğalacaktır. Cahillik çoğalınca da, sapıklar türeyecek, halkı sapıtmaya çalışacaklardır. Sünneti bid’at gibi gösterecekler, bid’atleri de sünnetmiş gibi cilalayıp halka sunacaklardır. Yani hakkı bâtıl olarak gösterecekler, bâtılları hak olarak sunacaklardır. Böyle yapılınca da, o milletin sapıtması kaçınılmaz olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hidayete kavuşan hiçbir topluluk, hakkı bâtıl, bâtılı hak göstermeye çalışmadıkça, dalâlete düşmez, yani sapıtmaz.) [Tirmizi]

Onun için sünneti ve bid’ati iyi bilmeli. Yaptıkları sapıklıklara, kılıf bulmak için, (Güzel bid’at) diyenlere karşı uyanık olmalı. İbadetlerde değişiklik olmaz, ibadeti daha güzel hâle getiremeyiz. Bu şu demektir: (Allah bu ibadeti eksik emretmiş, doğrusu böyle olur) anlamına gelir. İbadette güzel bid’at olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri bunu Mektubat'ında güzel açıklıyor. Allah ve Resulü iyi bilememiş de, biz mi daha iyisini bileceğiz? Değişiklik yapmaya ne hakkımız vardır? Âdetlerde güzel bid’at olur, bunun mahzuru olmaz. İbadette güzel bid’at olmaz. Teknolojideki yenilikler âdetler içindir, teknolojinin ilerlemesiyle ibadetlerde değişiklik olmaz. Mesela namaz kılıp bunu videoya alıp, namaz vakti gelince bunu seyretmekle namaz kılınmış olmaz. Kasete alınan Yasin-i şerifi kabre götürüp çalmakla, ölüye Yasin okunmuş olmaz. İbadete sokulan bütün aletler bid’attır. Peygamber efendimiz, (Her bid’at sapıklıktır) buyuruyor. (Müslim)

Daha iyi olur sanmamalı, her çeşit değişiklikten çok sakınmalı.

Ahlakta bid’at
Sual:
Kitaplarda ahlakta bid’at diye bir şey geçiyor. Ahlakta bid’at nasıl olur, bir örnek verilebilir mi?
CEVAP
Bid’at, dinde olmayan bir şeyi ibadet olarak yapmak demektir. Mesela selam verirken, Selamün aleyküm demeyip elini başına vurmak, selamı alanın da aynı şekilde veya başka şekilde işaret yapması; yahut fakire kibirlenmek, sünnet diye ona eteğini öptürmek gibi şeyler, ibadet maksadıyla yapılınca bid’at olur.

Sual: Bidat ne demektir, bidat denilince ne anlayacağız?
Cevap: Bidat, dinde sonradan yapılan şey demektir. Peygamber efendimizin ve Onun dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp da, onlardan sonra, dinde meydana çıkarılan, ibadet olarak yapılmaya başlanan şeyler demektir. Mesela namazlardan sonra hemen Âyet-el-kürsî okumak lazım iken, önce Salâten tüncînâyı ve başka duaları okumak bidattir. Çünkü Peygamber efendimiz zamanında böyle yapılmıyordu. Bunları, Âyet-el-kürsîden ve tesbihlerden sonra okumalıdır. Namazdan, duadan sonra secde edip de kalkmak bidattir. Ezanı hoparlörle okumak da bidattir. Çünkü Peygamber efendimiz zamanında ezan, yüksek yere çıkarak, müezzinin kendi sesi ile okunmakta idi.

Sual: Zamanla, yemek yeme usullerinde yapılan değişiklikler, ev, araba ve giyim konusundaki değişiklikler de bidat midir, bunları kullanmak da mahzurlu mudur?
Cevap: Dinde yapılan her değişiklik ve reform bidattir. Ancak, çatal, kaşık, boyun bağı kullanmak, kahve, çay içmek gibi şeyler, bidat değildir. Çünkü, bunlar ibadet değil, âdettir ve mubahtırlar, haram değildirler. Bunları yapmak, dinin emrettiği şeyi terk etmeye veya yasak ettiği şeyi yapmaya sebep olmazlar. Hadîka-tün-nediyyede diyor ki:
“Bidat, dinden olmayan, ibadet olmayan, âdet olan bir şey ise, dinimiz bunu reddetmez. Yemekte, içmekte, elbisede, seyahat vasıtalarında, bina, mesken, ev işlerinde, ibadet yapmak, yani Allahü teâlâya yakınlık niyet etmeyip, yalnız dünya işi düşünülürse, bunlar bir ibadeti yapmaya mani olmadıkça veya bir haramı işlemeye sebep olmadıkça, bidat olmazlar, dinimiz bunları menetmez, yasaklamaz.”

Sual: Bidat, sadece ibadetlerde mi olur?
Cevap: Fıkıh kitaplarında, bidat üç türlüdür deniyor ve şöyle sıralanıyor:
1- İslâmiyetin küfür, inkâr alameti dediği şeyleri zaruret olmadan kullanmak, en kötü bidattir.

2- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan inanışlar da kötü bidattir.

3- İbadet olarak yapılan yenilikler, reformlar, amelde bidat olup büyük günahtır.

Âdetlerde değişiklik, bidat değildir
Sual: İnsanlar arasında âdet olarak yapılan şeyler vardır. Bunlarda değişiklik yapmak da, dinin kötülediği bidat içine girer mi?

Cevap: Âdetlerde değişiklik yapmak, bidat değildir. Vera sahiplerinin yapmaması iyi olur. Hadis-i şerifte;
(Benim sünnetime ve benden sonra, hulefâ-i râşidînin sünnetlerine sarılınız!) buyuruldu.

Sünnet sözü, yalnız olarak söylenildiği zaman, İslâmiyetin bildirdiği bütün hükümler demektir. Bu dinin sahibi olan Resulullah efendimiz, âdetlerde bir şey bildirmedi. Çünkü Resûlullah efendimiz, insanlara dinlerini bildirmek için geldi. Dünyada muhtaç oldukları şeylerin yapılmasını öğretmek için gelmedi. Hadis-i şerifte;
(Dünya işlerinizi yapmasını siz daha iyi bilirsiniz!) buyuruldu.

Dünyanıza faydalı olan şeyleri bulup yapmanız için benim bildirmeme lüzum yoktur demektir. Dini vazifelerinizi, ibadetlerinizi bilemezsiniz. Onları benden öğreniniz demektir. Bunun için âdetler, İslâmiyetin dışında kalmaktadır. İslâmiyetin dışında olan şeylerde yapılan değişiklikler bidat olmaz. Ancak İslâmiyet, bozuk olan âdetleri kaldırmıştır. İslâmiyete uymayan uydurma bilgiler, çalışmalar, âdetler, doğru yoldan sapmaktır ve Allahü teâlâdan uzaklaşmaya sebep olurlar. Peygamber efendimiz, bunun için, eskiden kalma bozuk âdetleri değiştirdi. İmâm-ı Rabbânî hazretleri;
“Allahü teâlâ, dinleri, nefsi isteklerinden kurtarmak, karanlık, kötü âdetleri yok etmek için gönderdi” buyurmuştur.

İctihad ile bulunanlar bidat değildir
Sual: Müctehid alimlerin ictihad ile bildirdikleri hükümlerin de bidat olduğunu söyleyenler var, bunun aslı var mıdır?
Cevap:
Ehl-i sünnet alimlerinin ibadetlerde, ictihad ile buldukları bilgiler bidat değildir. Bu bilgileri bulurken yanılmaları suç olmaz. Dört mezhebin imamları, bu bilgileri, İslâmiyetin sahibinin izni ile, İslâmiyetin bildirdiği delillerden, senetlerden çıkarmışlardır. Bu bilgiler, İslâmiyeti değiştirmiş değil, İslâmiyete yardımcı olmuşlardır. Kur'ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde açık bildirilmiş şeylerde ictihad yapılmaz. Bunlar, olduğu gibi kabul edilir. Açık bildirilmemiş bir işi gösteren delili ararken yanılmak suç olmaz. Fakat bu delil yani doğru yol açık olup da, müctehid bu delili bulmakta yanılarak veya bir delilden çıkarılmayıp, akla uyarak yapılan ibadetler, bidat olur, sapıklık olur. Böyle reformlar, bir müekked sünnetin ortadan kalkmasına sebep olursa, günahı daha çok olur.

Sual: Namazı kıldıktan sonra secde yapmak ve eli göğse koyarak selamlaşmak dinen uygun mudur?
Cevap:
Namazı kıldıktan sonra secde etmenin haram olduğu Dürr-ül-muhtârda yazılıdır. Namazlardan sonra imam ile, eli göğse koyarak, selamlaşmak bidattir. Müslümanlıkta el ile ve vücut hareketi ile selamlaşmak yoktur. İbni Nüceym Zeynel'âbidîn Mısrî hazretleri, böyle selamların günah olduğunu bildiriyor.

Bidat, dini değiştirmektir
Sual: Bidat, dini değiştirmek midir, bunun için mi bütün bidatler kötülenmiştir?
Cevap:
Bu konuda Abdülganî Nablüsî hazretleri Hadîkat-ün-nediyye kitabında diyor ki:
Bidat, sünnete yani Muhammed aleyhisselamın bildirdiği din bilgilerine muhalif olan, ters düşen, din cahillerinin, boş kafalarından çıkan itikat, amel ve sözler demektir. Allahü teâlâ, kullarını kendisine ibadet etmek için yarattı. İbadet, insanın Rabbine, hakir, aciz, muhtaç olduğunu göstermesidir. Bu da, her aklın, nefsin, âdetlerin güzel ve çirkin dediklerine uymayıp, Allahü teâlânın güzel ve çirkin dediklerine teslim olmak, gönderdiği Kitaba, Peygamberlere inanmak ve bunlara tabi olmak demektir. Bir insan, bir işi, Rabbinin izin verdiğini düşünmeden, kendi görüşü ile yaparsa, Rabbine kulluk yapmamış olur. Bu iş, inanmakta ve inanılması lazım olduğu söz birliği ile bildirilmiş olan şeylerden ise, bu inanışı, Küfre sebep olan Bidat olur. Bu iş, itikatta olmayıp da, yalnız dinden olan sözde ve işte kalırsa, fısk, büyük günah olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, dinde bir şey meydana çıkarırsa, bu şey ret olunur.)

Bu hadis-i şerif gösteriyor ki, dinden olmayan bir itikat, bir söz, bir iş, bir hâl ortaya çıkarılır ve bunun din, ibadet olduğuna inanılırsa, yahut İslâmiyetin bildirmiş olduklarında bir fazlalık veya noksanlık yapılırsa ve bunu yapmakta sevap beklenirse, bu yenilikler, değişiklikler, Bidat olur.

İbadette olmayıp, âdette olan yenilikler, değişiklikler bidat olmaz. Mesela, yemekte, içmekte, binme ve taşıma vasıtalarında, binalarda yapılan yenilikleri, değişiklikleri dinimiz reddetmez. Bunun için, masada, ayrı tabaklarda, çatal kaşık ile yemek, otomobile, uçağa binmek, her çeşit bina, ev ve mutfak eşyası kullanmak ve bütün fen bilgileri, fen aletleri, dinde bidat değildir. Bunları yapmak ve faydalı yerlerde kullanmak caizdir, hatta, farz-ı kifâyedir. Mesela radyo, hoparlör, elektronik makineler yapmak, bunları ibadetlerin dışında kullanmak caizdir. Hoparlör ile ezan, Kur'ân-ı kerim okumak, ibadeti değiştirmektir ki, bidat olur. Ezanın uzaklardan işitilmesi için hoparlör kullanmamalı, her mahalleye camiler yapmalı, her mahalle camisindeki müezzin efendiler ayrı ayrı ezan okumalıdır.”

Sual: Dinde bir şeyin bidat olup olmamasındaki ölçü nedir?
Cevap:
Dinde bidat; Eshâb-ı kiram ve tâbiin zamanından sonra, Resûlullah efendimizin izni olmadan, dinde yapılan eklemeler ve noksanlıklar, yani ibadet olarak yapılan, sevap olduğu düşünülen değişiklikler demektir. Dinde reform, değişiklik yapmak da, dinde bidat demektir.

Yemekte, içmekte bidat olur mu?
Sual: Yemekte, içmekte, giyinmekte, ulaşım vasıtalarında ve ev işlerinde de bidat olur mu?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Hadîka-tün-nediyye kitabında deniyor ki:
“Bidat, dinden olmayan, ibadet olmayan, âdet olan bir şey ise, dinimiz bunu reddetmez. Yemekte, içmekte, elbisede, seyrü sefer, ulaşım vasıtalarında ve bina, mesken, ev işlerinde, ibadet yapmak, yani Allahü teâlâya tekarrüb, yakınlık niyet etmeyip, yalnız dünya işi düşünülürse, bunlar bir ibadeti yapmaya mâni olmadıkça veya bir haramı işlemeye sebep olmadıkça, bidat olmazlar. Dinimiz bunları menetmez.” Bidat üç türlüdür:
1- İslâmiyetin küfür alameti dediği şeyleri zaruret olmadan kullanmak, en kötü bidattir. Kafirlere hile olarak kullanmanın caiz olur denildiği Berîkada yazılıdır.

2- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan inanışlar da kötü bidattir.

3- İbadet olarak yapılan yenilikler, reformlar, amelde bidat olup büyük günahtır. Âlimler, ameldeki, ibadetteki bidatleri ikiye ayırmışlar, hasene ve seyyie demişlerdir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri âlimlerin hasene dedikleri bidatlere bidat dememiş, sünnet-i hasene demiştir. Bidat-i seyyie dediklerine bidat demiş, bunları çok kötülemiştir. Vehhabiler ise, hasene denilen, beğenilen bidatlere de, seyyie demiş, bunları yapanlara kâfir, müşrik demişlerdir.

Sual: Dinde bidat olanlar, sadece Peygamberimizin vefatından sonra ortaya çıkanlar mıdır?
Cevap:
Bidat demek, Peygamber Efendimizin ve Onun dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp, dinde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere ve âdetlere denir. Bunların hepsini din diye, ibadet diye uydurmak veya dinin ehemmiyet verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bidattir. Bidatlerin bazıları küfür, bazıları da büyük günahtır.

Masada yemek yemek
Sual: Masada yemek yemek, çatal, kaşık kullanmak, lüks arabalara binmek, sonradan çıktığı için bidat mıdır ve bunları kullanmakta dinen mahzur olur mu?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde deniyor ki:
“Resûlullah efendimizin ve Ondan sonra dört halifesinin devam üzere yaptıkları şeylere Sünnet denir. Sünnet-i hüdâyı terk etmek mekruhtur. Sünnet-i zâideyi terk mekruh değildir.”

Abdülganî Nablüsî hazretleri, Hadîka kitabında buyuruyor ki:
“Resûlullah efendimiz, kendisinin ibadet olarak yaptığı şeyleri terk edeni inkâr etmedi ise, yani darılmadı ise, bu ibadetlere Sünnet-i hüdâ denir. Bunları devamlı yaptı ise, Sünnet-i müekkede denir. Resûlullah efendimizin âdet olarak yaptığı şeylere Sünnet-i zâide veya Müstehab denir. İyi işlere sağdan başlamak, sağ el ile yapmak, bina yapmakta, yemekte, içmekte, oturmakta, kalkmakta, yatmakta, elbisede, aletlerde yaptığı ve kullandığı şeyler böyledir. Bunları yapmamak ve un eleği, kaşık gibi âdette bidat olan şeyleri, yani sonradan ortaya çıkan âdetleri yapmak dalalet olmaz. Günah olmaz.”

Bundan anlaşılıyor ki, masada yemek, çatal, kaşık kullanmak, karyolada yatmak ve konferanslarda, mekteplerde ahlak ve fen derslerinde, radyo, televizyon ve teyp kullanmak ve her çeşit nakil vasıtalarına binmek, gözlük, hesap makinesi gibi fen vasıtalarından istifade etmek caizdir. Çünkü bunlar, âdette bidattirler. Sonradan meydana çıkan şeylere Bidat denir. Âdette olan bidatleri, yenilikleri haram işlemekte kullanmak haram olur.

Adette bidat olanları yapmak
Sual: Adette bidat ne demektir ve adette bidat olan şeyleri yapmanın günahı olur mu?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Hadîkada buyuruluyor ki:
“Un eleği ve kaşık gibi şeyler zaman-ı saadette yok idi. Sonradan meydana çıktılar. Böyle, Allahü teâlâya ibadet etmek ve sevap kazanmak niyeti olmaksızın meydana çıkarılan şeylere, Adette bidat denir. Bunlar, hadîs-i şerifte dalalet, sapıklık olarak bildirilmiş olan bidatlerden değildirler. Bunları yapanlara ceza verilmeyecektir. Vera sahiplerinin yapmaması daha iyi olur. Erkeklerin fazla yiyerek yağ bağlaması da böyledir. İmâm-ı Münâvî hazretleri, Câmi'-us-sagîr şerhinde; “Kıyamet alametlerinden biri, erkeklerin yağlanmasıdır” buyurdu. Adette bidatlerden biri de, tütün ve kahve içmektir. Zamanımızda iyi kötü her insan bunları kullanmaktadır. Bunlar için çeşitli şeyler söyleniyor ise de, sözün doğrusu, ikisine de haram ve mekruh dedirtecek bir sebep yoktur. Her ikisi de, Adette bidattir. Herhangi bir sebep göstererek bunlara haram diyen kimse, adette bidat olan şeye haram demiş olur. Adette bidate haram denilemeyeceğini, cumhûr-i ulemâ bildirmiştir. Sultanın emir ve yasak etmesine gelince, bunlar, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uygun olursa, itaat vacip olur. Kendi düşüncesi, görüşü ile olana itaat vacip değildir. Resûlullah efendimizin bütün emir ve yasakları, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uygun idi. Kendiliğinden bir şey bildirmedi. Böyle olmasaydı, Onun her sözüne itaat vacip olmazdı. Sultanın, kendi aklı, düşüncesi ile verdiği emre itaat da, elbette vacip olmaz. Ancak, emri veren, zulüm, işkence yaparsa, bundan korkan kimsenin, sultanın böyle mubahları yasaklamasına itaat etmesi vacip olur. Çünkü, bir Müslümanın kendini tehlikeye sokması caiz değildir. İşte, böyle yasaklandığı zaman, kahve, sigara içmemek vacip olur. Fakat, yine, haram veya mekruh oldukları için değil, kendini zulümden kurtarmak için içmemeye niyet etmek lazımdır. Ülül-emre itaat demek, Müslüman olan amirlerin, hak üzere olan emir ve yasaklarına uymak demektir.”

Kendi aklına uyan sapıtır
Sual: Kendi aklına uyarak âyet ve hadîslere mana veren, bidat sahibi mi olur yoksa bunun imanı mı gider?
Cevap: Bidat itikadı
, imanın bozuk ve sapık olmasıdır. Müslümanların çoğu, bu kötü hastalığa yakalanmışlardır. His organları ile anlaşılamayan, hesap ile ulaşılamayan şeylerde akıl yürütmek ve aklın yanıldığı şeylere inanmak, insanı bu hastalığa sürükler. Her Müslümanın itikatta mezhebin iki imamından birine, yani Matüridi veya Eşari mezhebine tabi olması lazımdır. Bu iki imamdan birini taklit etmek, insanı bu hastalıktan kurtarır. Çünkü, Ehl-i sünnet âlimleri, aklın ermediği bilgilerde, yalnız Kur’ân-ı kerime ve hadîs-i şeriflere uymuşlar, akıllarını yalnız bu ikisinin manalarını arayıp bulmakta ve anlamakta kullanmışlardır. Bu manaları, Eshâb-ı kiramdan, Onlar da, Resûlullahtan öğrenmişler ve öğrendiklerini kitaplarına yazmışlardır.

Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan bir şeye inanmayan veya şüphe eden, Kafir olur. Açık olarak bildirilmemiş, şüpheli olan emirlere yanlış mana vermek Bidat olur. Kur'ândan, hadîsten yanlış mana çıkarana, Bidat sahibi denir. Kendi anladıklarına, düşüncelerine Kur'ân, hadîs diyene, Zındık denir. Bu yanlış anladığına inanan, bidat sahibi olur. Böyle şey olmaz, aklım kabul etmez derse, kafir olur. Bir harama mubah diyen kimse, bir âyete veya hadîs-i şerife dayanarak söylüyorsa, kafir olmaz, bidat sahibi olur. Hazret-i Ebu Bekir ile hazret-i Ömer’in hilafete seçilmeleri haklı değildi demek bidattir. Hilafete hakları yok idi demek ise küfürdür.

Her bidat sahibi, Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde manaları açık olmayan itikat bilgilerinde, yanlış tevil yaparak, yanlış mana çıkardığı için, hak yoldan ayrılmıştır. Halbuki, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Kur’ân-ı kerimden kendi aklı ile, kendi düşüncesi ve bilgisi ile mana çıkaran kafirdir.)

Kur’ân-ı kerimden ve hadîs-i şeriflerden çıkarılan ilimler içinde, kıymetli ve doğru olan, yalnız Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları ve bildirdikleridir. Ehl-i sünnet âlimleri, bu ilimleri, Eshâb-ı kiramdan öğrendi. Bunlar da, Resûlullah efendimizden öğrendiler. Her bidat sahibi ve her cahil, tuttuğu yolun, Kur’ân-ı kerime ve hadîs-i şeriflere uygun olduğunu sanır ve iddia eder. Halbuki bu halde olanların, Kur’ân-ı kerimden ve hadîs-i şeriflerden çıkardıkları her mana, makbul ve muteber değildir.