Aile bağlarını yıkmak için

Cağaloğlunda, adliyeye yakın bir yerde idim. Bir grup insan, “Nikaha hayır, nikahsız beraberlik, özgür yaşamak için ileri” diyerek yürüyüş yapıyorlar ve eşleri ile nikahsız yaşamak için eşlerini mahkemeye vermişlerdi. Mahkemeden boşanma kararını aldıktan sonra kol kola girip evlerine giderken resim çektirmişlerdi. Bazı kimseler, “Doğada böyle bir şey yok, insanın özgürlüğüne engel olunmamalı, herkes istediği gibi yaşamalı” diyorlar. Ancak hayvanlar kaidesiz, kuralsız yaşar. İnsan medenidir, yaşamak için belli kuralları vardır. Başıboş hayvan sürüsü gibi yaşamak mutluluk getirmez, anarşi doğurur. Ben özgürüm diye başkalarının eşleriyle yatıp kalkamaz.

Özgürlük, başıboşluk, her istediğini yapabilmek değildir. Suç işleyeni mahkum etmek, hapse atmak özgürlüğe zıt değildir. Herkesin özgürlüğüne mani olan birkaç caninin esir olması, esaret, [tutsaklık] değildir. Sadece başkalarına değil, kendine bile zararlı olmak özgürlük değildir.

Uyuşturucu madde gibi, vücuda zararlı olan şeyleri yasaklamak, hürriyetsizlik olarak vasıflandırılamaz.

Trafiğin düzgün olması için, çeşitli kural koyarak, soldan gitmeyi yasaklamak hürriyetsizlik değildir.

Suç işleyene ceza vermek, onu affetmeyip cezasını çekmesini istemek özgürlüğe zıt değildir.

Kafesteki yılanı, halkın içine salmak, yılan için bir özgürlük ise de, insanlık için bir felakettir.

Bir caninin serbest bırakılması, onun için özgürlük ise de, millet için özgürlük düşmanlığıdır.

İlahiyatçı bir bayan, “Kadın için kapanmak köleliktir. Kölelik bir hak olmadığı için kadının kapanmasına rıza gösterilemez. Açılmak özgürlüğü doğal bir haktır. Daha çok açılmak hakkı için uğraş vermeli” diyerek tek erkekle yaşamanın özgürlüğe aykırı olduğu düşüncesiyle kocasını bırakmıştır.

Eski çağlarda, Peygamber efendimizden önce, Kâbe çıplak olarak tavaf ediliyordu. İslamiyet gelince, böyle geri âdetler kaldırıldı. Köle olan kadınların başı, kolları ve dizden aşağı bacakları açıktı. Özgür olan kadınlar kapalı idi. Demek ki açılmak kölelik, kapanmak özgürlük idi.

Eskiye özenen bayanlar çıkabilir. Kimsenin düşüncesine kelepçe vurulamaz. Ancak ummadığımız bir gazetede, hürriyet düşmanı özgürlükçü bir bayan, nikaha, evliliğe ateş püskürüyor. “Sanatçı, sanki ölene kadar evli kalmaya ant içmiş gibi direnmesini aklım almadı” diyor ve ilave ediyor:

“Evliliği, romantik bulurum ama, asla inanmadığım bir kurumdur. Sümerlerden bu yana miras ve nüfus problemlerini çözebilmek amacıyla başvurulan bir akit. Halbuki insanlardan ömür boyu aynı kişiyi seveceklerine dair imza atmalarını isteyemezsiniz. Aşka güvence verilmez. Çok seversiniz ama bir gün bir de bakarsınız ki gözleriniz başka gözlerin içinde eriyor. Hiçbir yasal baskı sevgiyi sürekli kılmaya yetmez. Kim çıkıp da, "hayır birbirinizi illâ ki seveceksiniz" diye emir verebilir? Veren olsa bile onu kim dinler? Dedim ya nikah akdi inandırıcı değildir.”

Bunlar bayanın kendi düşüncesidir, toplumda anası babası belli olmayan çocukların çoğalmasını isteyebilir, buna bir şey diyemeyiz. Ama nikah müessesesine inanan bir gazetenin, böyle bir yazarın yazısına gazetesinde yer vermesini çok yadırgadım.

İnandığımız gibi yaşamak zorundayız. İnanmadıklarımızı yaşıyor gibi görünmemiz bize bir şey kazandırmaz, aksine çok şey kaybettirir.