Ehl-i sünnet yolunu bundan on yıl kadar önce, Osman Ünlü hocanın sohbetleri vesilesiyle tanıdım. Radyo programını her sabah, hiç kaçırmadan büyük bir şevkle dinliyordum ve öğrendiklerimi de uygulamaya geçiriyordum. Radyonun yanı sıra, Osman Ünlü hocanın tavsiye ettiği kitapları da okumaya başladım. Özellikle Tam İlmihal, elimden hiç düşürmediğim bir kitap olmuştu.
Osman Ünlü hocanın konuşmalarında dikkatimi çok çeken bir husus vardı. Sıkıntısı, derdi olanlar için şu hadis-i şerifi naklediyordu:
(İstigfara devam edeni, Allahü teâlâ, dertlerden, sıkıntılardan kurtarır. Ummadığı yerden rızıklandırır.)Bu hadis-i şerifi naklettikten sonra, (Bunu Allahü teâlânın Peygamberi bildirdiğine göre, muhakkak doğrudur. Eğer sıkıntısından kurtulmayan varsa, hatayı kendisinde arasın) diyordu.
Bundan çok etkilenmiştim. Osman hoca, şu hadis-i şerifi de bildirmişti:
(“Bismillâhillezî lâ-yedurru ma’ asmihî şey’ün fil-Erd-ı velâ fissemâi ve hüves-semî’ul’alîm” duasını sabah üç kere okuyana akşama kadar, akşam okuyana da sabaha kadar hiç bela gelmez.)
Tam İlmihal’de de şöyle yazıyordu:
(İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, talebeleri ile, uzak bir yere gidiyordu. Gece, bir handa kaldılar. (Bu gece, bu handa bir bela hasıl olacak. Şu duayı okuyunuz!) buyurdu:
(Bismillâhillezî lâ-yedurru ma’ asmihî şey’ün fil-Erd-ı velâ fissemâi ve hüves-semî’ul’alîm.) Gece büyük yangın oldu. Bir odada eşyalar yandı. Bu odaya haber verilmemişti. Duayı okuyanlara bir şey olmadı. Dertlerden, belalardan, fitne ve hastalıklardan korunmak için, sabah ve akşam, İmâm’ın bu sözünü hatırlayarak, üç kere okumalıdır.)
Bu duayı öğrendiğim günden itibaren, hiç aksatmadan her gün sabah akşam üç kere okumaya başladım. Benden sonra annem, kardeşlerim, babam da bu duaya başladı. Artık iyice dilimize yerleşmişti. Okumayan var mı diye, ev halkı birbirini uyarır olmuştu. Tabii bunu okurken Osman hocanın sözleri hep aklımdaydı. Allahü teâlânın Peygamberi söylüyorsa muhakkak doğrudur diyordum.
Bir yaz günüydü. Anadolu’da yaz mevsimi biterken, kış için yoğun şekilde yiyecek hazırlıkları yapılır. Biz de o gün, annem ve kardeşlerimle, kış için mantı, makarna ve erişte kesecektik. Yorucu bir iş olduğundan, sabah erken saatlerde mutfakta işe başladık. Tabii hepimiz duamızı okuduk. İkindi saatlerinde işimiz bitmişti ve hem çok yorulmuş, hem de çok acıkmıştık. Karnımızı doyurmak için kestiğimiz mantıdan pişirip yemeye karar verdik. Ocağa mantı için suyu koyduk, kaynadıktan sonra mantıları içine attık. Ocağın en büyük gözünde olduğu için, mantı suyu taşıp ocağı söndürmüş. O kadar yorgun ve telaşlıydık ki, bizim bundan hiç haberimiz olmadı. Bir zaman geçtikten sonra kardeşim gelip, ocağın yanmadığını görünce, taştığını anlamış ve taşan gözü kapatmadan, Besmele çekerek ocağın diğer gözünü yakıp, tencereyi onun üzerine koymuş. O kadar korkunç bir olay ki, ocağın en büyük gözü gaz kaçırıyor, diğer gözünde de mantı pişiyordu. Bu arada ben de gelip, mantı pişmiş mi diye, elimde çatalla kontrol ediyordum. Ocağa başımı eğip kaldırıyordum. Sürekli yanında uğraşıyordum. En sonunda tencereyi üzerinden aldım ve yemeği hazırlamaya başladım. Bütün bunlar olurken, mantı suyu taşan ocak hâlâ açıkmış, gaz çıkıyormuş ve gaz yanında ateş olduğu halde yanmamış. Sonra mutfağa oturup yemeğimizi yemeye başladık. Yorgun olduğumuz için sofradan kalkmak istemiyorduk. Yani gaz kaçıran tüple, bir saat kadar mutfak içinde vakit geçirdik. Sonra kardeşim tekrar kalkıyor ve yine sıcak su lazım oluyordu. Yine ocağın diğer gözünü çakmakla yaktığında, fark ediyor ki, ocağın bir gözü açık, gaz kaçırıyor. O andaki panikle, ne yapacağımızı şaşırıp ocağın bütün gözlerini kapatıp kendimizi balkona attık. Korkudan mutfağa epey bir süre giremedik. O andaki korkumuzun derecesini anlatmak mümkün değil. O anda anladık ki, okuduğumuz dua sayesinde bir felaketten kurtulmuştuk.
Bu olayı yaşadıktan sonra, bu duanın hayatımızdaki yeri daha bir farklılaştı. Evet, Osman hoca doğru söylüyordu: (Allahü teâlânın Peygamberi söylemişse, muhakkak doğrudur) diyordu.
Meliha Öven – Nevşehir