Kaza ve kader ile ilgili çeşitli sorular

Sual: Şu Osmanlıca şiirde ne denmek isteniyor?
Hep kesbindendir ki bu belaları çekersin
Sa’yin deki noksanını atfı kader edersin
CEVAP

Başına gelen belalar, çektiğin sıkıntılar, hep dine uygun olmayan yanlış işlerindendir. Yani işlediğin günahlar sebebiyle başına bunlar geliyor. Sonra da kader böyleymiş dersin, suçunu kadere yüklersin.

Talih ve uğur
Sual:
Talih, uğur gibi şeyler gerçekten var mıdır? İslami açıdan bu gibi şeylere inanmanın bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Talih, Kader demektir. İnanmayan Müslüman olmaz.

Uğur da dinimizde vardır. Uğursuzluk yoktur. Bir olayı hayra yormakta mahzur yoktur. Fakat şerre, uğursuzluğa yormak uygun değildir. Dinimizde uğursuzluk yoktur. Bir şeyin, bir yerin uğursuz olması, Yahudilikte, Hristiyanlıkta vardır.

Eskiden, Arabistan'da yolculuğa çıkarken, bir kuş uçururlardı. Kuş sağa uçarsa, uğurlu sayıp, yola devam ederler, kuş sola uçarsa, uğursuz sayıp geri dönerlerdi. Peygamber efendimiz bunu yasaklayıp buyurdu ki:
(Kuşlara dokunmayın, yuvalarında kalsın!) [İ. Maverdi]

Hazret-i İkrime anlatır:
Bir kuş ötüp geçtiğinde, oradakiler yorumda bulundular. İbni Abbas hazretleri de, (Hayra da, şerre de alamet değildir) buyurdu. Bir olayı hayra yormakta ise mahzur yoktur. Çünkü Peygamber efendimiz, gördüğü şeyleri hayra yorardı. Hiçbir şeyi uğursuz saymazdı. (İ. Ahmed)

Kaderime küstüm
Sual:
Kaderime küstüm demek caiz mi?
CEVAP
Caiz değildir. Kader, Allahü teâlânın takdir ettiği alın yazısıdır.

Yazdıysa bozsun
Sual:
(Allah yazdıysa, bozsun) demek caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir; fakat dua şeklinde olursa caizdir. Bir kimseye takdir edilen bela, kaza-i muallak ise, yani, o kimsenin dua etmesi de, takdir edilmiş ise, dua eder, kabul olunca, belayı önler. (Ecel-i kaza)yı da, iyilik etmek geciktirir; fakat (Ecel-i müsemma) değişmez.

Allahü teâlâ bilir
Sual:
Tam ilmihaldeki, (Belli bir kâfirin kâfir kalacağını, Allahü teâlânın bildiğini kimse söyleyemez) ifadesinden sanki (Allah bilmez) gibi anlaşılmıyor mu?
CEVAP
O konu, hatta o paragraf tamamen okunursa öyle bir şey anlaşılmaz. Tek cümle alınınca yanlış anlaşılabilir. Ondan bir önceki cümle ise şöyledir: (Belli bir kâfirin ebedi kâfir kalıp kalmayacağını Allahü teâlâ bilir.)

Demek ki, Allahü teâlâ biliyor ki, bu kâfir ebedi kâfir kalacaktır diye kimse söyleyemez; çünkü Allah’ın takdirini hiç kimse bilemez. Yani Allah indinde, o kimse kâfir olarak mı ölecek, yoksa imanlı mı ölecek bunu kimse bilemez denmek isteniyor.

Herkes eceliyle ölür
Sual: (Ecelin benim elimden olacak) demek caiz midir?
CEVAP
Ecel, takdir edilen ölüm zamanı demektir. Başkası tarafından öldürülen de, intihar eden de, yani herkes eceliyle ölür. (Ecelin benim elimden olacak) sözünü, (Ölümüne ben sebep olacağım, bir engel çıkmazsa seni ben öldüreceğim) anlamında söylemek caizdir, fakat (Ölüm zamanını ben belirlerim) anlamında söylemek caiz olmaz.

Dilerse yaratır dilemezse yaratmaz
Sual:
Sevab veya günah olan bir işi, bir insan isterse yapabilir, istemezse yapmayabilir mi? Yani Allahü teâlâ, o işi yapmamıza izin verir mi, yapmamıza mani olur mu?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ kullarına irade vermiş, bu iradelerini, dilemelerini, işleri yaratmasına sebep kılmıştır. Bir kul, bir şey yapmak isteyince, Allahü teâlâ da dilerse, o işi yaratır. Kul dilemezse, Allahü teâlâ da dilemez ve o şeyi yaratmaz. Görülüyor ki, insan kendi istekli işlerini, isterse yapar, istemezse yapmaz. (1/286)

Kul, meyhaneye gitmek isterse, Allahü teâlâ da bunu dilerse, kul gider. Kul, camiye gitmek isterse, Allahü teâlâ da dilerse, o kul camiye de gider. Kul meyhaneye gitmek istemezse, Allahü teâlâ da dilemez ve kul oraya gitmez. Yani Allahü teâlâ zorla günah işletmez. Günah işleyenin, kaderim böyleymiş diyerek suçu kadere yüklemesi yanlıştır.

Bu işin kaderi
Sual:
(Bu işin kaderinde şu vardır) demek, dine aykırı mıdır? Tedbire mani midir?
CEVAP
Hayır, dine aykırı değil, tedbire de mani değildir. Her işte belli olayların olması tabiî bir şeydir. Mesela savaşta kazanılabilir, tedbir alınmasına rağmen kaybedilebilir, gazi veya şehit olunabilir. (Savaşın kaderinde gazi veya şehit olmak var) denir, dine aykırı yönü de yoktur. Av hayvanı avlanabilir. (Gözü tanede olan, kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz) derler. Böyle bir kuş, tuzağa yakalanabilir. Olgunlaşan meyve, ağacın dibine düşer demek, tecrübeyle elde edilen bir bilgidir. Denize düşen ıslanır demek de böyledir. Denize düşenin kaderinde ıslanmak vardır demek, yanlış olmaz.

Trafik kilitlenebilir. Trafiğe çıkanın, bunu göze alması gerekir. Trafiğin kaderinde, tıkanmak olabilir. Ateş düştüğü yeri yakar deriz. Ateşin düştüğü yeri yakması, kaderinde var denir. Tedbir alınsa da, çok yağmur yağarsa alçak yerleri sel basabilir. Binalar çok sağlam olsa da, şiddetli bir deprem çok yeri yıkabilir. Denizde yüzen boğulabilir. Tedbir alınsa da, yer altında çalışan, göçük altında kalabilir. Her mesleğin kaderinde böyle şeylerin olması tabiîdir. Bunların hepsi normal ise de, istismarı normal değildir.

Kaderin cilvesi demek
Sual: Kaderin cilvesi demek küfür müdür?
CEVAP
Hayır.

Kötü hava şartları
Sual: (İnsana veya hayvana çirkin demek caiz olmadığı gibi, “kötü hava şartları” demek veya kadere de “kötü” demek caiz değildir. Çünkü bunların yaratıcısı Allah’tır. Allah, çirkin şeyler yaratıyor demek caiz olmaz) deniyor. Allah'ın yarattığı kötü şey olmaz mı? Kötüye kötü denmez mi?
CEVAP
Elbette kötüye kötü, çirkine çirkin denir. İyi kötü, güzel çirkin her şeyi yaratan Allah’tır. Hava kötü ise, (Kötü hava şartları) da denir. Kaderimiz kötü ise kötü denir. Buradaki incelik şudur:
Bir insanın başına kötü işler gelirse, (Kaderim böyleymiş) veya (Bu alnımın kara yazısıdır, ne kadar kötü kaderim varmış) demesinde mahzur yoktur. Burada niyetin önemi vardır. (Kaderim kötü imiş) demek küfür olmaz, çünkü günahlarımız yüzünden kaderimiz kötü olmuştur. Yani kaderimizin kötü olmasına kendimiz sebep olduk. Kendi arzumuzla yapacağımız iyi veya kötü işler kaderimizdir. Günahlarımızın durumuna göre, bu kötü de olabilir, iyi de olabilir. Ama (Kötü işlerimizi kötü olarak yazmamalıydı) diyerek, amellerimize göre kaderimizi belirleyen Rabbimiz suçlanırsa elbette küfür olur.

Kaza ve kadere razı olmak
Sual: Başımıza gelen iyi veya kötü her şeye razı olmamak, kaza ve kadere razı olmamak anlamına mı geliyor?
CEVAP
Başımıza gelen her şey, Allahü teâlânın takdiriyle olduğuna göre, bunlara isyan etmek kadere razı olmamak anlamına gelir. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratmasıyla var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadis-i kudsîde buyuruyor ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın! Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!) [3/59 -Taberânî]

Başa gelen her şeyin, Allah'tan geldiğine inanıp sabredip güzel karşılayan kimse, dünyada da çok mutlu olur. Bunun, tecrübe ile de sabit olduğu kitaplarda yazılıdır. Bunun için, dua ederken, (Yâ Rabbî, kaza ve kaderine razı olan kullarından eyle!) diye dua etmeliyiz.

Kadere inanmak, çalışmamak değildir
Sual:
Bazı kimseler, din kaderciliği savunduğu için, ilerlemeyi değil, geri kalmayı teşvik ediyor diyorlar. Yani İslâmiyet kadere inanmayı emrettiği için çalışmaya, ilerlemeye mani mi olmuş oluyor?
CEVAP
Peygamber efendimiz; (İlim sahibi olan, Müslüman olur. Cahil olan, din düşmanlarına aldanır) buyurarak, bilgili olmayı tavsiye buyurmaktadırlar. İslâmiyet, kadere inanmak ve kanaat etmektir. Fakat kader, bazı cahillerin zannettiği gibi çalışmamak, fazla istememek değildir. Kader, insanların ne yapacağını, Allahü teâlânın önceden bilmesi demektir. Allahü teâlâ, çalışmayı emrediyor, çalışanları övüyor. Nisâ suresinin 94. âyetinde mealen; (Cihad edenler, çalışanlar, uğraşanlar, oturduğu yerde ibadet edip cihad etmeyenlerden daha üstündürler, daha kıymetlidirler) buyuruldu. Resulullah efendimiz; (Çalışıp kazananları Allahü teâlâ sever) buyuruyor. İslam âlimlerinin hazırladığı kitapları dikkatli bir şekilde okuyanlar, İslâmiyetin, çalışmak, kazanmak dini olduğunu daha iyi anlarlar. Resûlullah efendimiz; (İki gün bir derecede bulunan, ilerlemeyen aldandı), (İşlerinizi yarına bırakmayınız. Sonra yok olursunuz!) ve (Yabancı dil öğrenin. Düşmanın şerrinden böylece kurtulursunuz!) buyurarak, çalışmayı, her gün ilerlemeyi, yükselmeyi emretmektedir.

Sual: İyi, kötü ne varsa hepsini yaratan Allahü teâlâ mıdır?
CEVAP
Allahü teâlâ, insanları yarattığı gibi, insanların işlerini de, O yaratıyor. İyi ve fena, kötü şeylerin hepsi Onun takdiri, dilemesi iledir. Fakat, iyi işlerden razıdır, beğenir, fenalardan razı değildir, beğenmez.

Sual: Herhangi bir kimse, kendisinin daha hayatta iken said mi, şaki mi olduğunu bilme, öğrenme şansı var mıdır?
CEVAP
Bu konuda Ahmet bin Yahya Münîrî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Saadet, cennetlik olmak demektir. Şekâvet, cehennemlik olmak demektir. Saadet ve şekâvet, Allahü teâlânın iki hazinesi gibidir. Birinci hazinenin anahtarı, taat ve ibadettir. İkinci hazinenin anahtarı, masiyet yani günahlardır. Allahü teâlâ, her insanın said veya şaki olacağını ezelde biliyordu. Bu bilgisine kader denir. Said olacağı ezelde bilinen kimse, Allahü teâlâya itaat eder. Ezelde, şaki olacağı bilinen kimse, hep günah işler. Dünyada herkes, said veya şaki olduğunu, amelinden anlayabilir. Ahireti düşünen din âlimleri, herkesin said veya şaki olduğunu böylece anlar. Dünyaya dalmış olan din adamı ise, bunu bilmez. Her izzet ve her nimet, Allahü teâlâya, ihlas ile itaat ve ibadet etmektedir. Her kötülük ve sıkıntı da, günah işlemekten hasıl olur. Herkese dert ve bela, günah yolundan gelir. Rahat ve huzur da, itaat yolundan gelmektedir. Allahü teâlânın âdeti böyledir. Bunu kimse, değiştiremez.

Nefse kolay ve tatlı gelen şeyi saadet zannetmemeli. Nefse güç ve acı gelenleri de şekâvet ve felaket sanmamalıdır...

Kudüs'te Mescid-i Aksâda senelerce tesbih ve ibadet ile ömrünü geçiren kimse, ibadetin şartlarını ve ihlası öğrenmediği için, bir secdeyi terk edince, öyle zarar etti ki, helak oldu. Eshâb-ı Kehf'in köpeği ise, pis olduğu hâlde, sıddıkların arkasında birkaç adım yürüdüğü için, öyle yükseldi ki, hiç düşmedi. Bu hâl, insanı hayrete düşürmektedir. Asırlar boyunca, âlimler, bu sırrı çözememiştir. İnsan aklı, bunun hikmetini anlayamıyor...

Âdem aleyhisselama buğdaydan yeme dedi ve yiyeceğini ezelde bildiği için, yemesini diledi... Şeytanın Âdem aleyhisselama secde etmesini emreyledi ve secde etmemesini diledi. Beni arayınız buyurdu. Fakat ihlası olmayanın kavuşmasını dilemedi. İlahi yolun yolcuları, 'Hiç anlayamadık' demekten başka bir şey söyleyemediler...

Bizlere ne demek düşer. Allahü teâlânın, insanların iman etmelerine, kendisine ibadet yapmalarına ihtiyacı yoktur. Kâfir olmalarının ve günah işlemelerinin de Ona hiç zararı olmaz. Mahluklarına Onun hiç ihtiyacı yoktur.”