“Tuhfet-ül ihvan” vehhabi kitabı
Sual: Hacılara dağıtılan, ünlü vehhabi İbni Baz’ın, sualli cevaplı Tuhfet-ül ihvan isimli kitabı ektedir. Dine aykırı yerleri nelerdir?
CEVAP
Kitabın tamamı dine aykırıdır.
Birincisi, âyet ve hadislere indî yorumlar yapmıştır. Muteber hiçbir İslam âliminden nakil yapmamıştır. Mezhepler üstü, yani mezhepsizce yazmıştır.
İkincisi, İbni Teymiye ve İbni Kayyım’ın sözlerini delil olarak almış; fakat dört imamın sözlerine ve hiçbir fıkıh kitabına itibar etmemiştir. Zaten hiçbir mezhebi kabul etmemektedir.
(Gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun) âyetini, hiç ilgisi olmayan birçok meseleye delil göstermiştir. Mesela, (Namaz kılarken önünden geçene mani olma gücün olmadığı için, hiç mahzuru olmaz) diyor. Hâlbuki fıkıh kitaplarında herkesin gelip geçeceği yere duran da günah işler buyuruluyor. Ya öne sütre koymalı veya insanların geçmeyeceği bir yere durmalı. Bir hadis-i şerifte de, (Namaza dururken sütre koyun! Geçmek isteyene mani olun!) buyuruluyor. (İbni Mace)
(Ameller niyete göredir) hadis-i şerifini de, ilgisiz yerlere delil getirmiş, niyetin düzgünse, yaptığın yanlış olmuş, önemi yok demektedir.
Üçüncüsü, kendini bütün âlimlerin üzerinde görüyor. (Âlimlerin iki görüşünden en doğru olanına göre şöyledir) diyor. Farklı ictihadlara, doğru veya yanlış diyebiliyor. İctihadın ictihadla nakzedilemeyeceğini yani iptal edilemeyeceğini bilmiyor. Birkaç örnek verelim:
1- Kitabın büyük bölümünde, kabir ziyaretine, Resulullah’tan ve Evliyadan yardım istemeye şirk denmektedir. Hatta İbni Baz, (Türbede kılınan namaz bâtıldır. İsterse kabir arkada kalsın fark etmez; çünkü kabrin yanında kılınan namaz şirke götürür) diyor. Hâlbuki kabir yanda veya arkada olursa mahzuru olmaz. Hadis-i şerifte sadece, (Kabre karşı namaz kılmayın!) buyuruluyor. (Nesai)
Kabre karşı değilse, namaz mekruh olmaz. Kıbleyle kabir arasında, perde, duvar olursa veya kabir yandaysa, namaz mekruh olmaz. (Hindiyye)
2- (Elbisesinde namaza mani olacak necaset bulunduğu halde, unutup necasetli elbiseyle namaz kılsa, (Rabbimiz unutur veya hata edersek, bizi sorumlu tutma) âyeti gereğince namazı sahih olur) diyor. Âyet-i kerime bütün unutmalara, hatalara şamil olur mu hiç? Mesela bir kimse unutup öğleyi kılacakken ikindiye niyet edip kılsa namazı sahih olmaz. Abdestsizken unutup namaz kılsa, sonra hatırlasa namazı sahih olmaz. Demek ki, bu âyeti her yere delil getirmek yanlıştır.
3- (Meşru sebeple 3 gün veya daha az bayılan, ayılınca bunları kaza eder) diyor. Hâlbuki 24 saatten çok baygın kalan kaza etmez. 24 saatten az bayılan kaza eder. (Eşbah)
4- (İki görüşten en doğru olanına göre, kazaya kalan namazları kaza etmek gerekmez; çünkü namazı kazaya bırakmak küfürdür. Kâfirse, ibadetten sorumlu değildir) dedikten hemen sonra, (Namazı kasten terk eden kimse, namazın farz olduğunu inkâr etmezse kâfir olmaz diyen çoğunluktaki âlimlerin görüşüne uyarak namazlarını kaza etmesinde bir sakınca yoktur) diyor. Görüldüğü gibi, ikisi birbirine zıttır.
5- (Namazda eller göğsün üstüne bağlanır. Göbek altına bağlamak zayıf kavildir. Elleri bağlamadan yana salmaksa, sünnete aykırıdır) diyor. Resulullah elleri yana salarak da namaza durduğu için Maliki mezhebinde elleri yana salarak durmak caizdir. Hanefiler ise, (Namazda sağ el, sol el üstüne konur, göbek altına bağlanır) hadis-i şerifine göre hareket ederler. (Ebu Davud)
Bütün Hanefi fıkıh kitaplarına göre, namazda eller göbek altına bağlanır. Mesela Hazret-i Ali, (Elleri göbek altına bağlamak sünnettir) diyor. Namazda erkek, ellerini göbeğinin altına koyar. Muhtar olan kavil budur. (Dürr-ül-muhtar)
6- (Uçaktan inince, vakit olsa da, namazı ilk vaktinde kılabilmek için, uçakta imayla kılmalı; çünkü Kur’anda, “Gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun” buyuruluyor) diyor. İnip kılmaya gücümüz yetmiyor mu? İnip namazı kâmil olarak farzlarına riâyet ederek kılma imkânı varken ne diye uçakta imayla kılınır ki? Hatta diyelim ki, öğle vakti uçakta geçse, ikindi vakti inilse, seferiyse üç mezhepten birini taklit ederek, ikindiyle birlikte cem etmeye niyet edilir. Seferi değilse, Hanbeli taklit edilerek cem edilir.
7- (Namaz kılarken üç hareketin namazı bozacağını bildiren kavil zayıftır. Hareket etmenin bir sınırı yoktur. Namaz kılanın kendine göre, bu hareket çoksa o zaman namaz bozulmuş olur) diyor. Dinin hükmünü namaz kılanın görüşüne bağlıyor. Bir rükünde üç veya daha çok hareketin namazı bozacağı Hanefi fıkıh kitaplarının hepsinde yazılıdır. Mesela Dürr-ül-muhtar kitabında diyor ki: Bir rükünde, eli üç kere kaldırmak namazı bozar. (Redd-ül-muhtar)
8- Eskiden secdeye giderken dizlerden önce ellerin yere konmasını bildirirken, bu son kitabında, Hanefiler gibi önce dizlerin yere konmasını savunarak, (Önce dizleri yere koymak sünnettir) hadis-i şerifini yazdıktan sonra, (Peygamberimiz, secdeye giderken, devenin çökmesi gibi, yere çökmeyi yasaklamıştır. Elleri dizlerinden önce yere koymak deveye benzemek olur. Dizler ellerden önce yere konmalı. Büyük âlim İbni Kayyım da böyle bildirmektedir) diyor. [Bunu bildirmemizin sebebi şudur: Türkiye’deki selefiler hâlâ İbni Baz’ı örnek alarak ellerini önce secdeye koydukları için, son durumu onlara duyurmak istedik.]
9- (Gereksiz yere öksürmek namazı bozmaz; fakat mekruhtur) diyor. Hâlbuki Hanefi fıkıh kitaplarında diyor ki: Boğazından özürsüz öksürür gibi ses çıkarmak namazı bozar. Kendiliğinden olursa bozmaz. Okumayı kolaylaştırmak için yaparsa zararı olmaz. (Dürr-ül muhtar)
10- (Her namazdan sonra tokalaşmak caiz mi?) sualine cevap olarak, (Müslümanların birbirleriyle tokalaşması sünnettir, bir mahzuru olmaz) diyor. Tokalaşmak yani müsafeha etmek sünnettir; ama her zaman değildir. Mesela namaz kılarken tokalaşılmaz. Selamı almak farzdır diye, namaz kılarken birinin selamını alamayız. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Camide her namazdan sonra birbiriyle müsafeha etmek [tokalaşmak] bid’attir. (Redd-ül muhtar istibra bahsi)
12- Bazı hadis-i şeriflerde, (Bu duayı namazdan sonra okumalı) buyuruluyor. İbni Baz da bunu, hemen selam verdikten sonra okunur zannetmiş. Mesela şu hadis-i şerifi de öyle anlamış:
(Sabah namazından sonra on defa, “La ilahe illallahü vahdehü lâ şerike leh lehül-mülkü ve lehül hamdü yuhyî ve yümît ve hüve alâ külli şey’in kadîr” okuyan, akşama kadar her çeşit zarardan korunur. Akşam namazından sonra okuyan, sabaha kadar şeytandan korunur. On sevaba kavuşur, on günahı affolur ve on köle azat etmiş gibi sevab verilir.) [Nesai, Tirmizi]
(Bunu sabah ve akşam namazından sonra selam verir vermez hemen okumalı) diyor. Hanefi fıkıh kitaplarında şöyle deniyor: Farzla sünnet veya sünnetle farz arasında konuşmak ve herhangi bir dua okumak, sünnetin sevabını azaltır. Esah olan kavilde, sünneti iade etmek gerekir. (Dürr-ül-muhtar, Tahtavi, N. İslam)
Böyle duaları, tesbihleri çekip dua bittikten sonra okumalı.
13- Buhari ve Müslim’deki, (Cemaatle namaz kılarken, imamın kıraati kendisinin kıraatinin yerine geçer) mealindeki hadis-i şerifi bildirdiği halde, (İmam arkasında Fatiha okumak farzdır) diyor. Halbuki bu husus, Şafii’de farz ise de, Hanefi’de tahrimen mekruhtur. (Halebî)
14- (Safın arkasında tek başına imama uyanın namazı hiç sahih olmaz) diyor. Hâlbuki özürsüz tek başına durmak mekruhtur, namazı sahih olur. (Redd-ül muhtar)
15- (Cemaat sevabına kavuşmak için, imamla en az bir rekât kılmak gerekir) diyor. Hâlbuki son teşehhüde, hatta secde-i sehv yapılırken yetişen de cemaat sevabına kavuşur. (Halebi)
16- (İmamın erkeklere de imam olmaya niyet etmesi farzdır) diyor. (Ameller niyete göredir) hadis-i şerifini delil gösteriyor. Bu hadis-i şerifin imamın niyetiyle hiç ilgisi yoktur. İmamın kadınlara imam olmaya niyet etmesi farz ise de, erkeklere imam olmaya niyet etmesi farz değildir. (Tahtavi)
İbni Baz yine, (Mesbuk olana uymakta mahzur yoktur) diyor. Bu da yanlıştır. Mesbuk imam olamaz. Ayrıca, bu sözü önceki sözüyle tenakuz halindedir. Mesbuk imamlığa niyet etmediğine göre, nasıl imam olabilir ki? Hâlbuki imam olmak için niyet farz diyordu.
17- (Sabah namazının sünnetini kılmadan farzını kılan kimse, daha sonra sünnetini kılar) diyor. Hâlbuki sabahın farzı kılındıktan sonra artık sünnet ve nafile kılınmaz. (Nimet-i İslam)
18- (Seferde olan yolcunun sabah namazının sünneti hariç, diğer sünnetleri terk etmesi sünnettir) diyor. Bu da yanlıştır. Yolcu müsaitse sünnetleri kılar, müsait değilse kılmaz. (Hindiyye)
19- (Tilavet secdesi için abdeste gerek yoktur) diyor. Hâlbuki abdest almanın şart olduğu bütün fıkıh kitaplarında yazılıdır. (Dürr-ül-münteka)
20- (Farz veya nafile kılarken, unutarak veya bilmeyerek konuşanın namazı bozulmaz; çünkü Kur’anda, (Rabbimiz unutur veya hata edersek, bizi sorumlu tutma) buyuruluyor) diyor. Bütün fıkıh kitaplarında unutarak da olsa, namazda konuşanın namazı bozulur buyuruluyor. (Hindiyye)
Bu âyet-i kerimeyi her unutmaya delil olarak gösteriyor. Kendi görüşüyle çelişkili olarak, (Unutarak abdestsiz namaz kılanın o namazı iade etmesi gerekir) diyor. Hani unutmak özürdü?
21- (Unutarak yapan, bilmeden yapan gibi sorumlu olmaz. Aksıran birine bilmeden yerhamükellah demek namazı bozmaz) diyor. Hâlbuki aksırıp elhamdülillah diyene, yerhamükellah demenin namazı bozduğu, bütün fıkıh kitaplarında yazılıdır. (Dürr-ül muhtar)
22- (Zenginin, yıl içinde eline çeşitli aylarda paralar geçse, eline her geçen paranın, bir yıl sonra zekâtını verir) diyor. Hâlbuki yıl içinde ele geçenlerin bir yıl beklemesi gerekmez. İlk zengin olduğu tarih önemlidir. Yılsonunda elinde ne varsa onun zekâtını verir. Sebze ve meyveyi de, aynı hükme sokmuştur. Hâlbuki bir manavın elinde bir yıl bekleyen meyve veya sebzenin bulunması imkânsız gibidir. İbni Baz’a göre manavın zekât vermesi gerekmez; çünkü (Her malın üstünden bir yıl geçmesi gerekir) diyor. Hâlbuki paranın veya ticaret malının üstünden, bir yıl geçmesi gerekmez. İlk zengin olma tarihinin üstünden bir yıl geçmesi gerekir.
23- (Faiz olarak alınan para, hayır yoluna harcanmalı) diyor. Hâlbuki haram para hayır yolunda harcanmaz, sevab beklemeden fakire verilir. Din kitaplarında buyuruluyor ki:
Haramdan sadaka verse, alan fakir de haramdan olduğunu bilerek, verene, Allah razı olsun dese veya Allah kabul etsin dese ve veren de, âmin dese, ikisi de kâfir olur. (Birgivi şerhi)
Haram olduğu bilinen belli malla cami veya başka hayır yaptırmak ve bunlara karşılık sevab beklemek küfürdür. (Redd-ül-muhtar)
İbni Baz ise, fıkıh kitaplarına aykırı olarak, haramı hayra verin diye, küfre teşvik ediyor.
24- (Damardan ve kastan yapılan iğne orucu bozmaz; fakat damardan verilen serum orucu bozar) diyor. Hâlbuki damardan yapılan iğneyle serum arasında hiç fark yoktur. Her ikisi de sindirim yoluna gider ve orucu bozar. Kastan yapılan iğne de orucu bozar. Türkiye’de İbni Baz’ın görüşüne uygun konuşup yazan olsa da önemi yoktur. Dört mezhepte de, yaraya konulan ilaç, cevfe [içeriye] giderse oruç bozulur. Şafii kitaplarında, dimağ [beyin], karın, bağırsak, mesane birer cevftir. Mesela, baştaki kemik yarılsa, buradaki yaraya konulan ilaç, cevfe yani beyne gideceğinden oruç bozulmuş olur. Şafii’de karnımıza bıçak saplansa, bıçağın ucu mideye, yani cevfe girdiği için oruç bozulur. Sağlam deriden bıçak cevfe girince oruç bozulduğu gibi, iğneyle adaleyi veya damarı yırtarak verilen ilaç, cevfe ulaşınca da oruç bozulmuş olur.
25- (Kan bağışında bulunan da, hacamat gibi kan vereceği için orucu bozulur) diyor. Hâlbuki genel kaide şöyledir: Vücuda giren şeyler orucu bozar, vücuttan çıkan şeyler, orucu bozmaz. Yani kan vermek orucu bozmaz.
26- (Tenkiye şırıngası yani lavman orucu bozmaz. Yeme ve içmeye benzemediği için, İbni Teymiye bu görüştedir) diyor; ama İmam-ı a’zam bozar diyor. İmam-ı Şafii bozar diyor; çünkü tabii deliklerden içeri su girmiş oluyor. Delil olarak (Yemeye içmeye benzemiyor) diyor. Kan vermek de yemeye içmeye benzemiyor. Niye kan vermekle oruç bozulur diyor? Kıyası da birbirini tutmuyor.
27- (Namaz kılmayanın tuttuğu oruç geçersizdir. Namaz kılmayan kâfir olduğu için, onun orucu ve diğer ibadetleri geçerli olmaz; çünkü Allahü teâlâ, “Eğer onlar Allah’a ortak koşsalardı, yaptıkları ibadetler elbette boşa giderdi [Enam 88]” buyuruyor) diyor. Âyete kendi aklına göre mânâ vererek, namaz kılmamayı şirk kabul ediyor. Bu da, Ehl-i sünnet olmadıklarını açıkça gösteriyor. Yukarıda bildirilen sebeplerden dolayı, hacılara dağıtılan kitaplara itibar etmemelidir.
Bunlar, önemsiz hususlar değildir, dinimizin emridir. Bir müslümana yapılacak en büyük kötülük, itikadını bozmak, ibadetlerini yanlış yaptırmaktır. Bunları bildirmek gücü yeten her müslümanın vazifesidir.