Ehl-i sünnet olma nimeti

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Her an, her yere, feyz gelmektedir. Gelen feyiz, Müslümanlara fayda verir, kâfirlere ise zehir olur. Küfürlerinin artmasına sebep olur. Nimetler aralıksız devam ediyor. Kabiliyetlerine göre alıp istifade edenler olduğu gibi, alıp daha beter duruma düşenler de oluyor. İşte birinden Hazret-i Musa ve onun gibi olanlar, diğerinden de Firavun ve onun gibiler yetişiyor.

Peygamber efendimize normal bir insan gözüyle bakan Ebu Leheb ve Ebu Cehil gibilerin küfürleri arttı, daha kötü oldular. Hazret-i Ebu Bekir gibiler de, insanların en üstünleri olmakla şereflendiler.

Allahü teâlâ bütün kâinatı insanlar için yarattı. İnsanları da, kendine ibadet etmekle şereflensinler diye yarattı. Allahü teâlâya şükürler olsun ki, bizi insan olarak yarattı. Bunun için ne kadar hamd etsek azdır. İnsana eşref-i mahlûkat denmiştir. Yaratılmışların en şereflisi demektir. Peki, neden yaratılmışların en şereflisi oluyor insan? Çünkü onda, diğer mahlûklarda bulunmayan on haslet vardır. Beşi madde, beşi mânâ ile alâkalı. Bu on hususiyetin bir özelliği de var. O da, hepsinin birbirleriyle zıt olmasıdır. Bu zıtlıkların toplandığı başka bir mahlûk yoktur. Allahü teâlâ öyle yaratmıştır.

İnsanların büyük çoğunluğunun inançları çok bozuktur. Hayvana, canlı ve cansız birçok şeylere tapınan o kadar insan var ki, Allah korusun! Elhamdülillah, bizi Müslümanların içinde yarattı. İslamiyet gelmeden önce, insanlar sapıtınca, başlarına toplu cezalar geliyordu. Yalnız bu ümmete mahsus olmak üzere, Peygamber efendimizin hürmetine, dünyada cezaları hemen verilmiyor. Bir gün tevbe edenler çıkar diye, son nefese kadar geciktiriliyor. Ne büyük saadet!

Müslümanların büyük bir çoğunluğu da bozuk itikatların, yanlış insanların tesirinde kalmıştır. Ne yazık ki bunlar, müctehid âlimlere, evliya zatlara, Allahü teâlânın (Hepsine Cenneti söz verdim. Onlar benden razıdır, ben de onlardan razıyım) buyurduğu Eshab-ı kirama dil uzatıyorlar.

Cenab-ı Allah bizi, çok az bulunan Ehl-i sünnet vel-cemaat içinde yarattı ve İmam-ı Rabbani hazretleri gibi mürşid-i kâmilleri tanıtıp, sevdirmekle şereflendirdi. Bunlar kolay ele geçebilecek şeyler değildir. Ehl-i sünnet itikadında olmak ne büyük bir saadet! Böyle büyük zatları tanımak ve sevmek, ne büyük bir nimettir! Tesbih taneleri gibi, bir ipe bağlı olmak lazım. Bağ olmazsa, tesbih taneleri dağılır, zayi olur. Bir şeye yaramaz. Birlik beraberlik içinde, muhabbetle dolu olmak gerekir. Üzerimizde, bu mübarek zatların çok büyük himmetleri vardır. Sakın kendimizi bir şey sanmayalım. Cereyan gelmezse motor çalışmaz. Suyun üstünde giden yaprak gibi olmalı. Yaprak ancak, su gittiği için gider.