Hasan Sabbah ve Şeyh Bedrettin

Sual: Abduhcu bir yazar, "Aslında bizim olan Hasan Sabbah ve Şeyh Bedrettine yabancılar sahip çıkmıştır" diyor. Yabancılar niçin sahip çıkıyor?
CEVAP
Şeyh Bedrettin, Samavne kadısının oğludur. Mısır’da okudu. Bir müddet sonra sapıtıp, müridleri halkın imanlarını bozmaya başladı. Üzerlerine Bayezid paşa gönderilip dağıtıldı. Kendisi Bosna’ya kaçtı. Müridler topladı. Yine sapık yol tuttular. Üzerlerine yine asker gönderildi. Tevbe eden müridleri tarafından yakalanıp teslim edildi. Mevlana Haydar Hirevi’nin başkanlığındaki ilim heyeti tarafından muhakeme olunarak, ölümüne fetva verildi. 1415 senesinde idam edildi. Görüldüğü gibi, ölümüne fetva verilecek kadar küfründe zararlı olan bir mülhid idi.

Hasan Sabbah, İsmailiye Devletinin kurucusu ve Bâtıniliğin bir kolu olan Haşşaşin fırkasının başkanı idi. Hasan Sabbah’ın fikirleri, Asr-ı saadetten önce, Sasaniler zamanında Mejdek’in sapık fikirlerine çok benziyordu. Pek çok haramları mubah sayıp, ahireti, Cenneti ve Cehennemi inkâr ediyordu. Kandırdığı cahilleri afyonkeş yaparak, cinayetler işletiyor, kurduğu terör teşkilatıyla pek çok İslam âlimini, devlet adamlarını ve Ehl-i sünnet müslümanları şehit ettiriyordu. Hind, Türkistan ve Horasan hacılarının, Rey şehri yakınında, yollarını kestirip öldürttü. Hasan Sabbah’ın 1124 senesinde ölümü üzerine eski güçlerini kaybeden Alamut Bâtınileri de 1256 yılında Moğollar tarafından imha edilerek büyük bir fitne önlenmiş ve Bâtıni sapıklarından temizlenmiş oldu.

Yabancıların neden sahip çıktığı şimdi anlaşılmıştır inşallah.

Sual: Hasan Sabbah'ın bâtıni fırkası, Şiiliğin bir kolu olan İsmailiyye fırkasından mı çıkmıştır?
CEVAP
İsmailiyye fırkası; “Kur'ânın zahiri olduğu gibi, bâtını da vardır. Bâtın yanında zahir, cevizin içi yanında kabuğu gibidir. Zahirde olan emirlere, yasaklara uyan ne kazanırsa, bâtına uyan kimse, bunları zahmetsizce kazanır. İbadet yaparak sıkıntı çekmesine lüzum kalmaz” derler.

Allahü teâlânın emirlerine uydurma manalar verirler. Abdest almak, imamı sevmektir, namaz kılmak, Peygamber demektir. Çünkü, Kur’ân-ı kerimde, Ankebut suresi 45. âyetinde meâlen;

(Namaz, insanı kötü, çirkin şeylerden alıkor) buyuruldu. Bu âyet-i kerime, Peygamberi göstermektedir, derler. Cünüp olmak, gizlemek lazım olan şeyleri, yabancılara duyurmak, gusül, yeniden söz vermek, zekât, din bilgisi ile, nefsi temizlemektir derler.

Cennet, ibadet zahmetlerinden kurtulmak, Cehennem de, haramlardan kaçınmanın ateşidir gibi akla ve dine sığmayan saçmalıklar söylerler.

Nizâmülmülk ile şair Ömer Hayyam'ın talebelik arkadaşı olan Hasan Sabbah, m. 1081 yılında Rey şehrinde İsmailiyye Devleti'ni kurunca, kendine "zamanın imamı" deyip, Ehl-i sünneti, zorla kendi fırkasına soktu. Kendisi ve devletinin sonu olan m. 1255 senesine kadar gelen adamları, inanışlarını, devrimlerini kabul ettirmek için, pek çok zulüm, işkence yaptılar. Doğru yolu söyleyen Ehl-i sünnet âlimlerini zindanlarda çürüttüler, şehit ettiler.

Cahillere kitap okumayı, kültürlü olanlara da, eski kitapları okumayı yasak ederler. Böylece bozuk yolda olduklarını, kötülüklerini örtmek isterler. Eski Yunan felsefesini severler. Din bilgileri ile alay ederler.

Bunların bir ismi de Karâmita'dır. Çünkü, Bağdat civarında, Vasıt köyünden çıkan Hamdân Kurmut isminde biri, m. 891 yılında Karâmita Devleti'ni kurdu ve Ehl-i sünnete çok işkence yaparak Müslümanları İsmailiyye fırkasına sokmaya zorladı. Necit'e yerleştiler. M. 929 yılında reisleri olan Ebû Tahir, Mekke'yi basıp binlerce hacıyı kesti. Hazineyi ve evleri yağma etti. Hacer-i esvedi yerinden söküp, başşehirleri olan Basra civarındaki Hecr şehrine götürdüler. Bu mübarek taş, yirmi iki sene Karâmitîler'in elinde kaldı. Devletleri h. 328 yılında bozularak, Müslümanlar büyük bir beladan kurtuldu.