Sual: Peygamber efendimizin vazifesi, sadece insanlara tebliğde bulunmak mı idi?
Cevap: Bu konuda, İslâm alimlerinin büyüklerinden olan seyyid Abdülhakim Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
“Resûlullah efendimizin üç türlü vazifesi vardı:
Birincisi; iman edilecek bilgileri ve fıkıh hükümlerini bütün insanlara tebliğ etmek, bildirmek idi. Fıkıh hükümleri, yapılması emir veya yasak edilen işlerdir.
İkinci vazifesi; Allahü teâlânın zatına ve sıfatlarına ait marifetleri, yalnız ümmetinin yüksek olanlarının kalplerine akıtmaktır.
Üçüncü vazifesi; fıkıh hükümlerini, nasihat ile yapmayanlara, kuvvet kullanarak yaptırmaktır.
Resûlullah efendimizden sonra dört halifeden her biri, bu üç vazifeyi tam olarak başardı. Daha sonra bu üç vazifeyi, bir kişi yapamaz oldu. İmanı ve fıkıh hükümlerini bildirmek vazifesi, din imamlarına, yani müctehidlere verildi. İkinci vazife, yani dileyen Müslümanları, Kur'ân-ı kerimin manevi ahkamına kavuşturmak, Ehl-i beytin oniki imamına ve tasavvuf büyüklerine verildi. Cüneyd-i Bağdâdî ve Sırrî-yi Sekatî hazretleri bunlardandır.
Ehl-i sünnet âlimleri, Resûlullah efendimizin bu ikinci vazifesini oniki imamdan öğrenerek, tasavvuf ilmini meydana getirdiler. Görülüyor ki, oniki imam Ehl-i sünnetin imamlarıdır. Ehl-i beyti seven ve oniki imamın yolunda olanlar Ehl-i sünnettir. İslâm alimi olabilmek için, Resûlullah efendimizin bu iki vazifesinde, kendisinin varisi olması lazımdır.
Üçüncü vazife; yani dinin hükümlerini kuvvet ile yaptırmak işi, sultanlara yani devlet adamlarına verildi.
Birinci sınıfın kısımlarına Mezhep, ikincisinin kısımlarına Tarikat, üçüncüsüne de Kanun denildi. İmanı bildiren mezheplere İtikatta mezhep denir. İtikat mezheplerinin yetmişüçe ayrılacağını, bunlardan yalnız birinin doğru, ötekilerinin bozuk olacağını, Peygamber efendimiz haber vermişti. Öyle de oldu. Doğru yolda olduğu müjdelenen fırkaya, Ehl-i sünnet velcemaat mezhebi denir. Yanlış oldukları bildirilen yetmişiki fırkaya Bidat fırkaları denir. Bunların hiçbiri kafir değildir. Fakat yetmişiki fırkadan birinde bulunduğunu söyleyen bir kimse, Kur'ân-ı kerimde veya hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmiş ve Müslümanlar arasına yayılmış bilgilerden birine inanmazsa, kafir olur.”