Görenle görmeyen
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Resulullahın vârislerini yani Ehl-i sünnet âlimlerini, Silsile-i aliyye büyüklerini tanıyanla, tanımayan insan arasındaki fark, görenle görmeyen arasındaki fark gibidir. Bu büyükleri tanımayan âmâ yani kör gibidir. Evet, iman etmek basiretle görmek işidir, fakat büyükleri tanımak net görmektir. O pırıl pırıl görür. Diğeri ise bulanık görür, yolunu şaşırabilir. Bu büyükleri tanıyanın, sevenin, teslim olanın, imansız gitme ihtimali yoktur. Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Biz yolun sonunu, en başa koyduk) buyuruyor. En başa koyduk demek, sizi uyandırdık demektir. Herkes bu işin sonunda uyanırken, onlar işin başında bizi uyandırdılar. Yani doğruyu, yanlışı, iyiyi, kötüyü öğrettiler. Dünyada en zor iş budur, hangisi doğru, hangisi yanlış bilmektir. Bunu bilmek mümkün değildir, ancak bilen biri söylerse, öğretirse insan bilebilir. Elhamdülillah bunu bize öğrettiler; yani ilk başta gözümüzü açtılar. Dediler ki, sizin gözünüz artık görüyor, iyiyi kötüyü görebiliyorsunuz, onun için yanlış yapmayın!
Bu nimete kavuşan Müslümanlar olarak, o kadar bahtiyarız ki, herkesin otuz kırk yıl, araya araya, o da nasibi varsa bulabileceğini, Allahü teâlâ bize daha başta verdi. Neyi verdi? Bu büyükleri tanımayı verdi, çünkü İmam-ı Rabbani hazretleri, (Allahü teâlâ bir kulunu severse, ona iki şey verir. Birincisi, dostlarını tanıtır. Eshab-ı kirama Peygamber efendimizi tanıttığı gibi. İkincisi de, ona hayırlı bir iş nasip eder) buyuruyor. Hayırlı işin manası, neticesine göredir. Hayır ve şer hükmü, neticeye göre verilir. Yoksa başına veya ortasına göre değil. Bu büyüklerin yolundaki hizmetlerin neticesi ve gayesi bellidir. O da, Allahü teâlânın rızasını kazanmak ve Onun kullarına iyilik etmektir. Onun dışında hiçbirimizin, ne mal mülk, ne de başka bir düşüncesi yoktur. Hâl böyle olunca, bu iki nimete kavuşanların da hiçbir şeyi şikâyet etmemeleri gerekir.
Şikâyet eden neye benzer? Bir milyon lirası olan bir adamın, beş kuruşu kaybedip de, feryat figan etmesine benzer. Kazandıklarından hiç bahsetmiyor da, kaybettiği beş kuruşu anlatıyor. Niye kazandığı nimetleri anlatmıyor da, üç beş sıkıntı gelmiş başına ondan şikâyet ediyor? Allah’tan utanmıyor mu? Dünyadaki bu kadar insan içerisinde, Müslüman olmak bir nimettir. Dünyadaki o kadar Müslüman içerisinde, Ehl-i sünnet olmak, ayrı bir nimettir. O kadar Ehl-i sünnet içerisinde, bu büyükleri tanımak ayrı bir nimettir. Yani seçile seçile bu hale gelmiş, ondan sonra kalkıp kuyunun dibindeki beş kuruşu arıyor. Ayıptır, Allah’tan utanmalı. Üzüntüsüz insan olmaz, fakat öyle nimetlere kavuşmuşuz ki, ufak tefek sıkıntıları boş vermeli.