Sonra yaparım demek
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İman edip, Ehl-i sünnet âlimlerini tanıyan ve onların yolunda olan Müslümanlar, ne kadar şükretse azdır. Kur’an-ı kerimde, Allahü teâlâyı tanımayan için, açıkça, (Gözleri vardır, görmezler) buyuruluyor. Ehl-i sünnet âlimlerini görmez, din kitaplarını görmez, hizmetleri görmez, camileri görmez. (Kulakları vardır işitmezler) buyuruluyor. Ezanı işitmez, dinî nasihatleri işitmez. Sonra, (Çünkü onların kalbleri mühürlüdür)buyuruluyor. Kapı kilitli, kapalı. Göz ne kadar bakarsa baksın, kulak ne kadar açık olursa olsun, eğer içerde bir işitme veya görme işi olmazsa, baksa da görmez, işitse de duymaz; çünkü duyuracak olan kulağın kendisi değil, Cenab-ı Hak’tır.
Ehl-i sünnet âlimlerini, Silsile-i aliyye büyüklerini, kitaplarını tanımak, onların yolunda hizmette bulunmak nimetleri çok büyüktür. Bunun ne kadar kıymetli ve büyük olduğu, dünyada pek anlaşılmasa da, ölünce hepimiz anlayacağız. Ne büyük bir fırsatı elden kaçırdığımıza yanacağız. Bir daha geriye dönebilir miyiz? Bir daha tevbe edebilir miyiz? Onun için, Peygamber efendimiz, (Ölmeden önce ölün) buyuruyor. İnsanlar ahirette feryat edecektir. (Yâ Rabbi, bizi tekrar dünyaya gönder, hiç günah işlemeyeceğiz, hep ibadet edeceğiz, hep dinine hizmet edeceğiz) diyecekler. Onlara,(Zaten oradan geldiniz ya...) denilecektir.
Başarılı olmak isteyen, din büyüklerimizin yoluna sarılmalı. Onların yolunda, işi geciktirmek yoktur; çünkü Peygamber efendimiz, (Sonra yaparım diyenler, işini sonraya bırakanlar helak oldu) buyuruyor. Araya sonra girdi mi, o iş kaldı demektir; çünkü unuturuz, bir mani çıkar, hastalık olur, ölüm olur, bir daha o işi yapamayız.
Her başarının engeli, insanın kendi nefsidir. Önümüze konan duvar gibidir. Allahü teâlâdan gelen yardıma, evliya zatlardan gelen feyze, insanın nefsi, kibri, engeldir. Bu aradan ne kadar çekilirse, o kadar feyz gelir. Biz nerdeyse, hep o gelen feyzi kapatmanın yollarını arıyoruz. Devamlı, benim dediğim olsun, bana tâbi olun, benim sözüm olsun, benim mevkiim olsun diyoruz. O benim dediğimiz her şey, bir gün gelecek, başımıza bela olacak. Öldükten sonra hepsini anlayacağız.
Bir şeyi iyi yapmak, ilmini bilerek, onu çok ve devamlı yapmakla mümkündür. Mesela bir terzi, ne kadar çok kumaş keserse, o kadar iyi bir terzi olur. İnsan da kendini ölüme ne kadar alıştırırsa, yani her şeyi bırakacağına, bu işlerin hepsinin geçici olduğuna ne kadar alıştırırsa o kadar rahat ölür. Demek ki, ölüme hazırlanarak kendimizi ölüme alıştırmamız gerekir.