Fani dünya

Herkesin başında yel gibi eser,
Balta ile vurur, kelleyi keser.

Nicesinin gül yüzünü soldurur,
Gözünün içine toprak doldurur.

Nicesini ateşinde kavurur,
Küllerini harman gibi savurur.

Gelip gitti nice kükremiş aslan,
Dişlerini döktü vermedi aman.

Dünyada ne bahçe kalır, ne de gül,
Külhanda, ne ateş kalır, ne de kül.

Burada ne bostan kalır, ne de bağ,
Hep ölür, ne hasta kalır, ne de sağ.

Asla yoktur, bu dünyanın amanı,
Bir gün yıkar başa bu eski hanı.

Fani dünya her geleni ağlatır,
Gözlerinden kanlı yaşlar çağlatır.

Hazret-i Âdem’e yaptı çok hile,
Senelerce ona çektirdi çile.

Oğlu Kâbil, Hâbil’i öldürünce,
Çok ağladı, ölüsünü görünce.

Çile bir mirastır, Âdem babadan,
Hep böyle gelmiştir bu âlem baştan.

Zalim dünya bin bir çeşit zulmeder,
Kıyamete kadar hep böyle gider.

Bin yıl davet etti Nuh nebi, dine,
Fakat inanmadı kavmi kendine.

İnkârcılardan idi bir oğlu da,
Gemiye binmedi, boğuldu suda.

Odunları yığdı, bir ateş yaktı,
Halil İbrahim’i içine attı.

Hakk'ın emri geldi ateş yakmadı,
Nemrut yine küfrünü bırakmadı.

Hazret-i Yakub’a ciğer dağlattı,
Yıllarca Yusuf’um diye ağlattı.

Hazret-i Yusuf’u kuyuya attı,
Üstelik bu köle diyerek sattı.

Züleyha, ne çekti aşkın elinden,
Düşmedi Yusuf’un adı dilinden.

Sırrı ifşa oldu, el âlem duydu,
Aşk onu ne hâlden, ne hâle koydu.

Zengin iken fakir eyledi onu,
Aziz iken hakir eyledi onu.

Hoca der dünyanın cefası çoktur,
Kendini sevene vefası yoktur.