Namaz kılmamanın zararı

Sual: Namaz kılmak büyük bir ibadet olduğu için terk edilmesi de çok büyük günah değil midir?
CEVAP
Elbette çok büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kasten [mazeretsiz] namaz kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez. Tevbe edinceye kadar da Allah’ın himayesinden uzak olur.) [İsfehani]

(Beş vakit namazı terk eden, Allahü teâlânın hıfz ve emanından mahrum olur.) [İbni Mace]

(Namaz kılmayanın Müslümanlığı, abdest almayanın namazı yoktur.) [Bezzar]

(İman ile küfür arasındaki fark, namazı kılıp kılmamaktır.) [Tirmizi]

(Namaz, imanın başı ve Cehennemden kurtarıcıdır.) [Miftah-ul-Cennet]

Namaz kılmayan
Sual:
Namaz kılmamanın zararı nedir?
CEVAP
Birçok zararı vardır. Seyyid Abdülhakim efendi hazretleri buyurdu ki:
Namaz kılmayan, her şeyden önce bütün müminlere zulmetmiş olur; çünkü her namazda (Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin) demekle bütün müminlere dua ediliyor. Namaz kılmayan, her gün beş vakit namazda sünnetlerle beraber 21 kere tekrarlanan bu duadan Müslümanları mahrum bırakıyor. Kıyamette bütün müminler bu haklarını namaz kılmayanlardan alacaktır.

Namaza gevşeklik gösteren, kıymetini bilmeyip hafif tutan birçok cezaya uğrar:
Ömründen hayır ve menfaat görmez. Çeşitli hastalık, aşağılık, hakaret ve zilletler içerisinde hayat sürer. Salihlerden saygı görmediği gibi, çeşitli mahrumiyet ve sıkıntılara maruz kalır. Sıhhatinden hayır ve menfaat görmez. Genelde kötü yerlerde çalışanlar, namaz kılmayan veya namaza gevşeklik gösterenlerdir. Zahmetli, yorucu ve ağır işlerde çalışanlar da çoğunlukla bunlardır. Namazı doğru kılan, hem salihlerin yanında, hem de, arkadaşları ve akrabaları arasında saygı ve itibar sahibidir.

Namaz kılanda yaratılışındaki güzellikten başka bir güzellik ve cemal vardır ki, namaz kılmayan ne kadar güzelleşmeye, süslenmeye çalışsa da, her gün yıkansa da, yeni elbiseler giyse de, yine bu güzellik ve cemale kavuşamaz. Güzel kokular sürünse de, kendisinde hâsıl olan tiksindirici kokuyu, hissedenlerden gizleyemez.

Namaz kılanın yüzü güzel olur, uzun zaman yıkanmasa da, günlerce çamaşır değiştirmese de, vücut, elbise ve çamaşırları pis kokmaz. Namaz kılmayan, sık sık yıkanıp çamaşır değiştirse de, o nezafete, o zarafete sahip olamaz. Günde defalarca sadaka verse, yetimleri sevindirse, yedirip giydirse, günlerce Kur'an okusa, her yıl hacca gitse, buna benzer ibadet ve iyilik yapsa da sevap alamaz. Allahü teâlâ, o vakitleri namaza mahsus kıldığından bu vakitleri namazda geçirmek gerekir. Bu vakitleri Allahü teâlânın tayin ettiği şekilden çıkarmak yani bozmak zulmünde bulunduğu için namaz kılmayanın her işinden, hayır ve bereket kalkar, duası da makbul olmaz.

Namaz kılan Ya Rabbi dediği zaman, Allahü teâlâ, (Lebbeyk = söyle yapılsın) buyurur. Namaz kılmayana lebbeyk, işittim demez. Ancak namazı doğru kılan hayır ve berekete ve rahmete vesile olur. Namazda, Hazret-i Âdem’den itibaren bütün müminlerin ve bütün mahlûkatın hakları vardır. Namaz terk edilince, Hakkın rahmeti, örtülü kalır. Rahmetin gelmesine kesilmesine sebep olduğundan bütün mahlûkat namazı terk edene buğzeder. Müslümanların dualarının bereketinden mahrum kalır. Ölse, mezarı yanından geçen bir Müslümanın okuduğu Fatihadan gerektiği kadar faydalanamaz. Allahü teâlâ böylelerini, üluhiyyet makamında özel hizmet sayılan namaza almadığından, bu önemli hizmetten kovulmuş olur. Bu hizmet için verilecek olan faydalardan mahrum kalır.

Namaz kılmayan, görünüşü bozularak yatağa düşer. Üstünü başını, yatağını, yorganını ve diğer şeylerini pisleterek berbat eder. Öyle olur ki, en yakınları, çocukları, hanımı, ana ve babası da ölümünden nefret eder. Hiç kimseden saygı göremez.. Bu kimse büyük bir padişah da olsa, yine ölüm zamanında nefret edilen bir şekilde ölür.

Namaz kılmayanın ölümünde, gözlerinde korku alametleri, telaş ve hüzün eserleri, gözünü göğe dikme işaretleri görünür. Gözlerinin rengi değişir. Yukarıya veya aşağıya doğru dikilir ki, bakmak mümkün değildir. Burun delikleri kurur. Kuş tüyü yatakta, süslü odada ve sarayda bin bir ihtişam ve debdebe içerisinde bulunsa da, yine zelil ve aşağı olur.

Namaz kılmamakla iman zayıflar. Bu kimsenin namaza saygısı olmadığından melekler, ölüler ve diğer yaratıklar da ona saygı göstermez.

Namaz kılmayan ölürken saçı sakalı karışır. Namaz kılanın ise ölümünde de hayattaki durumu bozulmaz, canlı gibi kalır. Onun ölümünü gören, ölümünden haberdar değilse, uyuduğunu zanneder.

Namaz kılmayan ne kadar çok yemek yese de, yine açlık ızdırabı dinmez. Gittikçe şiddetlenir, dayanılmaz bir hâl alır. Ne kadar fazla ve iyi yemekler yedirilse, bu acı, bu ağrı, bu sızı dindirilemez. Bu ızdırap teskin olunamaz. Hep açlıkla acı çeker. Açlık bir orantı halinde yükselir, artar. Nihayet kıvrana kıvrana can verir; çünkü namazı terk etmek büyük günahtır. Cezası da o nispette büyük olur.

Namaz kılan, güler yüzlü, parlak ve nurani yüzlü olur. Sevinç ve neşe alametleri yüzünde ve gözlerinde aşikâr olur. Kendi kusurlarını ve Hak teâlânın lütuf ve ihsanını görür de, alnından terler dökülür, burnunun delikleri sulanır. Kulak altları ve burun delikleri hafif bir şekilde terler. Güzel bir şekilde kokar. Renginde latif bir güzellik olur. Etrafa güzel kokular yayılır. En lezzetli ve en nefis yemekler yemiş gibi tok ve kanmış olarak vefat eder.

İbadetler imandan parça değildir. Yani inandığı halde bir ibadeti yapmayan veya bir haramı işleyen kâfir olmaz. Ancak namazda sözbirliği olmadı. Hanbeli’de bir namazı özürsüz terk eden kâfir olduğundan öldürülür. Yıkanmaz, kefene sarılmaz, namazı kılınmaz ve Müslümanların kabristanına konulmaz. Ayağına ip bağlanır, murdar bir it gibi, bir çukur kazıp içine konur. Üzerine toprak atılır. Üzerine kabir alameti de yapılmaz. Şafii ve Maliki’de büyük günah işlediği için ceza olarak öldürülür. Hanefi’de namaza başlayıncaya kadar dövülüp hapse atılır. Namaz kılmamak imansız ölmeye, namaz kılmak ise iki cihan saadetine sebep olur.

Namaz ve dindarlık
Sual:
Namaz kılmadan da, hayır hasenat yaparak dindar olmak mümkün değil midir?
CEVAP
Sermaye olmadan kâr etmek nasıl mümkün değilse, namaz kılmadan da dindar olmak mümkün değildir. Namaz kılmayanın hayır hasenatına sevab verilmez. Peygamber efendimiz, (Namaz kılmayanın ibadetlerine sevap verilmez) buyuruyor. (Ebu Nuaym)

Namaz, dinin direğidir. Namaz kılan dinini doğrultmuş olur. Namaz kılmayanın dini yıkılır. Namazları, müstehab zamanlarında ve şartlarına ve edeplerine uygun olarak, mümkünse cemaatle kılmalı. Muhammed Masum hazretleri, (Bunlardan biri yapılmazsa, yas tutulsa yeridir) buyuruyor. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir mümin, namaz kılmaya başlayınca, Cennet kapıları açılır. Rabbiyle arasındaki perdeler kalkar. Bu hâl, namaz bitinceye kadar devam eder.) [Taberani]

Namazın önemi
Sual:
Bir arkadaş, (Namaz kılmakla cennete girilemez) derken, başka bir arkadaş da, (Namaz kılmadan, cennete hiç girilmez) dedi. Hangisi doğru?
CEVAP
İki sözde de, doğruluk ve yanlışlık var. Cennete girmek için, namaz kılmak yeterli değildir. Namaz kılan, Ehl-i sünnet itikadında değilse, mutlaka cehenneme girecek, imanını kurtarabildiyse, sonunda cennete girecektir; fakat itikadı doğru olmayanın, imanla ölmesi çok zordur. İtikadının bozukluğu küfre sebep olmuşsa, o zaman cehennemde ebedi kalır.

Namaz kılmayan da, imanını kurtarabilirse, günahlarının cezasını çektikten sonra cennete girebilir; ama namaz kılmayanın imanla ölmesi çok zordur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kıyamette önce, namazdan sorulacaktır. Namaz doğruysa, diğerlerinin hesabı, Allahü teâlânın yardımıyla kolay geçecektir. (2/67)

Vazife elbette mukaddestir
Sual: Bazı kimseler, (Ben namaz kılmam ama fakirlere yardım ederim, hayvanlara acırım. Bunlar da ibadettir. Sadece namaz kılmakla olmaz. Vazife mukaddestir. Önce iş, sonra namaz) diyorlar. Namaz kılmayanın yaptığı iyi işler kabul olur mu?
CEVAP
(Sadece namazla olmaz) demek, namazı hafife almak olur. Namaz sanki iman gibidir. Nasıl ki, imanı olmayanın hiçbir ibadetine, iyiliğine sevap verilmiyorsa, namaz kılmayanın da hiçbir ibadetine sevap verilmez.

(Namaz kılmayanın ibadetleri kabul olmaz.) [Ebu Nuaym]

(Vazife mukaddestir. Önce iş, sonra namaz) diyerek namaz kıldırmamak doğru değildir. Namaz kılmakla işverenin hakkı geçmiş olmaz. Yani işverenin namaza mani olma hakkı olmaz.

Vazife ne demektir? Vazife, âmir tarafından emredileni yapmak, yasak edileni yapmamak demektir. Birkaç âmirin verdiği emir, birbirine benzemiyorsa, daha üstün olan âmirin emri yapılır. Memuriyette ve askerlikte de, birinci vazife büyük âmirin emrini yapmaktır. En büyük âmir kimdir? Vazife elbette mukaddestir. Çünkü hadis-i şerifte, (İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olandır) buyuruldu. (Kudai)

İnsanlara ne yapılırsa faydalı olacağını da, en büyük âmir olan Allahü teâlâ bildirmiştir. Birinci vazife, en büyük âmirin emrini yapmak olduğuna göre, en büyük âmir ne diyor? (İmandan sonra en büyük vazife namaz kılmaktır) buyuruyor. Namaz kılmayanın ibadetleri, iyi işleri kabul olmadığı gibi, kazancı da bereketsiz olur.

Namaz kılmak, işi aksatmaz. Hatta namaz kılan, işini daha canla başla yapmaya gayret eder. Namaz kılan, kul hakkından, haramdan korkar, vazifesini ihmal etmez. (Namaz kılmaya vaktim yok) demek veya başka bahane uydurmak, beynamaz mazeretidir, namazın önemini bilmemektir. Hadis-i şerifte, (Bir kimse, namazını kasten, mazeretsiz kılmazsa, Allahü teâlâ onun diğer ibadetlerini faydasız kılar) buyuruldu. (İ.Gazali)

Allahü teâlâ, namaz kılmayanın iyiliklerine sevap vermez. (Sefer-i ahiret)

Namaz dinin direğidir
Sual:
İşlerimin yoğunluğu sebebiyle namazları vaktinde kılamıyorum. Bir arkadaş, dinde kolaylık vardır, namazların hepsini birleştirip kılmamı söyledi. Gece eve gidince hepsini kıl dedi. İşlerimi aksatmadan namazımı nasıl kılabilirim?
CEVAP
Namazlarınızı aksatmadan işlerinizi yapmalısınız. Müslüman için en önemli ibadet namazdır. İş aksayabilir, ama namaz asla aksamaz. Namazı aksatanın işinde hayır olmaz. İşi esas alıp namazı ikinci plana almak salih Müslümana yakışmaz. Onun maksadı namazdır, onun en zevkli anı namazdadır. Namazı gaye bilenin, diğer işleri kolaylaşır.

Dünya ve ahiret saadetimiz için, işlerimizin hayrını görmek için, namazı öne almalı, namaz kılmadan işe başlamamalı. Namaza mani olan işte hayır olmaz.

İşlerin yoğunluğu sebebiyle namaz cem edilmez. Herhangi bir sebeple namaz kazaya kalma tehlikesi varsa, kazaya bırakmamak için cem edilir. Sonra gündüz kılmayıp gece cem edilmez. Öğle ile ikindi, akşamla yatsı zaruret olunca Hanbelî mezheb taklit edilerek, takdim veya tehir edilip birleştirilerek kılınır. Namaz her işten önemlidir. Ayakta kılınamazsa, oturarak kılınır, oturarak da kılamayan yatarak kılar. Su bulunmazsa veya suyu kullanmakta sakınca varsa, teyemmüm edilir. Bütün bunlar namazın önemini göstermektedir. Peygamber efendimiz, (Namaz dinin direğidir) buyuruyor. (Taberanî, Beyhekî)

Direksiz bina olmadığı gibi, namazsız Müslümanlık da olmaz.

Namazsız din olmaz
İş arasında namaz kılanlardan olma sen,
Mahşer günü saçını yolanlardan olma sen.

Allah’ın her emrini öne almalı kişi,
Önce namazı kılıp sonra yapmalı işi.

İş önce gelir diye namazları aksatma,
Önce namazını kıl, dini dünyaya satma.

Direksiz bina olmaz, direk varsa yıkılmaz,
Namaz dinde direktir, namazsız İslam olmaz.

Vücutta baş ne ise, öyledir dinde namaz,
Başsız vücut olmazsa, namazsız da din olmaz.

Başsız beden yürüse korku kaplar insanı,
Başsız görür evliya da namaz kılmayanı.

Evlenmekle affedilir mi?
Sual:
Eğer namazı evlenince kılsam kılmadıklarımın günahı af olur mu?
CEVAP
Namaz, hac gibi ömürde bir defa yapılmıyor ki, evlenince, askerlikten sonra kılarım diyesiniz. Günlük yemek gibidir. Mesela ben birkaç gün yemeyeyim veya evlendikten sonra yerim deseniz olur mu?

Namaz kılmayanın hali
Sual:
Namaz vakti çıkarken namazı kılmadığı için üzülmeyenin imanı gider mi?
CEVAP
Evet, imanı gider ama üzülmemek ne demektir? Namaz kılmayan, içki içen ve açık gezen, eğer ben de namaz kılsam iyi olur, içki içmesem iyi olur, açık gezmesem iyi olur diyerek günahlarına devam ediyorsa kâfir değildir. Bunları yapıyor bu arada oruç da tutuyorsa yine kâfir denmez. Biz de bazı günahları işliyoruz, gıybet ediyoruz. Hadis-i şerifte gıybet zinadan kötüdür buyuruluyor. Suizan ediyoruz vs. Ama yaptığımıza günahtır diyoruz. Namaz kılmayan da böyle diyorsa kâfir olmaz. Namaz kılmasam da açık gezsem de içki içsem de kalbim temizdir, içmeyenleri namaz kılanları görüyoruz, benim onlardan neyim aşağı diyorsa tehlikededir. Ben kapanırsam namaz kılarsam onlardan iyi olurum diye düşünüyorsa, yaptığının yanlış olduğunu biliyorsa küfür olmaz.

Farzı yapmamanın günahı
Sual: Bir insan içki içip kumar oynasa mı daha çok günah kazanır, yoksa namaz kılmasa mı?
CEVAP
Namaz kılmasa veya oruç tutmasa yani bir farzı yapmasa daha çok günah kazanır. Çünkü farzları yapmamanın günahı, haram işlemek günahından daha çoktur. Haramdan sakınmanın sevabı, farzı yapmanın sevabından kat kat çoktur.

İbadetleri kazaya bırakmak
Sual: (Çok kimse, şimdi ibadetlerini yapmıyor, “Emekli olunca hepsini kaza ederim” diyor. Be mübarek adam, sanki yaşayacağın garanti mi de ibadetlerini emekli olmaya bırakıyorsun? Yaşaman garanti olsa bile, insan yaşlanınca, gençken olduğu gibi kolay ibadet edemez, abdestli duramaz, ağrıdan sızıdan namazlarını doğru dürüst kılamaz, Ramazan orucunu tutamaz, nerede kaldı ki bunları kaza etsin) deniyor. Böyle denince, sanki yaşaması garantiyse ve yaşlanınca ibadetini rahat yapabilirse kazaya bırakmasının caiz olduğu anlaşılıyor. İnsan hiç yaşlanmasa ve yaşayacağı da garanti olsa, orucunu ve namazını kazaya bırakması haram olmaz mı?
CEVAP
Elbette haram olur. Hep genç kalsa, emekli olunca kazalarını rahatça ödese bile, ibadetlerini kazaya bırakıp geciktirdiği için haram işlemiş olur. Bir de, bir ibadeti zamanında yapmakla, kazasını ödemek arasında sevab bakımından dağlar kadar fark vardır. Namaz vakitli ibadettir. Vaktinde kılmak gerekir. Bir vakit namazı kazaya bırakmak, çok büyük günahtır. Kaza edilse bile günahı affolmaz. Ayrıca tevbe etmek gerekir.

Emekli olunca, kazalarını ödeyebilen sadece azaptan kurtulur, ama namazdan ve oruçtan hâsıl olacak büyük sevaba kavuşamaz. Kurban kesmeyip kazasını yapan, yani değerini sonra veren kimse de, sadece azaptan kurtulur, kurban kesme sevabına kavuşamaz.

Namazı, kazaya bırakmak büyük günah olduğu gibi, kazasını geciktirmek de büyük günahtır. Bu büyük günah, kaza kılacak kadar zaman geçince, bir misli artar. Kaza etmeyi geciktirince de, tevbe etmek farz olur. (Seadet-i Ebediyye)

Namaz kılmayanın hâli
Sual:
(Namaz kılmayanın İslam’dan nasibi yoktur) sözü, namaz kılmayana kâfir demek olur ki, bu da Ehl-i sünnet itikadına aykırı değil midir? İbadet etmeyene kâfir denir mi?
CEVAP
Bu söz hadis-i şeriftir, çeşitli hadis kitaplarında vardır. Bunun gibi namaz kılmamanın küfür olduğunu bildiren hadis-i şerifler çoktur. Birkaçı şöyledir:
(Namazı kasten terk eden kâfirdir.) [Taberânî]

(Namaz kılmayanın dini yoktur.) [İbni Nasr]

(Namaz kılmayanın Müslümanlığı yoktur.) [Bezzar]

(Bizimle kâfirlik arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.) [Nesaî]

(İman, namaz demektir. Namazı itinayla, vaktine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir.) [İbni Neccar]

Seadet-i Ebediyye’de, (Namaz kılmayanın İslam’dan nasibi yoktur) hadis-i şerifiyle diğer hadis-i şerifler açıklanarak deniyor ki:
Ehl-i sünnet âlimleri sözbirliğiyle, (İbadetler imandan parça değildir) buyurdular. Yalnız, namazda söz birliği olmadı. Fıkıh imamlarından İmam-ı Ahmed ibni Hanbel, İshak ibni Raheveyh, Abdullah ibni Mübarek, İbrahim Nehaî, Hakem bin Uteybe, Eyyub Sahtiyanî, Davud Taî, Ebu Bekir ibni Şeybe, Zübeyr bin Harb ve daha birçok büyük âlimler, (Bir namazı bile bile, kasten kılmayan kimse kâfir olur) dedi. (Namazın ehemmiyeti kısmı)

El-fıkhü alel mezahibil-erbea kitabında da deniyor ki:
Hanbelîler ile Abdullah bin Mübarek, İshak bin Raheveyh ve bazı Şâfiî âlimleri dediler ki: Namazı mazeretsiz olarak, kasten terk eden kimse kâfir olur. Bu söz, Hazret-i Ali’den de nakledilmiştir. Bunlar, delil olarak Tevbe sûresinin (Eğer müşrikler tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse serbest bırakın!) mealindeki 5. âyet-i kerimesini bildirmişlerdir. Resulullah efendimiz bu âyet-i kerimeyi açıklayarak buyurdu ki:
(Müşrikler La ilahe illallah deyinceye, namaz kılıncaya ve zekât verinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum.) [Buhârî]

Diğer üç mezhep mensuplarıysa, (Bir kimse namaz kılmayı, zekât vermeyi vazife bilmez, farz olduğuna inanmaz, bunları yerine getirmediği için üzülmez, günaha girdiğini bilmezse, kâfir olur) demişlerdir. Yani Hanefî, Malikî ve Şafiî’de namaz kılmayan kâfir olmuyor, ancak önem vermezse yine o mezheplerde de kâfir oluyor.

Namazı kazaya bırakmak
Sual: Seadet-i Ebediyye’de, Tergib-üs-salat kitabından alınarak, (Bir namazı özürsüz, vaktinden sonra kılan, seksen hukbe Cehennemde yanacaktır) mealindeki hadis-i şerif bildirilmektedir. Namazı kılmak niye günah oluyor?
CEVAP
Günah olan, namaz kılmak değil, namazı kasten kılmayıp kazaya bırakmaktır. Tevbe edip o namazı kaza ederse, cezadan kurtulur. Çünkü Mektubat’taki bir hadis-i şerifte, (Bir namazı bile bile, vaktinde kılmayıp, kaza etmeyene, Cehennemde seksen hukbe azap edilecektir) buyuruluyor. (m. 266)

Demek ki, tevbe edip kaza eden, hattâ kaza etmediği hâlde, şefaate yahut affa kavuşan cezadan kurtulur.

“Namaz kılmayan, dinini yıkmıştır”
Sual: Bazı kimseler, “namaz kılmaya gerek yoktur, insanın tefekkür etmesi, düşünmesi de ibadettir” diyorlar. Namaz kılmak, dinin bir emri değil midir, tefekkür etmekle bu emir yerine getirilebilir mi?

Cevap: Dinini bilmeyen cahil kimseleri kandırmak için, bazı sapık kimseler; “Bu bilinen namaz, cahil halk için emrolunmuştur. Saf, temiz, yükselmiş insanların ibadetleri, namazları, zikir ve tefekkürdür. İnsanın bütün zerreleri ve bütün eşya, her an zikir, ibadet yapmaktadır. İnsan bunu anlamasa da, böyledir. İslâmiyet, aklı az olanlar için gönderilmiştir. Böylece, fesat çıkarmaları önlenmiştir” gibi sözler söylemektedirler. Halbuki Peygamber efendimiz, namazın dinin direği olduğunu bildirmiş ve;
(Namaz kılan, din binasını yapmıştır. Namaz kılmayan, dinini yıkmıştır. Namaz, müminin mirâcıdır) buyurmuş, rahatını, huzurunu namaz kılmakta bilmiştir. Namazdaki yakınlık, başka şeylerde bulunmaz. Hadis-i şerifte;
(Allah ile kul arasındaki perdeler, ancak namazda kaldırılır) buyuruldu.

Her kemal, olgunluk, üstünlük, İslâmiyete yani İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymakla hasıl olur. Bu emir ve yasaklardan ayrılan, yoldan sapar, saadete kavuşamaz. Kur’ân-ı kerim ve hadis-i şerifler, bu emir ve yasaklara uymayı emrediyor. Doğru yol, Kur’ân-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin gösterdiği yoldur. Başka yollar, şeytanların yollarıdır. Abdullah ibni Mes'ûd hazretleri buyuruyor ki:
“Resulullah efendimiz, bir doğru çizdi. (Bu, insanı Allahın rızasına kavuşturan tek doğru yoldur) dedi. Sonra bunun sağına, soluna balık kılçığı gibi çizgiler çizip, (Bunlar da, şeytanların yollarıdır. Her birinde bulunan şeytan, kendine çağırır) buyurdu ve (Bu, doğru olan yolumdur. Buna geliniz!) âyet-i kerimesini okudu.”

Namaz kılmayanın, dini yıkılır
Sual: Müslüman olduğu hâlde, namaz kılmayanın, namaza ehemmiyet vermeyenin veya şartlarını gözetmeyenin dini, imanı gider, yıkılır mı?
Cevap:
Bu konuda Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretleri Mektûbât kitabında, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“İyi biliniz ki, namaz, dinin direğidir. Namaz kılan bir insan, dinini doğrultmuş olur. Namaz kılmayanın, dini yıkılır. Namazları, müstehab zamanlarında, şartlarına ve edeblerine uygun olarak kılmalıdır. Bunlar, fıkıh kitaplarında bildirilmiştir. Namazları cemaat ile kılmalı ve birinci tekbiri imam ile birlikte almaya çalışmalıdır ve birinci safta yer bulmalıdır. Camiye geç gelip, birinci safa geçmek için, safları yarmak, cemaate eziyet vermek haramdır. Bunlardan biri yapılmazsa, matem tutmalıdır! Kâmil, olgun bir Müslüman, namaza durunca, sanki dünyadan çıkıp ahirete girer. Çünkü, dünyada Allahü teâlâya yaklaşmak, çok az nasip olur. Eğer nasip olursa, o da zılle, gölgeye, surete yakınlıktır. Ahiret ise, asla yakınlık yeridir. İşte namazda, ahirete girerek, burada nasip olan devletten hisse alır.

Bu dünyada hasret ve firak, ayrılık ateşi ile yanan susuzlar, ancak namaz çeşmesinin hayat suyu ile serinleyip rahat bulur. Büyüklük ve mabudluk sahrasında şaşırmış kalmış olanlar, namaz gelininin çadır etekleri altında vuslatın, matluba kavuşmanın kokusunu duyarak hayran olurlar. Allahü teâlânın Peygamberi buyurdu ki: (Bir mümin namaz kılmaya başlayınca, Cennet kapıları onun için açılır. Rabbi ile onun arasında bulunan perdeler kalkar. Cennette olan huru'în onu karşılar. Bu hâl, namaz bitinceye kadar devam eder.)”

İbadetlerin en mühimi namazdır
Sual: İbadetler içinde, en önemlisi namaz kılmak mıdır ve namaz, vaktinde kılınmaz, kaza da edilmezse günahı çok mu olur?
Cevap:
İbadetlerin en mühimi namazdır. Namaz kılanın, Müslüman olduğu anlaşılır. Namaz kılmayanın, Müslüman olduğu şüphelidir. Hadîs-i şerifte;
(Mümin ile kâfiri ayıran fark, namazdır) buyuruldu. Yani, mümin namaz kılar, kâfir ise kılmaz. Münafıklar ise, bazen kılar, bazen kılmaz.

Bir kimse, namaza ehemmiyet verir, fakat özrü olmadığı hâlde, tembellikle terk ederse, günahı da, cezası da ağır olur. Dürr-ül-müntekâ, İbni Âbidîn ve Kitâb-üs-salâtta deniyor ki:
“Beş vakit namazı, özürsüz terk etmek ve vaktinde kılmamak, birbirinden ayrı iki büyük günahtır. Terk ettiği için kaza etmek, vaktinde kılmadığı için, hac veya tevbe etmek lazımdır.”

Vaktinde kılmadığı namazı kaza etmeyenin tevbesi zaten kabul olmaz. Her gün, beş vakit farz namazından evvel ve sonra kılınan revâtib sünnetler yerine de kaza kılıp, büyük günahtan kurtulmak lazımdır. Farz borcu varken, hiçbir sünnetinin ve nafile namazlarının, sahih olsalar bile, kabul olmayacağı, yani, Allahü teâlânın vadettiği sevaplara, faydalı şeylere kavuşamayacağı, muteber kitaplarda yazılıdır.

Namazı bir özür ile fevt etmek, kaçırmak, vaktinde kılamamak günah olmaz ise de, kılamadığı farzları da, acele kaza etmesi, dört mezhepte de lazımdır. Ancak, Hanefi mezhebinde, nafaka temini için çalışacak zaman kadar ve revatib sünnetleri ve hadîs-i şeriflerde bildirilmiş olan nafile namazları kılacak zaman kadar geciktirmesi caiz olur. Yani, kazaları, bu sebeplerle geciktirmemesi, iyi olur. Özür ile fevt edilmiş, vaktinde kılınmamış farz borcu olanın, revatib sünnetleri ve nafileleri kılması, diğer üç mezhepte caiz değildir, haramdır. Özür ile fevt edilmiş namazlar ile özürsüz terk edilmiş namazları birbiri ile karıştırmamalıdır. Aynı olmadıkları, Dürr-ül-muhtârda, İbni Abidînde, Dürr-ül-müntekâda, Merâkıl-felâhın Tahtâvî şerhinde ve Cevherede açık yazılıdır.