Ruhların hazır olması

Sual: Evliyayı kiramın kerametlerine inanmayan bazı kimseler, ruhların hazır olması ile ilgili yazılarından dolayı bazı din büyüklerine, âlimlere kâfir diyorlar. (Bir yerde hazır olmak Allah’a mahsustur, evliyanın ruhu hazır olur demek küfürdür) diyorlar. Hayat, ilim, sem, basar, irade, kelam gibi sıfatlar insanlarda da yok mudur? Bir Müslümana, hatta bir âlime kâfir diyenin kendisi kâfir olmaz mı?
CEVAP
Evet, tekfir yani birine kâfir demek, iki başlı oka benzer. Karşı taraf kâfirse saplanır kalır onda, kâfir değilse, döner gönderene saplanır yani onu kâfir eder. Peygamber efendimiz, (Kendisine kâfir denilen kimse, gerçekte kâfir değilse, ona kâfir diyenin kendisi kâfir olur) buyuruyor.

Diri evliyanın ruhu, bir yerde hazır olup başkalarına yardım ettiği gibi, ölmüş olan evliyanın ruhları da hazır olup yardım eder. İnsan ölünce yok olur ve ruhlarının faydası zararı olmaz sanmak cahillik ve sapıklıktır. Beden ölüp çürüse de ruh ölmez.

Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
İnsan ölürken ruhunun ölmediğini âyet ve hadisler açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Velilerin ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededir. Allahü teâlâya manevi olarak yakındır. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yapan, yaratan, yalnız Allahü teâlâdır. Her şey Onun kudreti ile olmaktadır. Her insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir. Bunun için, Allahü teâlânın dostlarından biri vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diri olanlar vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes her zaman görmektedir. İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep olur. (Mişkat)

Sağ veya ölü bir velinin ruhunun hazır olup yardım etmesi Allah’ın izni ile olur. Şu meşhur menkıbeyi bilen çoktur:
Ebul Hasan-ı Harkanî hazretleri, sefere çıkan talebelerine, (Sıkışınca benden yardım isteyin) buyurur. Yolda talebelerini eşkıya yakalar. Kurtulmak için Allahü teâlâya dua ederlerse de kurtulamazlar. Bir talebe, (Yâ Ebel Hasan, imdat!) der. O talebeyi eşkıya göremez. Diğerlerinin neleri varsa alırlar. Sefer dönüşü hocalarına, (Biz Allah’tan yardım istediğimiz hâlde soyulduk, fakat şu arkadaşımız sizden yardım isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?) derler. O da, (Allahü teâlâ, günahkâr kimselerin duasını kabul etmez. Arkadaşınız, benden yardım isteyince, onun duasını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, “Yâ Rabbî, bu talebemi kurtar!” dedim. Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, dua ettim. Kurtaran Rabbîmizdi) diye cevap verir. (Tezkiret-ül-evliya)

Sizin dediğiniz gibi, bir kimse, (Ben hayattayım, diriyim, ben bilirim, işitirim, görürüm, iradem vardır, konuşurum) dese, bu sıfatlar Allah’a mahsustur böyle söyleyen kâfir olur denmez. İnsanın bilmesi, görmesi, işitmesi, Allahü teâlânın, bilmesi, görmesi ve işitmesi gibi değildir. Enbiyanın ve evliyanın ruhlarının hazır olması da böyledir. Hazır olmaları daimi değildir. Bir kimse, Allah her yerde hazır ve nazırdır dese, tevilini bilmese, Allah’a mekan gösterdiği için tehlikelidir. Her yerde demekle Ona mekan isnat edilmiş olur. Bir hadis-i şerifte, (Allah her yerde hazır ve nazırdır) buyuruluyor. Âlimler, bu hadis-i şerifi açıklarken, (Bu ifade mecazdır, zamansız ve mekansız hiç bir yerde olmayarak hazır ve nazır demektir) şeklinde açıklamışlardır. Enbiya ve evliyanın ruhlarının hazır olması ise zamanlı ve mekanlıdır.

Gaybı da yalnız Allahü teâlâ bilir. Ama Allahü teâlâ Peygamberine veya evliyasına bildirirse o da bilebilir. Bir Peygamber veya bir veli zat, (Allah bana şu gaybı bildirdi) derse, ona kâfir denmez. Enbiya ve evliya ruhlarının hazır olması ise gaybdır. Bir kimse, görmeden, (Şu anda şeyhimin ruhu hazırdır) dese küfür olur. Çünkü ben gaybı bilirim demek oluyor. Enbiya ve evliya ruhlarının anılan yerde hazır olması farklı şeydir. Bir kimse, (Ben evliya zatları hürmetle anarsam ruhları hazır olur) derse bunun mahzuru olmaz.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, bu kısmı gayet güzel açıklayarak buyuruyor ki:
(Kıymetli kitaplarda, “Meşayıhın ruhları hazırdır, bilirler dese kâfir olur; çünkü ruhların hazır olması gaybdır; gayba hükmettiği için kâfir olur” deniyor. Görülüyor ki, küfre sebep olan şey, ruhların hazır olacağına inanmak değil, ruhların hazır olduğunu söylemektir. Yani ruhların hazır olduklarını bilmediği halde, hazırdır diyerek, gaybden haber verdiği için kâfir olmaktadır. Allahü teâlâ hazırdır ve nazırdır. Böyle olduğunu bildirmek için, Allahü teâlâ, her zamanda ve her yerde hazır ve nazırdır derler. Halbuki, Allahü teâlâ, zamanlı ve mekanlı değildir. O halde, bu söz, görünüş üzere kalmaz, mecaz olur. Yani zamansız ve mekansız, yani hiçbir yerde olmayarak, hazırdır [yani bulunur] ve nazırdır [yani görür] demektir. Böyle olmazsa, Allahü teâlâyı zamanlı ve mekanlı bilmek olur. Allahü teâlâ, hayy, âlim, kadir ve mütekellim olarak ve sonsuz zamanlarda, hep hazır ve nazırdır. Hayat, ilim, kudret ve kelam sıfatları zamansız ve mekansız olduğu gibi, hazır ve nazır olması da, zaman ile ve mekan ile değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi böyledir. Böylece, hiçbir şey, Onun gibi değildir. Allahü teâlânın sıfatları, hep vardır. Önleri ve sonları, yokluk değildir. Mesela, hazırdır ve bu hazır olmaktan önce, gaib değil idi. Bundan sonra, bir hayatsızlık, yani ölüm, cahillik olmayacağı gibi, gaib olmak da, olmaz. Çünkü sıfatları da, kendi gibi ezeli ve ebedidir. Yani, hep vardır. Hiçbir kimsenin sıfatları, Onun sıfatlarına benzemez. Melekler ve Peygamberlerin ve Evliyanın ruhları ve salih müminlerin ruhları, herkim nerede ve ne zamanda ve her ne halde çağırırsa, orada bulunur, yardım ederler. Hızır aleyhisselamın, sıkıntıda olanların imdadına yetişmesi böyledir. Fahri âlemin (sallallahü aleyhi ve sellem), ümmetinin her birine, hele ölüm zamanında, imdada yetişmesi de böyledir. Azrail aleyhisselamın, can almak için her anda, her yere gelmesi de, böyledir. Her Mürşid-i kâmilin, talebesine yetişmesi de böyledir ki, bunlar zamanlı ve mekanlıdır. Ezeli ve ebedi olarak değildir. Devamlı da değildir. Hazır olmalarından önce, yok idiler. Bir zaman sonra da, oradan tekrar yok olurlar. Allahü teâlânın hazır olması ile, ruhların hazır olması arasında çok fark vardır. Allahü teâlânın hazır olması gibi, kimse hazır değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi de böyledir. Ne bir melek, ne bir nebi ve ne de resul ve veli ve salih, cenab-ı Hakkın hiçbir sıfatına ortak değildir. Büyüklerin ruhları, her nerede ve her ne zaman çağrılırsa, imdada yetişir. Ruh, orada hazır olmadan önce, yok idi. Bir zaman sonra, orada yine bulunmaz. Cenab-ı Hak, ruhların hazır olduğu gibi hazır olmaz. Çünkü, böyle hazır olmak, zamanlı ve mekanlıdır. Ruhlar da, Allahü teâlânın hazır olduğu gibi hazır olamaz. Çünkü, Cenab-ı Hakkın hazır olması, zamanlı ve mekanlı değildir, ezeli ve ebedidir.)

Büyük zatların yardımı
Sual:
Seyyid Abdülhakîm efendi hazretleri buyuruyor ki:
Meleklerin, peygamberlerin, evliya zatların ve salihlerin ruhları, her kim nerede, ne zamanda ve her ne hâlde çağırırsa, orada bulunur, yardım ederler. Hızır aleyhisselamın, sıkıntıda olanların imdadına yetişmesi böyledir. Fahr-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem”, ümmetinin her birine, hele ölüm zamanında, imdada yetişmesi de böyledir. Azrail aleyhisselam, can almak için her anda, her yere gelmesi de, böyledir. Her mürşid-i kâmilin, talebesine yetişmesi de böyledir ki, bunlar zamanlı ve mekânlıdır. Ezeli ve ebedi olmadığı gibi, devamlı da değildir. Hazır olmalarından önce, orada yok idiler. Bir zaman sonra da, oradan tekrar yok olurlar. Allahü teâlânın hazır olmasıyla, ruhların hazır olması arasında çok fark vardır. Allahü teâlânın hazır olması gibi, kimse hazır değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi de böyledir. Ne bir melek, ne bir nebi, ne bir resul, ne bir veli, ne de salih bir zat, Cenab-ı Hakk’ın hiçbir sıfatına ortak değildir. (Seadet-i Ebediyye)
İmam-ı Rabbanî hazretleri de buyuruyor ki: Bu yolda ilerlemek, üstadın tasarrufuyla olur. O sevk ve idare etmedikçe, hiç ilerleyemez. Anlaşılamayan, bilinmeyen hâllere, hep onun üstün, başarılı idaresiyle kavuşulur. Gizli yol dedikleri, kendinden geçme hâli, talibin elinde olmayan bir şeydir. Zamansız, cihetsiz olan teveccüh talibin anlayabileceği şey değildir. (1/221)
Birinde, her peygamber ve veli için, zamanlı ve mekânlıdır denirken, diğerinde ise, velilerin teveccühünün zamansız ve cihetsiz olduğu söyleniyor. Bu iki sözün arasını nasıl buluruz?
CEVAP
Bu iki söz birbirine zıt değildir. Birinci yazıda ruhların hazır olmasından bahsediliyor. Büyük zatlar hürmetle anılınca ruhlarının geldiği ve oraya rahmet indiği bildiriliyor. Bir hadis-i şerifte de, (Evliya zatların anıldığı yere rahmet iner) buyuruluyor. (İ. Ahmed)

İkinci yazıda ise, talibin, her an kendi mürşidinin tasarrufu altında olduğu, o büyük zatı anmadan, ondan imdat istemeye gerek kalmadan, Allahü teâlânın izniyle mürşidinin yardım ettiği bildiriliyor.

Ubeydullah-i Ahrar hazretlerinin oğlu Muhammed Yahya hazretleri buyurdu ki:
Tasarruf sahibi zatlar üç çeşittir:
1- Allahü teâlânın izniyle, her istedikleri zamanda, diledikleri kimselerin kalbine tasarruf ederek, onu fena makamına eriştirirler.

2- Allahü teâlânın emri olmadan tasarruf etmez, yani kime emredilmişse ona teveccüh ederler.

3- Kendilerine bir sıfat, bir hâl geldiği zaman kalblere tasarruf ederler. (Seadet-i Ebediyye)

Tasarruflar farklı olduğu için, iki yazı farklı anlaşılıyor.

Evliyanın ruhlarının hâzır olması
Sual: Evliyanın ruhları her zaman hâzır olur demek, dinen uygun mudur?
Cevap:
Bu konu Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerine de sual edilmiş ve bu zât cevabında buyuruyor ki:
“Kâdî-zâde Ahmed Efendi, Birgivî vasıyyetnâmesi şerhinde; 'Ervâh-ı meşâyıh hâzırdır, bilirler dese kâfir olur dediler' sözünü açıklarken; 'Zira, ruhların hâzır olması gaybdır. Gayba hüküm ettiği için kâfir olur' diyor. Görülüyor ki, küfre sebep olan şey, ruhların hâzır olacağına inanmak değil, ruhların hâzır olduğunu söylemektir. Ruhların hâzır olduklarını bilmediği hâlde, hâzırdır diyerek, gaybdan haber verdiği için kâfir olmaktadır. Allahü teâlâ hâzırdır ve nâzırdır. Böyle olduğunu bildirmek için, Allahü teâlâ, her zamanda ve her yerde hâzır ve nâzırdır derler. Hâlbuki, Allahü teâlâ, zamanlı ve mekânlı değildir. O hâlde, bu söz, görünüş üzere kalmaz, mecaz olur. Yani zamansız ve mekânsız, yani hiçbir yerde olmayarak, hâzırdır yani bulunur ve nâzırdır yani görür demektir.

Allahü teâlâ, sonsuz zamanlarda, hep hâzır ve nâzırdır. Hayât, ilim, kudret ve kelâm sıfatları zamansız ve mekânsız olduğu gibi, hâzır ve nâzır olması da, zaman ve mekân ile değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi böyledir. Böylece, hiçbir şey, Onun gibi değildir. Meselâ, hâzırdır ve bu hâzır olmaktan önce, gâib değil idi. Bundan sonra, bir ölüm, cahillik olmayacağı gibi, gâib olmak da, olmaz. Çünkü sıfatları da, kendi gibi ezelî ve ebedîdir.

Melekler, Peygamberlerin, evliyanın ruhları, her kim nerede ve ne zamanda ve her ne hâlde çağırırsa, orada bulunur, yardım ederler. Hızır aleyhisselâmın, sıkıntıda olanların imdadına yetişmesi böyledir. Fahr-i âlemin, ümmetinin her birine, hele ölüm zamanında, imdada yetişmesi de böyledir. Azrail aleyhisselâm, ruh, can almak için her anda, her yere gelmesi de, böyledir. Her Mürşid-i kâmilin, talebesine yetişmesi de böyledir ki, bunlar zamanlı ve mekânlıdır. Ezeli ve ebedi olarak değildir. Devamlı da değildir. Allahü teâlânın hâzır olması ile, ruhların hâzır olması arasında çok fark vardır. Allahü teâlânın hâzır olması gibi, kimse hâzır değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi de böyledir. Ne bir melek, ne bir nebi ve ne de bir veli, cenâb-ı Hakkın hiçbir sıfatına ortak değildir.

Evliyalık ilminin derecelerine yükselmemiş olana, büyüklerin ruhları, her nerede ve her ne zaman çağrılırsa, imdada yetişir diye öğretilirdi. Ruh, orada hazır olmadan önce, yok idi. Bir zaman sonra, orada yine bulunmaz. Cenâb-ı Hak, ruhların hazır olduğu gibi hazır olmaz. Çünkü, böyle hazır olmak, zamanlı ve mekânlıdır. Ruhlar da, Allahü teâlânın hazır olduğu gibi hazır olamaz. Çünkü, Cenâb-ı Hakkın hazır olması, zamanlı ve mekânlı değildir, ezelidir, ebedidir.”