O söylediyse doğrudur
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Cennete giden yola girmek, Cennete gitmek, dünya sevgisini kalbden çıkaran Ehl-i sünnet âlimlerine, Silsile-i aliyye büyüklerine tâbi olmak, ancak onları sevmekle mümkündür. Yoksa insan, bunu kendi başına yapamaz. Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretleri, (Hocama kavuştum, aklımı bıraktım ve kurtuldum. Aksi halde felakete gidiyordum; çünkü anlattıklarıyla yaptıkları arasında çok fark vardı. Aklım kabul etmiyordu. Zihnimde itirazlar başlayınca, felakete gittiğimi anladım, en sonunda aklımı bıraktım ve kurtuldum) buyuruyor.
Kâbe’ye varan, hâlâ (Kâbe’ye nasıl gidilir?) diye sorar mı? Sorarsa, ona ne derler?
İnsan bir gemiye veya başka bir vasıtaya bindikten sonra, kaptanına karışmaya hakkı yoktur. Binmeyebilir. Binerse susup oturacak. Yani bizim dinimizin esası, Ebu Bekr-i Sıddık hazretlerinin söylediği sözdür. Ne buyuruyor Ebu Bekri Sıddık hazretleri? (Mademki o söyledi, doğru söyledi) buyuruyor. Mirac hadisesini duyan müşrikler ona gelip, (Kudüs’e ne kadar zamanda gidilip gelinir?) diye sordular. (Bir ayda) buyurdu. (Zaten sen akıllı adamsın, böyle söyleyeceğini biliyorduk) dediler. (Niye sordunuz?) dedi. (Ama senin efendin, (Ben bir anda gidip geldim) diyor, ne dersin?) dediler. (O söylediyse doğrudur) buyurdu. Hâlbuki akıl, bir ayda gidilir diyor. Akıl, hesap, kitap bunu bildiriyor; ama o, aklı bırakmıştı. Ebu Bekr-i Sıddık hazretleri orada eğer, aklıyla konuşmaya devam etseydi, Eshab-ı kiram olmak şerefinden mahrum kalacaktı. Hâlbuki Peygamberlerden sonra en üstün insan oldu. Neden? Bu sözünden, bu imanından, bu ihlâsından dolayı…
Her mürşid-i kâmilin talebeleri arasında, aklını kullanmayan çok az kişi olmuştur. Kim aklını ne kadar terk etmişse, o kadar kendini kurtarabilmiştir. Hâlbuki çekilen en büyük sıkıntı, böyle bir nimete kavuştuğu halde, hâlâ aklıyla yol almaya çalışmaktır. Bunlar daima kaybetmiştir ve helak olmuşlardır. Onun için insan, teslimiyeti nispetinde saadete erer. Eshab-ı kiramın erdiği gibi. Kavuşup da âşık olanlar, en büyük rütbeye eriştiler, en büyük saadete kavuştular. Onların iki rekât namazına, sonra gelenler, ömürleri boyunca kıldıkları namazla kavuşamadılar. Öyle sevab aldılar.
Kendimizi seversek, başkasından soğuruz. Kendimizi sevmezsek, herkesi severiz. Herkes de bizi sever. İki sevgi bir kalbde olmaz. Ya Allah sevgisi, ya nefs sevgisi. Allah sevgisi varsa, öteki zaten gider. Kalbin saf ve temiz olması lazım. Kalbin saf ve temiz olması da, kendine değil, büyüklerimize tâbi olmakla mümkündür. Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimde, düşmanlarla değil, dostlarla beraber olmayı emrediyor.