Kur'an-ı kerimin mucize oluşu
Sual: Bir ateist, Allah’a inanmadığı için, Kur’anı peygamberin yazdığını ve yanlışlarla dolu olduğunu söyleyip örnek veriyor, (Yasin sûresinin 40. âyeti yanlıştır. Güneş sabittir, dönmez) diyor. Kur’anın Allah kelamı olduğu nasıl inkâr edilebilir?
CEVAP
Ateist, dini bilmediği gibi, fen ilminden de haberi yoktur. Eğer haberi varsa, kasten gerçekleri inkâr etmekte, tutmasa da iz bırakır düşüncesiyle Kur’an-ı kerime çamur atmaktadır. Güneş’in sabit durduğunu söylemekte bir kasıt yoksa cahillik vardır. Fen kitaplarında ve ansiklopedilerde Güneş’in de döndüğü bildirilmektedir.
Güneş nedir?
Dünyada canlıların yaşayabilmesi için gerekli olan ısı ve ışık enerjisini sağlayan, kendi sisteminin merkezinde yer almış, Samanyolu galaksisindeki yaklaşık iki yüz milyar yıldızdan biri Güneş’tir. Güneş’in ekseni etrafında döndüğü 1611’de Galile tarafından ispatlanmıştır. Güneş’in, o tarihte Galile’nin bilmediği, anlamadığı bir hareketi daha vardır. Güneş denilen yıldız, kendine bağlı sistemiyle birlikte bir öteleme hareketi yapmakta ve Herkül Takım Yıldızı içinde Apeks adı verilen bir noktaya doğru saniyede 250 km’lik bir hızla ilerlemektedir. (Y. Rehber Ans.)
Yanlış denilen âyetin meali şöyledir: (Ne Güneş’in Ay’a yetişmesi mümkün olur, ne de gece gündüzü geçer. Ay, Güneş ve yıldızların her biri kendi yörüngesinde yüzer.) [Yasin 40; Celaleyn]
Demek ki, gökteki bütün yıldızlar, kendi yörüngelerinde hareket etmektedir. Ateist, Allah’ı inkâr ettiği için, Orta Çağda Güneş’in hareketi nereden bilinsin diye düşünüyor. Koca kâinatın kendiliğinden olduğunu sanıyor. Hâlbuki her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. İki âyet meali:
(Allah her şeyin yaratıcısıdır.) [Zümer 62],
(Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]
Ateist sırf Allah’ı inkâr etmek için, insanın insandan değil de, maymundan geldiğini savunursa da, maymunu kimin yarattığını söyleyemez. Gezegenleri de yoktan yaratan Allah, onların nasıl hareket ettiklerini bilmez mi? Üç âyet meali:
(Allah her şeyi bilir.) [Hücurat 16],
(Yaratan hiç bilmez mi?) [Mülk 14],
(Allah, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir.) [Bekara 255]
Kur'an-ı kerimin dili
Kur’an-ı kerim, o günkü insanların anlayacakları dilde ve onların anlayacakları seviyede inmiştir. Mesela Arapça bilen Arap halkına Türkçe veya İngilizce inmemiştir. Yusuf sûresinin, (Anlayasınız diye biz Kur’anı Arapça olarak indirdik) mealindeki 2. âyeti, tefsirlerde özet olarak şöyle açıklanıyor:
Biz Kur’an-ı kerimi başka bir dille değil, en geniş, en açık, en ahenktar olan Arap lügati üzere indirdik. Eğer iyi düşünürseniz, bu kitabın bir şaheser, hükümlerinin, tesirli sözlerinin, bütün insanlığa hitap ettiğini anlar, Müslüman olmayı en büyük en yüksek bir saadet telakki edersiniz. Ey Araplar, Kur’an, sizin dilinizle indi. Birçok edebiyatçının, şairin sözünü bilirsiniz. Hiç birine benzemiyor. İncelerseniz, bunun insan sözü olmadığını, ilahi bir kelam olduğunu kolayca anlarsınız.
Kur’an-ı kerim, bir fen kitabı değil, bir iman kitabıdır. Anayasada bile, cezalar kanunlara havale edilir. Kur’an-ı kerimin detaylı bilgisi ise, hadis-i şeriflerle açıklanmıştır. Kur’andaki bilgilerin açıklaması hadislerden ve tefsirlerden öğrenilir. O zamanın insanlarına bitkilerin, ağaçların döllenmesi [tozlaşması] hakkında bugünkü fen bilgileri ışığında anlatılsa, anlayamazlar. Hattâ anlamayanlardan bir kısmı inkâr eder, küfre düşerdi. Kur’an-ı kerimde kısaca, (Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik) buyurulur. (Hicr 22)
Burada sadece rüzgârın aşılamaya sebep olduğu anlaşılır. Ama nasıl aşılandığı bilinmez. Bunun Peygamber efendimiz tarafından veya müfessirler tarafından açıklanması gerekir. Gezegenlerin dönüşleri de böyledir. Hangisi hangisinin etrafında ne kadar hızla döndüğünü Kur'an-ı kerimden anlayamayız. Âyet-i kerimeleri açıklamak için hadis-i şeriflere ve tefsir âlimlerinin kitaplarına bakmak gerekir.
Kur'an Allah kelamıdır
Kur’an-ı kerimin bir mucize olduğu çeşitli yönlerden ispatlanmıştır: Peygamber efendimiz, kimseden bir şey öğrenmemiş, hiç yazı yazmamışken ve geçmişlerden ve etraftakilerden haberi olmayan insanlar arasında hâsıl olmuşken, Tevrat’ta, İncil’de ve bütün başka kitaplarda yazılı şeyleri bildirdi. Geçmişlerin hallerinden haber verdi. Her dinden, her meslekten ileri gelenlerin hepsini hüccet ve deliller söyleyerek susturdu. Allahü teâlâ, Resulüne buyuruyor ki:
(Sen bundan [Kur’an gelmeden] önce bir kitap okumuş ve onu yazmış değildin. Eğer öyle olsaydı bâtıl yoldakiler, [Kur’anı başkasından öğrenmiş veya önceki semavi kitaplardan almış] derler ve [Yahudiler de, Onun vasfı Tevrat’ta ümmidir, bu ise ümmi değil diye] şüpheye düşerlerdi.) [Ankebut 48]
Kur’an-ı kerimde insanların söyleyemeyeceği şeyler pek çoktur. Birkaçı şöyledir:
1- İcaz ve belagat: Yani az söz ile pürüzsüz ve kusursuz olarak, çok şey anlatmaktır. Bütün şairler, edebiyatçılar, Kur’an-ı kerimin nazmında ve manasında âciz ve hayran kalmışlar, bir âyetin benzerini söyleyememişlerdir. İcazı ve belagati insan sözüne benzemez. Yani, bir kelimesi çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozulur. Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelime arayan bulamamıştır.
2- Âyetler, yani sözler ve cümleler, Arapların sözlerine ve şiirlerine hiç benzemez. Kur’an-ı kerimin yanında onların sözleri, cam parçalarının elmasa benzemesi gibidir. Dil uzmanları bunu pekiyi görmektedir.
3- Bir insan, Kur’an-ı kerimi ne kadar çok okursa okusun bıkmaz, usanmaz. Arzusu, hevesi, sevgisi ve zevki artar. Hâlbuki Kur'an-ı kerimin tercümelerinin ve başka şekillerde yazmalarının ve diğer bütün kitapların okunmasında, böyle arzu ve lezzet artması olmuyor. Usanç hâsıl oluyor. Yorulmak başkadır, usanmak başkadır.
4- Geçmiş insanların bilinmeyen hallerinden birçok şey Kur’an-ı kerimde bildirilmektedir.
5- İleride olacak şeyleri bildirmektedir. Çoğu meydana çıkmış ve çıkmaktadır. Mesela, Rum sûresinin 3. âyetinde mealen, (Rumlar, en yakın bir yerde mağlup oldu. Hâlbuki onlar, bu mağlubiyetten sonra birkaç yıl içinde galip gelecektir) buyuruldu. Bu âyet, Rum Kayseri Heraklius’un İran şahı Husrev Perviz’e galip geleceğini önceden haber verdi. Aynen vaki oldu.
Allahü teâlâ, her asırda en az bir kişiyi Peygamber olarak göndermiş, ona çeşitli mucizeler vermiştir. Mesela, Hazret-i Musa zamanında sihir, büyücülük çok ilerlemişti. Hazret-i Musa asasını yere koyup büyük bir ejderha olmuş, sihirbazların ellerindeki aletleri, ipleri yutmuştur.
Hazret-i İsa zamanında tıp çok ileri idi. Hazret-i İsa mucize olarak, körleri iyi etmiş, ölüleri diriltmiştir.
Bizim Peygamberimizin zamanında ise, edebi söz ve yazı sanatı çok ileriydi. Yarışmada birinci olan şiir, yazı ve konuşmalar Kâbe duvarına asılırdı. Kur’an-ı kerim gelince bunlar indirilip yerine, gelen âyetler kondu. İnatçı kâfirler hariç herkes Kur’an-ı kerimin Allah’ın kelamı olduğuna inandı.
Kur’anda, (Bu Kur’an, Allah kelamıdır. İnanmıyorsanız, bir âyeti kadar siz de söyleyin! Söyleyemezsiniz) buyuruluyor. Bütün düşmanlar el ele verip, yıllarca uğraştıkları halde onun benzerini bugüne kadar söyleyemediler. Söylemeleri de mümkün değildir. Söylemek de mümkün değildir. Bunun dışında Peygamber efendimiz aleyhisselamın sayısız mucizesi görüldü.
Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(De ki: Mucizeler Allahü teâlânın kudreti ve iradesi ile olur.) [Ankebut 50]
Ancak Allahü teâlâ, enbiyasını ve evliyasını başka kullarından üstün tutmuş, başkalarına vermediği mucize ve keramet gibi harikaları, bu zatlara ihsan etmiştir.
Bugünkü 4 İncil’de pek çok çelişki vardır. Bu da, insan eliyle yazıldığını gösterir. Hâlbuki Kur’an-ı kerimde tenakuz yoktur. Bir âyet meali:
(Eğer Kur’an, Allah’tan başkasından gelseydi, içinde pek çok tutarsızlık bulunurdu.) [Nisa 82]
İkinci önemli husus, nasıl insan, bir karınca bile yaratamıyorsa, Kur’an-ı kerimin bir cümlesini meydana getiremez. 14 asırdan beri de, benzeri yazılamadı. İki âyet meali şöyledir:
(Eğer kulumuza [Resulüme] indirdiğimizden [Kur’anın Allah’tan geldiğinde] bir şüpheniz varsa, iddianızda doğruysanız, Allah’tan gayri şahitlerinizi [putlarınızı, bilginlerinizi] de yardıma çağırıp, haydi onun benzeri bir sûre meydana getirin! Bunu asla yapamazsınız.) [Bekara 23, 24]
(Bu Kur’anın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler toplanıp, birbirine destek de olsalar, yemin olsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar.) [İsra 88]
Üçüncü husus ise, Kur’an hiç değiştirilemez. İki âyet meali şöyledir:
(Kur’anı biz indirdik, elbette yine onu biz koruyacağız.) [Hicr 9]
(Allah’ın kelamını [Kur’an-ı kerimi] kimse değiştiremez.) [Enam 115]
Bugüne kadar kimse değiştirememiştir. Birkaç ateistin veya ateist kılığına girip Kur’ana ve İslam’a saldıran misyonerlerin iftiralarının ne önemi olur ki. Allahü teâlâ, sahibi benim, koruyanı benim, şahidi benim buyuruyor. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini, doğruluk rehberi Kur’an ve hak dinle gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.) [Fetih 28]
Bu kadar vesikalardan da anlaşıldığı gibi Kur’an-ı kerim Allah kelamıdır.