Allahü teâlâ beni görüyor
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet âlimlerini, Silsile-i aliyye büyüklerini tanıyan, seven ve yollarında olan Müslümanlar, yeryüzünün en bahtiyar insanlarıdır, hepsi çok şanslıdır. Bunu bir anlasak, ufak tefek bütün kusurlar bitecek, herkes birbirine âşık olacak. Eskiden bu yoldakiler, birbirlerinin değil elini, ayağının altını öpmek için fırsat kollarmış, uyuyunca gidip ayağının altını öperlermiş. Birkaç saat birbirlerini görmeseler, hasretten ağlarlarmış. Bu nimetin ve birbirlerinin kıymetini anlayanlar öyle yaparmış. Biz de birbirimizin kıymetini bilelim, çünkü çok büyük nimete kavuştuk. Allahü teâlâ idrak nasip etsin! Bir nimetin kıymeti ne kadar çok bilinirse, Cenab-ı Hak (O nimeti arttırırım) diye söz veriyor. Bir nimetin kıymeti ne kadar bilinmezse, (Elinizden alırım ve sonra acı azab yaparım) diyor.
İnsan olmanın, sıhhatli olmanın, aklın, imanın, büyükleri tanımanın, camide olmanın kıymeti, hepsi, ayrı ayrı şükrü gerektiren nimetlerdir. Cami, Allahü teâlânın evidir. İnsan evine sevdiğini ve tanıdığını davet eder. Cenab-ı Hak sevdiğini mescide çağırıyor. Sevmediğini çağırmıyor. Bir insana Cenab-ı Hak, camiye gitmek nasip ediyorsa, o, çok şanslı, talihli bir insandır. Nasip etmiyorsa, Cenab-ı Hakk’a yalvarması lazım. (Ya Rabbi! Ne kusurum var ki, beni çağırmıyorsun? Benim kulaklarımdan bu gaflet pamuğu çıkmıyor, ben göremiyorum, işitemiyorum) diye yalvarması gerekir, çünkü Kur’an-ı kerimde Cenab-ı Hak, (Kulakları vardır işitmez, gözleri vardır görmez) buyuruyor. Niye görmüyor ve duymuyor? Kapı kilitli çünkü. İnsan bir yere girerken kapıdan girer. Kapı kilitliyse giremez. O kapı neresidir? Kalbdir.
Peygamber efendimiz, (Allah’a, onu görür gibi ibadet edin. Siz onu görmüyorsunuz, ama O sizi görüyor) buyuruyor. İnsanlar yalnız bu hadis-i şerifle amel etse, ne harama bakabilir, ne harama el uzatabilir, ne harama gidebilir, ne kalb kırabilir, çünkü Allahü teâlânın her an kendisini gördüğünü biliyor. Gördüğünü bile bile nasıl günah işler? Muhbir-i sadık böyle haber veriyor. İnsan, sevdiği bir kimsenin istemediği şeyleri, onun yanında yapamıyorsa, ama Allah’ın istemediği şeyleri yani haramları Allahü teâlânın huzurunda yapıyorsa, bir haramı hiç çekinmeden işliyorsa, onun imanı tehlikededir.
Mübarek bir zat, üç yaşındaki yeğenine, (Allahü teâlâ benimledir, beni görüyor, her sözümü duyuyor, ne yaparsam biliyor) sözünü ezberletmiş ve her gece okutmuş ve ona, (Sana öğrettiğimi iyi muhafaza et ve hep o halde ol! Ölünceye kadar bırakma! Dünya ve ahirette mükâfatını alırsın) demiş. Buna devam eden o çocuk, Sehl bin Abdullah Tüsteri hazretleri oluyor. Böyle söyleyen, böyle inanan, hiç günah işleyebilir mi?