Hem kalbi hem bedeni korumak

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Hem kalbi hem bedeni korumak gerekir. Kalb korunmazsa, bedenle beraber Cehennem ateşine girmekten kurtulamaz.

Bir mübarek zatın, bir halifesi vardı. Hocası onu, (Oradaki Allah’ın kullarını irşad et!) diye memleketine gönderdi. Burada irşad faaliyetine devam eden bu talebe, bir gece teheccüd namazına kalkmak için uyandı; ancak titremekten yerinden kalkamadı, feci hasta oldu. Bir çeşit sıtma olan humma hastalığına yakalanmıştı. Şiddetli titriyordu. Doktor getirelim dediler. (Beni bu hastalık öldürür; yalnız ölmeden hocamı görmek istiyorum) dedi.

Hocasına haber verdiler ve şöyle dediler:
— Efendim, filan yerdeki halifeniz, talebeniz, çok ağır hasta, humma hastalığına tutuldu. Herhalde ölüm mukadder, mutlaka sizi görmek istiyor, hocamı görmeden ruhumu teslim etmek istemiyorum diyor. Duanıza muhtaç olduğunu bildiriyor.

Haberi alan hocası, (Peki, gidelim) dedi.

Hocası geldi, odaya girdi. Oradakilere dedi ki:
— Baş hasta, siz ayakların tedavisiyle uğraşıyorsunuz, baş gidiyor, siz ayakları kurtarmak için uğraşıyorsunuz. Bu vücut yarın, yarın değilse öbür gün mutlaka ölecektir; ama asıl bunun hastalığı var, o hastalık ancak ateşte temizlenecektir, ben ateşin yakacağı hastalığı düşünüyorum.

Yavaş yavaş, hastanın aklı başına geldi. Hocası dedi ki:
— Sorduklarıma tam cevap ver, doğru cevap ver!
— Peki, hocam, buyurun, diye cevap verdi.
— Teheccüd namazına niye kalkıyordun, neden bana sormadın? Neden benden izin almadın? Çünkü sebebi var. Sen her yerde, ben her gece teheccüde kalkıyorum diye kibirleniyordun. Söyle bakalım, doğru mu?
— Doğru efendim, o niyetle kılıyordum.
— Benim sana anlattıklarıma biraz da kendin ilave edip, herkesin senden bahsetmesini istedin. Sen büyüklerden değil, hep kendinden bahsettin. Neticede, kalbini de unuttun. Kalbini gurur ve kibir kapladı. Doğru mu?
— Hepsi doğru efendim.
— Peki, suçunu kabul ediyor musun?
— Kabul ettim efendim.
— Pişman mısın?
— Evet, çok pişmanım,
— Şimdi tevbe et bakalım!
— Tevbe ettim, affet beni yâ Rabbi!

Böyle dedikten sonra vefat etti. İhlâsla tevbe edeni Allahü teâlâ affeder. Bir âyet-i kerime meali:
(Kim günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, mağfiret dilerse, Allah’ı çok affedici, çok merhametli bulur.)