Otuz gün süren bayram
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Evlenen gençler, İslamiyet’e göre yaşarlarsa hiç üzülmezler. İş nefsaniyete girerse sonu hüsran olur; çünkü evlilik kul hakkıyla başlar. Kul hakkına riayet edemeyecek erkek evlenmemeli. Büyük mesuliyettir. O kadın, onun kölesi değildir. Kendisi nasıl Allahü teâlânın mümtaz kulu ise, o da öyledir, fark yoktur; ama maalesef anlayış farkından olsa gerek, evdekilere hizmetçi gözüyle bakıyorlar. Hâlbuki kadın evde hizmetçi veya köle değil, sultandır.
Müdafaasız insanlara saldırmak zulümdür. Zulmeden, karşısında Allahü teâlâyı bulur. Onun için kimseye zulmetmemeli, kimsenin âhını almamalıyız.
Haklı olduğu zaman münakaşa etmeyene, başkasını kırmayana Cennette köşk verilecektir. Peygamber efendimiz, (Ben kefilim) buyuruyor. Yine buyuruyor ki:
(Bir müminin kalbini kıran, yetmiş kere Kâbe’yi yıkmaktan büyük günaha girer.)
Ne olursa olsun anlaşmak, helalleşmek iyidir. Hiç kimse ahirete, bunu ben senden alırım, bunda ben haklıyım iddiasıyla gitmesin. Allahü teâlânın adaletinde; bizim ölçülerimiz değil, Onun ölçüleri cari olacaktır. Bu yüzden, bizim nefsimize, aklımıza göre uygun gördüğümüz, haklı gördüğümüz şey, Allah katında suç olabilir. Belki bir yan bakışla, belki adamın kalbini incitmekle, belki bir gıybet yani dedikoduyla, ya da gurur ve kibirle, ondan daha büyük günah işlemiş olabiliriz. En iyisi, helalleşelim ve kurtulalım.
Her bayram, kıymetine göre uzun veya kısa sürer. Mesela, Ramazan Bayramı üç gün, Kurban Bayramı dört gündür. Öyle bir bayram var ki; tam otuz gün sürüyor. O da Ramazan-ı şerif ayıdır. Çünkü her gün binlerce, yüz binlerce Müslüman affoluyor. Kabirdekiler Cennete gidiyor. Dünyadakilerin günahları siliniyor. Bundan daha büyük bayram olur mu?
Onun için her gün, affolmuşların sayısını düşünerek, kendisi de dâhil, akşam olmadan, eyvah bugün bayramın bir tanesi bitti, ertesi gün akşam olduğu zaman eyvah bir gün daha gitti demek suretiyle, Ramazan ayında her günün her saatini, her gecesini çok kıymetli bilip, ona göre değerlendirmeli.
Şu kıymete bakın ki, bu ayda yapılan, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevab, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Onun için bu ayda dilimizi tutmalı, yani ağzımızdan, değil gıybet, dedikodu, kötü laf, boşuna dünya lafı bile çıkmamalı. Hayırlı işler yapmalı, hayırlı sözler söylemeli. Kur’an-ı kerim okumalı. Kaza namazı borcu varsa, onları kılmalı. Vakit buldukça ziyaretler yapılmalı, gönüller alınmalı, hediyeler vermeli. Mümkün olanlara Ehl-i sünnet âlimlerimizin kitaplarından mesela İslam Ahlakı kitabı vermeli. Yani hayır hasenatın tam kabul olacağı, reddolmayacağı bir ay boyunca, bu fırsatı iyi değerlendirmelidir.