Âlimin farz ve haram deme yetkisi
Sual: Ebu Hanife, imam arkasında Fatiha okumak tahrimen mekruh derken, imam Şafii farz diyor. Peygamberin bile, haram etme, farz kılma yetkisi yokken, farz Allah’ın emri iken nasıl olur da bu âlimler, farzdır, haramdır diyebiliyorlar?
CEVAP
Resulullahın ve müctehid âlimlerin yetkisi iyi bilinmediği için böyle garip sorular geliyor. Bir kimse suç işleyince, savcının isteği üzerine getirilip hakim tarafından ceza verilir ve hapse atılır. Hapse atanlar polis veya jandarmadır. Ama bunu savcının emri ile yapmaktadır. Hücreye konmuşsa gardiyan koymuştur. Şimdi gardiyana, jandarmaya veya polise, siz kim oluyorsunuz da beni hapse attınız diyemeyiz. Onlar savcının emrini uyguluyorlar. Savcı da kim oluyor denemez. O da kanun adına bunu yapıyor. Şu halde yetki kanundan geliyor. Ama bu yetki, polis ile, savcı ile, kullanılıyor. Polise, savcıya karşı gelen kanuna karşı gelmiş olur. Polis, savcı devletin ortakları değildir, devlete hizmet veren kişilerdir. Suç işledikleri takdirde onlar da cezalandırılır.
Farz ve haram Allah’ın emri ile olur. Ancak Allahü teâlâ, bu yetkiyi Resulüne de vermiştir. Birkaç örnek verelim:
1- Kur’anı açıklamakta yetkilidir. Bir âyet meali:
(Kur’anı insanlara beyan et!) [Nahl 44] (Beyan etmek, başka kelimelerle açıklamak demektir.)
2- Bir şeyi haram etme ve farz kılmada da yetkilidir. İşte iki âyet-i kerime meali:
(O ümmî Peygamber, temiz şeyleri helal, pis, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]
(Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dini [İslamiyet'i] din edinmeyen kimselerle; zelil bir halde kendi elleriyle [boyun eğerek] cizye verinceye kadar savaşın.) [Tevbe 29]
Resulullah açıklama yetkisine dayanarak buyuruyor ki:
(Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibi geçerlidir.) [Tirmizi]
(Eğer meşakkat vermeseydi, gece namazını ümmetime farz kılardım.) [Deylemi]
Şu halde, (Allah’tan başkası farz kılamaz, haram edemez) demek yanlıştır.
3- Resulullahın emrine uymak, Ona itaat etmek farz, isyan etmek haramdır:
(Resule itaat, Allah’a itaattir.) [Nisa 80]
(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]
Allah’ın emrine olduğu gibi Resulünün emrine de, uymak şarttır. Peygamberin emrini kabul etmem, yalnız Kur’ana uyarım diyen kâfirdir.
4- İman konusunda da aynı yetkiye sahiptir. Resulullaha iman etmeyen kâfirdir:
(Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!) [Araf 158]
(Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirlere de çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13]
5- İman gibi, Allah’ın emrine itaat ile Resulünün emrine itaat de aynıdır. Ben yalnız Allah’a [Kur’ana] uyarım, Resule [hadislere] uymam diyen kâfirdir. İşte bir âyet meali:
(Allah ile resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi arasında bir yol tutmak isteyen kâfirdir.) [Nisa 150,151]
Allahü teâlâ, Resulüne böyle yetkiler verip, (Resulüme tâbi olun) buyurduğu gibi, Resulü de, âlimlere yetki verip (Âlimlere tâbi olun!) ve (Âlimler benim vârislerimdir) buyuruyor. Yani (Bana tâbi olduğunuz gibi, âlimlere de tâbi olun) buyuruyor. Peki vâris olan bu âlimler, hiç hata etmez mi? Hatta birinin ak dediğine öteki kara demiyor mu? Ne olacak şimdi? Resulullah efendimiz onu da açıklamış, (Âlim ictihadında yanılırsa bir, isabet ederse iki sevap alır) buyurmuştur. (Buhari)
Demek ki Resulullahın vârislerinin de ictihad etme, haram ve helal deme yetkileri vardır. Bugünkü âlim taslakları müctehid değildir. Onların sözleri dinde senet olmaz. Bu yüzden, Yusuf-i Nebhani hazretleri, (Bugün müctehidlik taslayanın ya aklı veya dini noksandır) buyurmuştur.