Dinin emri zamanla değişir mi?

Sual: (Dindeki hukuki hükümler itikadî değil, gelenekseldir, yani zamanla değişebilir. Mesela zina edenlere verilecek recm gibi cezalar, nikâh, boşanma gibi konularla ilgili hükümler gelenekseldir. Bunlara dini hükümdür diyen klasik fukahanın taassubu artık kırılmalı, yeni yorumlar getirilmelidir) deniyor. Bu doğru mu, din zamanla değişir mi? Dinin hükümleri kıyamete kadar geçerli değil mi? Reform mu yapılmak isteniyor?
CEVAP
Evet, açıkça reform yapılmak isteniyor. Zamanın değişmesiyle, örf ve âdete dayanan hükümler değişebilir. Ancak Nass’a, delile dayanan hükümler zamanla değişmez. (Dürer-ül-hükkam)

Zina cezası, nikâh ve boşama geleneksel bir ceza değil, hepsi de Nass ile bildirilen açık hükümlerdir. Nikâh ve boşanmayla ilgili birkaç âyet-i kerime meali:
(Mümin kadının kâfirle evlenmesi helâl değildir.) [Mümtehine 10]

(Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın!) [Mümtehine 10]

(İman etmedikçe, müşrik [ateist] kadınlarla evlenmeyin. Kadınlarınızı da, iman edinceye kadar müşrik erkeklerle evlendirmeyin!) [Bekara 221]

(Kitap ehli [Yahudi ve Hristiyan] kadınlarla evlenmeniz helaldir.) [Maide 5]

(Evli kadınlarla evlenmeniz haram kılındı.) [Nisa 24]

(Kadınlara mehirlerini gönül rızasıyla verin.) [Nisa 4]

(El dokunmadan boşadığınız kadınlara, mehrin yarısını verin!) [Bekara 237]

(Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın.) [Talak 1]

(Ölen kimselerin hanımları, [evlenmeden önce] 4 ay 10 gün iddet bekler.) [Bekara 234]

(Boşanmış kadınlar, üç ay iddet bekler.) [Bekara 228]

(Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden [boşanma esnasında] bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah’ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. [Ey müminler!] Siz de karı ile kocanın, Allah‘ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının [erkeğe] fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah‘ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.) [Bekara, 229]

(Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin!) [Nisa 22]

(Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da, henüz zifafa girmeden boşarsanız, onlara iddet bekletme hakkınız yoktur.) [Ahzab 49]

(Eğer erkek kadını, üçüncü defa boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onunla evlenmesi kendisine helal olmaz. Eğer bu kişi de o kadını boşarsa, [her iki tarafın da] Allah’ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden evlenmelerinde beis yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlarıdır.) [Bekara 230]

Görüldüğü gibi, (Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlarıdır) buyuruluyor. Demek ki, evlenmekle ve boşanmakla ilgili hükümler, birer gelenek değildir. Bu konuda birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Üç talâkla boşanan kadın, başka bir erkekle evlenip ondan da boşanmadıkça, eski kocasıyla evlenmesi helal olmaz.) [Taberani]

(Din kardeşinin evlenme teklifinde bulunduğu kadına, onunla nikâhlanıncaya veya ondan vazgeçinceye kadar talip olmayın!) [Tirmizi]

(Kadınları muvakkat [geçici] nikâhlamak haramdır. Allah’a, haramları helal sayandan daha düşman bir kimse yoktur.) [İbni Kani’]

(Muta nikâhı haramdır.) [Buhari, Müslim, Tirmizi]

(Evlenip zifafa girdiği kadının kızıyla evlenmek helal değildir. Zifafa girmediği kadının kızıyla evlenmek caizdir. Nikâhladığı kadının [zifaf olmasa da] annesiyle evlenmek helal değildir.) [Tirmizi]

Zina ile ilgili bir âyet-i kerime meali:
(Zina eden kadın ve zina eden erkeğe yüz sopa vurun!) [Nur 2]

Bu konuda bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ya Üneys, bu şahsın hanımına gidin, eğer zina ettiğini itiraf ederse onu recm edin!) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Muvatta, İ.Ahmed, Taberani]

Evlenmek ve boşanmak gibi hükümler gelenek olmadığı gibi, işlenen suçlara verilecek cezalar da gelenek değildir. Bunlara gelenek demek, dinimizin bu hükümlerini inkâr etmek olur.

İslamiyet, adaleti, zulmü, insanların birbirlerine karşı, aile ve komşuların birbirlerine, milletin devlete ve birbirlerine karşı haklarını, vazifelerini, suçları açıkça bildirmiş, bu değişmez kavramlar üzerinde, temel hükümler kurmuştur. Bu değişmez hükümlerin, olaylara, uygulanmasını örf ve adetlere göre kullanılmasını emretmiştir. Allahü teâlâ İslam dinini, her ülkede, her yeniliği ve buluşu karşılayacak şekilde kurmuştur. Tarihte nice milletler, dinin emirlerine uyarak, başarıları, şanları, tarihlere ün salmıştır. Dinin emrine uymayan insanlar ve milletler, sıkıntıdan kurtulamamışlardır. (Seadet-i Ebediyye)

Emredilene uymak
Sual:
Hep aklî kıyaslar yapan bir arkadaş, (Ezan okurken elleri kulaklara koymak, sesin uzaklara ulaşması içindir. Evde okurken, eller kulaklara kaldırılmaz ve oturarak okunur. Bunun gibi seferde namazları kısaltmak kolaylık içindir. Eğer seferde rahatsak namazları kısaltmak gerekmez) diyor. Bunun gibi aklî kıyaslar yaparak çok şey söylüyor. Bunlar doğru olabilir mi?
CEVAP
Çok yanlıştır. Aklî kıyaslar yaparak dînî hükümler bilinmez. Din nakle dayanır.

Seferde, çok rahat olsak, hiçbir sıkıntı olmasa da, dört rekât olan farzlar iki rekât kılınır. Yani seferde babasının evinde, hattâ kendi evinde, çok rahat olsa bile, yine namazlarını kısaltması gerekir. Tersine, mukim olduğu yerde, çok sıkıntılı olsa, su bulması, abdest alması zor olsa da, yine namazlarını kısaltamaz. Namazı kısaltmak için sıkıntılı olmak değil, seferi olmak şartı konmuştur.

Böyle akılla dînî hükümler çıkarmak çok yanlıştır. Birkaç örnek verelim:
1- Hayızdan, nifastan kesilmiş 80 yaşındaki bir ninenin kocası ölse veya kocasından boşansa, yeniden evlenebilmesi için iddet beklemesi gerekir. Aklı ölçü alarak, (80 yaşındaki kadın hâmile olamadığı için, iddet beklemesi gerekmez) demek yanlış olur. Bir kadın kocasından on yıl ayrı yaşasa, boşandığı an, yine iddet beklemesi gerekir.

2- İhramdan çıkmadan önce, başın en az dörtte birini, en az üç santimetre kadar saçını, kendisinin veya başkasının tıraş etmesi vacibdir. Peki o kişinin saçı yoksa, kel ise ne olacak? Akıl ölçü alınıp, bu hüküm yok sayılamaz. Başında saç olmayanın veya başı yara olanın da, usturayı, değdirmeden baştan geçirmesi vacib olur.

3- (Hacda şeytan falan yokken, niye taş atılır?) demek de yanlıştır. Çünkü dinimiz öyle emretmiştir.

4- Abdestte ayakları yıkamak farzdır, fakat sıcak havada da olsa ayağa mest giyilirse ayakları yıkamadan üstüne mesh etmek caizdir. (Buna ne lüzum var?) demek yanlış olur.

5- Cünüp kimse, yıkanmadıkça temiz olamaz, o hâliyle namaz kılamaz. Su yoksa, elini taşa veya toprağa vurarak teyemmüm ederse, gusletmiş gibi temiz olur. (Toprağa eli sürmekle insan temizlenmiş olmaz) demek yanlıştır.

Demek ki ibadetleri, kendi aklımıza göre yorumlayıp değiştiremeyiz. Dinimiz ne emrediyorsa, onu aynen uygulamalıyız.

Ezan evde yavaşça okunurken, yine elleri kulaklara koymak ve ayakta okumak gerekir. Eller iki kulağa konur. Tek kulağa koymak sünneti değiştirmek olur.

Din değişmez
Sual:
(Peygamberim) diyen biri, yeni anayasa yapar gibi, (Bundan sonra, bir erkek iki kadınla evlenemeyecek, kadın da erkeği boşayabilecektir. Namaz tek vakte, oruç üç güne indirilmiştir. Yükseklerden gelen bir emirle Kur’anda değişiklik yapılacaktır) gibi saçma sapan talimatlar veriyor. Bunlar nasıl böyle şeyler söyleyebiliyorlar?
CEVAP
Bugün (Peygamberim), (Resulüm) veya (Mehdi’yim) diyenler, ya akıldan noksan veya sapıklara hizmet eden kimselerdir. S. Ebediyye’de deniyor ki: (Şimdi yeryüzünde değiştirilmemiş bulunan hak din, yalnız Muhammed aleyhisselamın getirdiği İslam dinidir. Allahü teâlâ söz vermiştir ki, bu din, Kıyamete kadar bozulmadan doğru olarak kalacaktır.)

Bir âyet-i kerimede mealen, (Dininizi tamamladım, dinde noksanlık yoktur) buyuruyor. Noksanlık olmayan dinde değişiklik yapılır mı hiç? Değişiklik yapılacak olsa onu gönderen yapar. Başkalarının değiştirmeye ne hakkı var?

Kur’anın hükümlerini, (Peygamberim) diyen sahtekârlar değiştiremezler. Üç âyet-i kerime meali:
(Kur’anı biz indirdik, elbette yine onu biz koruyacağız.) [Hicr 9]

(Allah’ın kelamını [Kur'an-ı kerimi] kimse değiştiremez.) [Enam 115]

(Kur’an, eşi benzeri olmayan bir kitaptır. Ona önünden, ardından [hiçbir yönden, hiçbir şekilde] bâtıl gelemez [hiçbir ilave ve çıkarma yapılamaz. Çünkü] O, kâinatın hamd ettiği hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafından indirilmiştir.) [Fussilet 41-42]

(Mehdi’yim) veya (Peygamberim) diyen delilerin veya sapıkların hiçbirinin Kur’an-ı kerimi değiştirmeye gücü yetmez.

Zamana göre, dinde değişiklik yapmak
Sual: Bazıları; “Zamana göre, dinde yenilikler yapılmalıdır. Dinde bulunmayan çok şey, İslâmiyete karışmıştır. Bunları temizlemek, dinimizi ilk zamanındaki temiz hâline getirmek lazımdır” diyor. Dinde değişiklik yapılabilir mi?
Cevap:
Müslümanlarda, birkaç asırdan beri bir duraklama, hatta gerileme olduğu meydandadır. Bu gerilemeyi görerek, İslâmiyetin bozulduğunu söylemek, çok yanlıştır. Geri kalmanın sebebi, Müslümanların dinin emirlerini yerine getirmekte gevşek davranmalarıdır. İslâm dinine, başka dinlerde olduğu gibi, hurafeler karışmamıştır. Cahillerin yanlış inanışları ve konuşmaları olabilir. Fakat bunlar, İslâmın temel kitaplarında bildirilenleri değiştirmez. Bu kitaplar, Resûlullah Efendimizin sözlerini ve Eshâb-ı kiramdan gelen haberleri bildirmektedirler. Hepsi, en salahiyetli, yüksek âlimler tarafından yazılmışlardır. Bütün İslâm âlimlerince söz birliği ile beğenilmiştir. Asırlar boyunca, hiçbirinde hiçbir değişiklik olmamıştır. Cahillerin sözlerinin, kitaplarının ve dergilerinin hatalı olması, İslâmiyetin temel kitaplarına kusur ve leke kondurmaya sebep olamaz.

Bu temel kitapları her asrın modasına, gidişine göre değiştirmeye kalkışmak, her zaman için yeni bir din yapmak demek olur. Böyle değişiklikleri, Kur'ân-ı kerime ve hadîs-i şeriflere dayanarak, bunlara uydurarak yapmaya kalkışmak, Kur'ân-ı kerimi ve hadîs-i şerifleri bilmemenin, İslâmiyeti anlamamanın bir alametidir. İslâmın emirlerinin, yasaklarının zamana göre değişeceğini sanmak, İslâm dininin hakikatine inanmamak olur. Bir ayet-i kerimede mealen;
(Müminler ma'ruf olan şeyleri emreder) buyuruldu. Kur'ân-ı kerime, İslâmiyete saygısızca saldıran aşırı reformculardan Ziya Gökalp ve benzerleri, bu âyet-i kerimedeki ma'ruf kelimesine, örf, âdet diyerek, İslâmiyeti âdete, modaya göre değiştirmeye, böylece mason üstatlarının gözüne girip sandalye, koltuk kapmaya kalkıştılar. Dünyalık için dinlerini sattılar. Ziya Gökalp, bu hizmetine karşılık, İttihatçıların genel merkez üyeliğine getirildi. Bunun dediği gibi, İslâmiyet âdetlere yer verseydi, daha kuruluşunda cahil Arapların kötü âdetlerini yasak etmez, o zamanın en kıymetli âdeti olan ve Kâbe’nin içine kadar girmiş bulunan putperestliği hoş görürdü.

Dinin emirleri zamanla değişir mi?
Sual: Zamanın değişmesi ile, dinin emirleri de, zamana göre değiştirilebilir mi?
Cevap:
Mecellenin 39. maddesinde; “Zamanın değişmesi ile, âdete dayanan hükümler değişebilir” deniyor. Fakat, Nass yani âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflerle bildirilmiş olan ahkam, hükümler hiçbir zaman değişmez. Her âdet, delîl-i şer'î olamaz. Bir âdetten hüküm çıkarılabilmesi için, bu âdetin Nasslara, âyet ve hadîslere muhalif, aykırı olmaması ve salih Müslümanlar arasında Seleften gelmiş olması lazımdır. Haram işleyenler çoğalır, haramlar âdet hâline gelirse, yine helal olmazlar. Küfür alametleri de âdet olur, Müslümanlar arasına yayılırsa, İslâm âdeti olmaz, küfür alameti olmaktan çıkmazlar. Mubah olan âdetlerde ve fen bilgilerinde zamana uyulur. Teknikte ilerleyenlere ayak uydurulur. Din bilgilerinde, ibadetlerde zamana uyulmaz. İman bilgileri, din bilgileri zamanla değişmez. Bunları değiştirmek, zamana uydurmak isteyenler, Ehl-i sünnetten ayrılır, kâfir veya sapık olurlar.