Dinimizde kadının yeri

Sual: Günümüzde (Hayat müşterektir) denilerek, kadına zulmediliyor. En ağır, en adi işlerde bile çalıştırılıyor. İslamiyet’te kadın ev içinde ve dışında çalışmak, para kazanmak zorunda mıdır? Dinimizde kadın hakları hususunda bilgi verir misiniz?
CEVAP
Bu konuda, Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabında buyuruluyor ki:

İslâm dîni, kadını en yüksek dereceye çıkarmıştır. İslâmiyetin kadına verdiği kıymeti hiçbir din, hiçbir düşünce vermemiştir. Komünistler, kadının erkeğe eşit olduğunu söyleyip, kadın, erkeğin bütün haklarına mâliktir deyip, kadına en ağır işleri yaptırdılar. Kadınları demir fabrikalarında, maden kuyularında, taş ocaklarında, Sibiryanın soğuk ormanlarında, demir yollarında, beton dökmekte, toprak kazmakta insâfsızca ve boğaz tokluğuna, zorla çalıştırdılar. İslâm kadınına, erkek akrabâsından, fıtra verecek kadar zengin olanlardan, en yakın bulunanı, bakmaya mecbûrdur. Yakın akrabâsı yoksa veyâ fakîr iseler, (Beyt-ül-mâl) yanî devlet her türlü ihtiyâçlarını vermeye memûrdur. Evli kadına, zevci her şeyi getirmeye ve ayrı bir ev tutmaya mecbûrdur. Kızın, babası evinde, her nesi varsa, hattâ kaç hizmetçisi varsa, kocasının, bunları alması lâzımdır. Şâfiî mezhebinde tütün parasını vermesi bile lâzımdır. Hanefî mezhebinde, kahve ve tütün parası vermek lâzım olmadığı (Redd-ül-muhtâr)da yazılıdır. Zevci, kadına bakamayacak kadar fakîr ise veyâ zengin olduğu hâlde, ihtiyâçlarını almıyorsa, piyasa kıymetine göre kadının ihtiyâcını mahkeme tayîn ederek, yakın akrabânın bu parayı kadına borç vermesini emreder. Erkeğin satılacak malı yoksa, çalıştırarak bu borçları erkeğe ödetir. Çalışmazsa hapseder. O hâlde, islâm kızı, islâm kadını geçim derdinden, düşüncesinden muafdır. O, çalışarak, didinerek para kazanmaya mecbûr değildir. Her şey onun ayağına gelecektir. Dîn-i islâm, ona bu kıymeti vermiştir. Fakat, kadının, islâmiyeti, dînini, îmânını, farzları, ibâdetleri, harâmları öğrenmesi farzdır. Babasının veyâ zevcinin, ona bu ilimleri öğretmesi lâzımdır. Öğretmezlerse, büyük günâha girerler. Kadının gidip dışardan öğrenmesi lâzım olur. Kadın, erkekten izinsiz hiçbir yere gidemez iken, bu ilimleri öğrenmek için gidebilir. İslâmiyetin ilme ne kadar kıymet ve ehemmiyet verdiği buradan da anlaşılmaktadır. Müslümân kadını ticâret, fen, sanat ve zirâat ile uğraşmaya mecbûr değil ise de, bunlarla meşgûl olması, para kazanması, yasak ve günâh değildir. Yalnız, bunlarla meşgûl olurken ve ilim öğrenirken, erkekler arasına girmemesi, onlara açık görünmemesi, harâmdan sakınması lâzımdır. Çünkü, müslümân kadının başı, kolları, bacakları açık olarak sokağa çıkması, erkeklere göstermesi harâmdır, günâhtır. Ehemmiyet vermezse, aldırış etmezse îmânı gider, kâfir [Allahın düşmanı] olur. Cehennem ateşinde sonsuz olarak yakılacağı bildirilmiştir. Sûre-i nisâ otuz birinci âyet-i kerîmede, kadınların kesb edeceği kazançlarından nasîp alacaklarını, Allahü teâlâ bildirmektedir. Hadîce-tül-kübrâ “radıyallahü anhâ”, islâmiyetten evvel ve sonra, ticâretle meşgûl oluyordu, kâtipleri, memûrları, hizmetçileri çoktu. Hattâ bir kere, Muhammed aleyhisselâmı ticâret kâfilesine reîs tayîn etmişti. Kadının yapacağı günâhlardan, ona izin veren erkekleri de cezâ görecektir. Hâlbuki, erkeğin günâhları, kadına zarar vermemektedir. İslâmiyette, kadın, harbe de gitmez. Dünyâda râhat ve mesûd olduğu gibi, onun Cennete gitmesi de çok kolaydır. (Tenbîh-ul-gâfilîn)de yazılı hadîs-i şerîfte, (Dört şeyi yapan, yanî kocasına hıyânet etmeyen, beş vakit namâz kılan, Ramazân-ı şerîfte oruç tutan ve [on sekiz erkekten] başkasına, [başı, saçı, kolları, bacakları] açık olarak görünmeyen kadın Cennete gidecektir) buyuruldu. Çünkü, doğru kılınan namâz, insanı günâh işlemekten korur ve İslâmın şartlarını yerine getirmek sevgisini hâsıl eder. On sekiz mahrem erkeğin kimler oldukları, ikinci kısım, otuz dördüncü maddede yazılıdır. (Tenbîh-ul-gâfilîn)de ve (Şir’a) şerhinde yazılı hadîs-i şerîfte, Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, (Bir kadın, beş vakit namâzını kılar, Ramazân ayında oruç tutar, nâmûsunu korur ve zevcine itâat ederse, dilediği kapıdan Cennete girer) buyurdu. Ebû Mutî’ Belhînin, (Lü’lü’iyyat) kitâbından alarak (Rıyâd-un-nâsıhîn)de yazılı hadîs-i şerîfte, (Beş şeyi yapan kadın Cehennemden kurtulur: Beş vakit namâzını kılar, Ramazân ayında orucunu tutar, zevcini, anasını babasını üzmez, yüzünü ve saçlarını yabancı erkeklere göstermez, dünyâ sıkıntılarına sabreder) buyuruldu.

Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” hicretin onuncu yılı, son haccının hutbesindeki sözlerinden, son nasîhatlarından biri, (Kadınlarınıza eziyet etmeyiniz! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emânetidir. Onlara yumuşak olunuz, iyilik ediniz!) olmuştur. İslâmiyette evlenmek, bir kızı mesûd etmek, ibâdettir ve bütün nâfile ibâdetlerden dahâ sevâptır.

İslâmiyette dört kadına kadar almaya emrolunmamış, ancak izin verilmiştir. Yanî mubâhtır. Bunun da şartları vardır. Bu şartları taşımayan erkeğin, birden fazla evlenmesi günâhtır. Birinci şart, zevcelerinden her birini mesûd ettirecek kadar zengin olmaktır. Diğer şartları, fıkıh kitâplarında yazılıdır.

(Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Dörde kadar evlenmek, erkekler için kolaylık olduğu gibi, kadınlar için de, adetleri çok olduğundan kolaylıktır. İslâmiyetten önce, bir erkek dilediği kadar kadınla evlenirdi. İslâmiyet bu sayıyı dörde indirmiştir. Birden fazla evlenmek vâcib olmadığı gibi, mendûb da değildir. Birden fazla evlenmemenin dahâ iyi olduğu bildirilmiştir). Devlet, mubâh olan bir şeyi emir veyâ yasak ederse, buna uymak câiz olur. (Berîka)nın doksan birinci sahîfesinde diyor ki, (Devletin islâmiyete uygun emirlerini yapmak vâcibdir. İslâmiyete uymayan emirlerine isyân etmek, fitneye, anarşiye sebep olmak büyük günâhtır. Büyük zarardan kurtulmak için, küçük zararı yapmak lâzım olur. Fâidesini düşünerek devletin emrettiği her mubâhı yapmak millete vâcib olur). Dokuz yüz yirmi sekizinci sahîfede diyor ki, (Zâlim olan devlete karşı da isyân etmek câiz değildir). (Hadîka)da, 143. cü sahîfede diyor ki, (Zâlim devlet mubâh işlemeyi yasak ederse, buna itâat vâcib olur. Kendini tehlikeye atması câiz olmaz). İbni Âbidîn, kâdîlığı anlatırken diyor ki, (Kâfir memleketlerinde kâfir kanûnlarına itâat etmek zarûreti olduğundan, sulh ve huda yapılmış olur. Mallarına, canlarına, ırzlarına saldırmak da câiz değildir). Yaradılışta, kadınlar, erkeklerden çok olduğu gibi, harplerde, kazâlarda erkeklerin ölmesi, kadınların ölümünden dahâ çoktur, yanî erkek adedi, kadından azdır. İslâmiyetin dörde kadar izin vermesi, kızların kocasız kalmaması, metres hayâtına, umûmî evlere düşmemesi ve şereflerini, nâmûslarını, se’âdetlerini temînat altına almak gâyesi iledir. Hıristiyanlıkta erkeğin bir kadından fazla alması yasak olduğu için, erkekler, metres hayâtı yaşıyor. Komşu, ahbâp kızlarını, talebelerini, işçileri igfâl ediyorlar. Birçok kadınla gizli evlilik bağı kuruyorlar. Bir yandan kadınlar, kızlar fuhşa, felâkete sürükleniyor, istikbâlleri mahvoluyor, bir yandan da, babası belirsiz milyonlarca çocuk, ya çöplüklere bırakılıyor. Yâhut, anasız, babasız, terbiyesiz yetişerek cemıyyete yük ve belâ oluyorlar. İslâmiyette zenginler dörde kadar evlenip, çocuklar, analı, babalı, terbiyeli yetişir. Evler, âile yuvaları çoğalır. Cemıyyet hayâtı kuvvetli ve düzenli olur. Çok evlenmek isteyenler de, zengin olmak için çalışır. İş hayâtı genişler. Ticâret, teknik ilerler.