İnanmak ve sevmek
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Nasıl ki, elektrik kabloyla, su boruyla nakledilirse, feyz ve nur da kalbden kalbe nakledilir. Bunların nakil vasıtası muhabbettir. Bu nurlar her yere yayılmaktadır. Bundan faydalanmanın iki şartı var: İnanmak ve sevmek.
Bu sevgide, sevilenin sevdikleri sevilir, sevmedikleri sevilmez. Büyüklerin hayatını okumak, kalbden dünya sevgisini çıkarır, yerine Allah sevgisi ve Evliya sevgisi dolar, insanın ihlâsı artar. Bir kimse, kendi başına İslamiyet’in bütün emirlerini yapsa, kurtulma ihtimali vardır; fakat bir kimse, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi bir büyüğe tâbi olsa, onu sevse, kurtulmama ihtimali yoktur. Bu büyük zatları seven, imansız gitmediği gibi, onların sevdikleri de, imansız gitmez. Umumi bela, Resulullah efendimizin bulunduğu yere gelmediği gibi, vârislerinin bulunduğu toplumlara da gelmez.
İnsanın, bir yolculuktan dönüşte kârı, yaptığı ibadetler, hayır ve hasenatlar, yani Allah için yaptıklarıdır. Gerisi hayaldir. Dünya yolculuğunun neticesi de buna benzer; kârı Cennettir; zararından Allahü teâlâ korusun!
Allahü teâlânın kanunları vardır. Fizik kanunları, tabiat kanunları diye bilinenler, Onun yarattığı ve eşya içine gizledikleridir. İnsanlar bunları araştırırlar, keşfederler ve istifade ederler. Bir de, Onun emir ve yasakları da vardır ki, bunları Kur’an-ı kerimde bildirmiştir. İnsanların huzurlu olmaları, ancak ona uymakla mümkündür. Bunlar, araştırmakla ele geçmez. İslam âlimleri, (Bütün güzellikler ve iyilikler İslamiyet’in içindedir, dışında hiç bir güzellik yoktur ve olamaz) buyuruyorlar.
Ahir zamanda İslam’ın iki şiarı kalır: Erkeğin namazı ve kadının örtüsü.
Tasavvuftan maksat, dünyanın fani, ahiretin baki olduğunu anlamak ve ona göre kendine çeki düzen vermektir.
Büyükler, maddi olsun, manevi olsun, verdiği şeyi geri almazlar.
Bir yere gidildiği zaman, ilk olarak Allahü teâlânın evi olan camileri ziyaret etmek sünnettir. Allahü teâlâ da, misafirine güzel ikram eder.
Bir kul, iyiliği kırık kalble yaparsa, cenab-ı Hak indinde o amel makbul olur. Şu iki hususa çok dikkat etmeli:
1- Öyle hayat sürmeli ki, kimse bizim yüzümüzden Cehenneme girmesin.
2- Yanımıza üzülerek gelen, yanımızdan neşeyle, gülerek çıksın.