Taklidin dindeki yeri

Reformcu diyor ki:
(Geçmiş âlimlerin sözlerini tekrar etmek ve onları taklit, İslamiyet'e aykırıdır, uyduluktur! Onun için, ben hiçbir mezhebi taklit etmedim.)
CEVAP
Nedense her mezhepsiz, açıkça ben mezhepsizim demiyor da, (Bir mezhep taklit etmem) diyor. Yahut (Mezheplerin hükümlerine bakıp, kendi anladığıma uyarım) diyor. Dini olmayana dinsiz, mezhebi olmayana da mezhepsiz denir.

Mezhepsizler her fırsatta taklidi kötülüyorlar. Kötüyü, yanlışı ve bâtılı taklit ne kadar zararlı ise, iyiyi, doğruyu ve hakkı taklit de o derecede faydalıdır. Bir kimsenin bütün ilimlerde üstad, bütün işlerde uzman olması mümkün değildir. Hastanın kendisini ameliyat edecek bir doktora ihtiyacı vardır. Doktorun da, manevi hastalıklarını tedavi edebilecek bir kalb uzmanına ihtiyacı vardır.

Doktorlar ilaç imal etmez, kimyagerlerce hazırlanan ilaçları tavsiye ederler. Hastalar da, doktorlara güvenip, onlara teslim olup, onların tavsiyesine uyarak ilaçları kullanırlar. Herkesin, hem kimyager, hem doktor, hem mühendis gibi, uzmanlık isteyen her mesleğin erbabı olması düşünülebilir mi? O halde, bir kimse, bir işte uzman da olsa, uzmanlık alanı dışındaki başka bir işin uzmanına uyması gerekir. Bir saate, bir radyoya ihtiyacı olanın, (Taklit gericiliktir. Hiç kimsenin yaptığı bir şeyi kullanmam) diyerek saat, radyo yapmaya kalkışması doğru mudur?

Bunlar, hem taklidi uyduluk olarak vasıflandırıyor, hem de kendileri yamuklardan alıntı yaparak onları taklit ediyorlar. Mesela Efgani ve Abduh'un uydusu olmakta, onları taklit etmekte bir sakınca görmüyorlar. İmam-ı a'zama gelince, (Uydu olamayız) diyorlar.

Uzun tecrübelerden sonra çeşitli âletler yapılmış, çeşitli kaideler bulunmuş, çeşitli ilimler sistemleştirilmiştir. Taklit etmemek için, (Bunları kullanmam) diyenin aklından şüphe edilir. Maiyet bulunmadıkça, âmir olur mu? Ast bulunmazsa üst olur mu? Herkesin müctehid, lider olmasını istemek, ateşin üşütmesini, buzun ısıtmasını istemek gibi eşyanın tabiatına aykırıdır. Müctehid olmak, bir meslek sahibi olmak gibi kolay bir iş değildir. Birçok ilimde ihtisas sahibi olduktan sonra, ilahi mevhibe sahibi de olmak gerektiği için Yusuf Nebhani hazretleri, (Bugün müctehidlik taslayanın ya aklı, ya dini noksandır) buyurmuştur.

Eshab-ı kiram Peygamber efendimize tâbi olduğu için, Peygamberlerden sonra en yüksek makama kavuşmuşlardır. Tâbiîn de, Eshab-ı kirama tâbi oldukları için yüksek şerefe kavuşmuştur. Onlardan sonra gelenler de onlara tâbi oldukları, onları taklit ettikleri için Tebe-i tâbiin şerefine nail olmuştur. Peygamber efendimiz, (Âlimler rehberdir, âlimlere tâbi olun) buyurdu. O halde Ehl-i sünnet âlimlerini taklit etmek lazımdır. (Berika)

Demek ki bir mezhebe bir alime tâbi olmak uyduluk değil, aksine hakka tâbi olmaktır. Bir mezhebe tâbi olmamak, yani mezhepsizlik ise başıboşluktur, sapıklıktır.

Buhari’deki, (Bir zaman gelir, din âlimi kalmaz. Din adamı yerine geçirilen cahiller, bilmeden fetva verir, herkesi, doğru yoldan çıkarmaya çalışırlar) hadis-i şerifi, âlimlerden nakletmeye taklitçilik diyerek Ehl-i sünneti kötüleyen dinde reformcuların zararlarını bildirmektedir. Yine Buhari’deki (Kıyamete yakın, ilim yok olur, din cahilleri çoğalır, içki içen ve zina edenler artar) hadis-i şerifi de Resulullah efendimizin, dinde reformcuların din adamı olarak ortaya çıkacaklarını bildiren mucizelerinden biridir.